Yazılar

Çocuklarda Kabakulak

Kabakulak hastalığı, kabakulak virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Geçmişte kabakulak hastalığı çocukluk dönemlerinde oldukça sık görülmekteydi.

  • Genel belirtileri arasında
  • ateş,
  • iştahsızlık,
  • bitkinlik ve
  • baş ağrısı olup,
  • bunları tükrük bezlerinin şişmesi ve hassasiyeti izler.

Kulağa yakın olan tükrük bezlerinden biri veya her ikisi (yanakların içinde, çene kemiğinin yanında, kulakların alt kısmında) en çok etkilenen bezlerdir.

Hastalığa yakalanan çocukların üçte birinde herhangi bir belirti görülmez.

Kabakulak özellikle ergenlik çağından sonra hastalığa yakalanan kimselerde genel olarak çok şiddetli seyreder.

Kabakulaktan kaynaklanan yan rahatsızlıklar pek yaygın değildir; bunlar arasında beyin iltihabı (ensefalit), beyin zarı ve omurilik iltihabı (menenjit), erbezi iltihabı (orşit), yumurtalık iltihabı (ovarit), meme iltihabı (mastit)  ve işitme kaybı sayılabilir.

Kabakulak hastalığı genel olarak, hastalık bulaşmış olan birisinin öksürmesi sonucu havaya karışan kabakulak virüsünün nefes yoluyla vücuda girmesi ile bulaşır.

Kişiden kişiye virüs bulaşmış tükrük kanalıyla doğrudan temas yoluyla da bulaşır

Tükrük bezlerinin şişmeye başlamasından yedi gün öncesinden başlayarak dokuz gün sonrasına kadar hastalığı başkalarına bulaştırabilirler. En bulaşıcı olduğu dönem, belirtilerin ortaya çıkmasının 2 gün öncesi ile 4 gün sonrası arasındaki dönemdir.

Bulaşıcı olan kabakulak hastası ile temas eden herkes, daha önce kabakulak geçirmemiş ya da aşı yaptırmamış ise, kabakulağa yakalanabilir.

Kabakulak hastalarının, hastalığın başkalarına bulaşmasını önlemeye yardımcı olmak için şişmenin başlamasından sonra dokuz gün kadar evden çıkmamaları gerekir.

MMR aşısı kabakulak, kızamık, ve kızamıkçık hastalıklarına karşı koruma sağlar ve standart aşı programının bir parçasıdır. MMR aşısının ilk dozu çocuklara 9-12 aylıkken, ikinci dozu ise dört yaşında yapılmalıdır.

Kabakulak hastalığını normal olarak sadece kişinin hastalık belirti ve işaretlerine bakarak teşhis eder. Ayrıca kan testi veya boğaz, idrar veya omurilik sıvısı örnekleri yardımıyla kesin teşhis yapılabilir.

Basit ağrı kesiciler ağrı ve ateşi düşürebilir. Şişen bezlerin üzerine ılık ve soğuk paketler konması ağrıyı azaltabilir.

Okul müdürleri ve çocuk bakım merkezlerinin yöneticileri kabakulak vakalarının tamamını yerel halk sağlığı birimlerine bildirmekle yükümlüdürler. Bu raporlar toplumdaki kabakulak vakalarının seyri hakkında istatistiksel bilgiler sağlar.

Kabakulak hastalarının şişmenin başlamasından itibaren dokuz gün süreyle çocuk bakım merkezlerinden, okul ve toplum yaşam bölgelerinden uzak durmaları gerekir.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Sağlığı Uzmanı

Çocuklarda İştahsızlık

İştahsızlık nedir?

Açlık fizyolojik yeme ihtiyacı ve isteği olarak tanımlanmaktadır. İştah ise hoş tat ve tatmin ile ilişkili olasılıkla öğrenilmiş psikolojik yeme ihtiyaç ve isteğidir. İştahın sayısal olarak derecelendirilmesi mümkün değildir, genellikle az, normal ya da fazla olarak nitelendirilir.

İştah ya da iştahsızlık hangi sorunlara neden olabilir?

Birçok ebeveyn çocuklarının iştahsız olduğundan söz eder. İştahsızlık tanımlanırken en sık;

  • Çocuklarının çok az yediği
  • Seçici beslendiği
  • Kendi kendine beslenmekte zorlandığı
  • İtirazcı beslenme davranışı
  • Tuhaf yeme alışkanlıkları olduğundan şikayet edilmektedir.

Bu tür sorunlar çocukların yaklaşık %25 – %40 ’sini etkilemektedir. Ancak bu çocukların çoğunda büyüme geriliği ve besin eksiklikleri gözlenmez. Fizyolojik ihtiyaçların normal olarak giderildiği, normal büyüyen ve besin eksiklikleri göstermeyen bir bireyde normal iştahtan söz edilebilir.

İştahsız kabul edilen çocukların ancak %3-4’ünde ciddi anlamda beslenmeyi reddetmek, kusma gibi semptomların eşlik ettiği kilo alım azlığı, kilo alamama ya da kilo kaybı ile giden yeme bozuklukları söz konusudur. Bu tür ciddi yeme bozuklukları ileri yaşlarda bilişsel bozukluk, davranış bozuklukları ve anoreksiya nevroza gibi durumlar açısından da risk oluşturmaktadır.

İştahsızlığın nedenleri nelerdir?

İştahsızlığın nedenleri genel olarak organik, davranışsal veya oral-motor görev bozukluğu beraber görülmektedir. Birçok çocukta organik sorun çözülse de, davranış sorunu devam etmektedir.

Beslenme sorunları yetersiz büyümenin nedeni olabilir altta yatan hastalıktan kaynaklanabilir ya da her iki durum beraber yetersiz büyümenin nedeni olabilir.

  • Beslenmenin zamanı ve miktarı uygunsuz ise iştah etkilenecektir. Tüp ile besleme kilo alımını sağlasa da açlık-doygunluğu etkileyecektir. Metabolik ve inflamatuar hastalıklar iştah azalması ve dolayısıyla kilo kaybı ve büyüme geriliği yaşanmasına neden olmaktadır.
  • Yaşa uygun olmayan diyet iştah kaybına neden olabilir. Besin alerjileri yeme güçlüğü, huzursuzluk ve kusma ile ortaya çıkabilir.
  • Anatomik, nöromüsküler, inflamatuar nedenlere bağlı yaşanan yutma güçlüğü beslenmeyi ret, huzursuzluk, yutma sırasında ağrı, takılma hissi, beslenme sırasında morarma, yutamama gibi şikayetlere neden olur. Yutma güçlüğü sıklıkla yetersiz beslenme, yetersiz kilo alımı, kilo kaybı ve büyüme geriliğine yol açar. Yutma güçlüğü büyük çocuklarda gastroözofageal reflünün ilk bulgusu olabilir.
  • Akciğer, karaciğer, kalp ve damar hastalıkları gibi sistemik durumlarda solunum işlevi için ek enerji harcanması gerekir. Artan enerji ihtiyacı yanında yeterince beslenememe ve iştah kaybı yaşanmasına neden olarak kilo alımı ve büyümeyi olumsuz etkiler.
  • Süt çocuklarında beslenme sorunlarının çoğu davranışsal faktörlerden kaynaklanmaktadır. Anne-bebek arasında;
    • 2-8 aylar arasında bağlanma bozukluğu
    • 6- 36 aylar arasında organik bir neden olmadan beslenmeyi reddetme yani infantil anoreksi
    • Seçici beslenme en başta gelen davranışsal yeme bozukluklarıdır.
  • Büyüme-gelişmenin kritik periyodlarında ağızdan beslenmenin olmaması ya da geciktirilmesi, beslenme yeteneklerinin kazanılmasını olumsuz etkiler. Uzun süre tüp, ilaç ya da serumla ağız yolu harici beslenen, solunum yolunun korunması için yapılan Entübasyon işlemine maruz kalan bebeğin oral beslenmeye direnç gösterme riski yüksektir.
  • Özellikle gastroözofageal reflüde gözlenen yeme-ağrı ilişkisi “duruma bağlı yutma güçlüğüne” neden olabilir.
  • Beslenme sırasında boğulma tehlikesi yaşayan bir çocuk akut olarak beslenmeyi reddedebilir.
  • Beslenme sırasında yaşanan sorunlar ebeveynleri olumsuz etkileyebilir. Bu durum beslenme zamanları aşırı stresli hale getirebilir. Tıbbi sorunlar yaşamış bebeklerde sorunlar çözülse bile aileler için bebekleri hassas olarak nitelendirilir ve bu yaşa uygun yetilerin gelişmesini önleyebilir.

Yeme bozukluğu olan çocukların anneleri/bakıcılarının ortak özellikleri nelerdir?

  • Zorlayıcı, kontrolü seven, duyarsız, aşırı uyaran ve araya giren
  • Daha az esnek, daha az kabullenir.
  • Zorla besleyen ve ceza veren
  • Çocuktan gelen uyarıları almakta güçlük çeken
  • Çocukla ilişkilerinde sinirli ve kırıcı

İştahsızlık yaşayan bebek ve çocuklarda belirti ve şikayetler nelerdir?

Organik temeli olan ya da olmayan çocukluk çağı yeme bozukluklarında kusma, öğürme, huzursuzluk, ağlama, uyumama, kilo almama, yutma güçlüğü, gibi ortak belirtiler vardır.

Bebeklerde;

  • Zayıf emme, kısa süreli emme.
  • Emmeyi reddetme ve ağlama
  • Başını geriye atma, huzursuzluk ve uyku sorunları
  • Yüzünü buruşturma, öğürme, kusma.
  • Yetersiz kilo alımı, kilo alamama veya kilo kaybı

Büyük çocuklarda;

  • Az yiyerek masayı erken terk etmek.
  • Yememek için başını çevirme veya ağzını kapatmak.
  • Öfke, yemekleri dökme, kaşık-çatalı yere atma veya ağlamak.
  • Öğürme, yemeği ağzında tutma veya kusmak.
  • Sıvı, püre ve katı yiyecekleri reddetmek.
  • Sebze yememek.
  • Belli renkte, kokuda, yapıda besinleri reddetmek.
  • Açlık hissetmemek ve belli besinleri yemekte ısrar etmek.
  • Yetersiz kilo alımı veya kilo alamamak iştahsızlık belirtileridir.

İştahsızlığın değerlendirmesinde nelere dikkat edilmelidir?

  • İlk adım iyi bir öykü ve fizik muayenedir. Doğum öncesi ve gebelik sırasındaki öykü, doğum ağırlığı ve yeni doğan dönemi risk faktörleri hakkında bilgi verebilmektedir.
  • Psikomotor (Temelinde hareket olan becerilerin kazanılmasını içeren ve doğum öncesi dönemde başlayıp ömür boyu süren bir süreç) gelişim ve gelişim basamaklarının sorgulanması iştahsızlık ve yeme bozukluğunun doğası ve gelişimi hakkında bilgi verebilir.
  • Sistemlerin gözden geçirilmesi kronik hastalıklar (kardiyak, solunum, nörolojik) hakkında bilgi verebilir. Gastroözofageal reflü belirtilerinin sorgulanması gerekir, çünkü beslenmeyi reddin tek nedeni olabilir.
  • Besinin tipi, miktar ve beslenme değerini de içeren 24 saatlik ya da 3 günlük diyet öyküsü sıvı, kalori, mineral ve vitamin miktarının hesaplanmasında önemlidir. Elde edilen bilgiler beslenme yöntemi hakkında bilgi verirken, yetersiz kalori alımı veya yaşa uygun olmayan besin seçimleri beslenme yetisi bozukluklarını işaret edebilir.
  • Antropometrik ölçümlerin (Vücudunun çeşitli kısımlarının ölçümüyle insan yapısının ilişkilerini saptama yöntemi) uygun büyüme eğrilerine işaretlenmesi ve uzun dönem izlenmesi önemlidir. Büyüme eğrilerinde düşme ileri inceleme gerektiğini gösterir.
  • Oral motor bozukluğu olanlarda emme, yutma ve solunum hareketlerinde koordinasyon bozukluğu, ağzı kapatmada yetersizlik, dil hareketlerinde azalma, çenenin stabilitesinde azalma, ısrarlı ve uzamış çene kapama gibi anormallikler olabilir.
  • Nörolojik değerlendirme yutma sorunu ile ilişkili kraniyal yani başa ait sinir fonksiyon bozuklukları, postür, baş, boyun kontrolü, kas tonusu ve kaybolmamış gelişmemiş refleksler ile ilgili bilgiler verebilir.
  • Beslenmenin değerlendirilmesi klinik değerlendirmenin önemli parçalarından biridir. Mesleki terapist, konuşma terapisti ya da fizyoterapist; emme, çiğneme, yutma işlevlerini değerlendirebilir. Aile tarafından besinin nasıl sunulduğu, beslenme sırasında ebeveyn-çocuk ilişkisi, çocuğun yemek seçimleri ve ebeveynin iyi ya da uygunsuz yeme davranışına tepkileri not edilmelidir.
  • İştahsız ve özellikle davranışsal kaynaklı beslenme sorunu yaşayan çocuklarda psikolog ekibin bir parçası olmalıdır. Davranış değerlendirmesinde beslenme öyküsü, beslenme ve ebeveynlerin reaksiyonları ayrıntılı not edilmeli, uzun süreli diyet öyküsü, beslenme seanslar sırasında ya da video kayıtları incelenerek değerlendirilmelidir.
  • Yutma bozukluğu düşünülen hastalarda video floroskopik inceleme gibi yutmanın endoskopik değerlendirilmesi gerekebilir.
  • İştahsız çocuk değerlendirmesinde laboratuvar testlerinin yeri sınırlıdır. Başlangıç değerlendirmesinde tam kan sayımı, böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri, idrar analizi ve eritrosit sedimentasyon hızı yeterlidir. Vaka bazında ve klinik bulgular varlığında vitamin düzeyleri, tiroid hormonları, kan gazı ve çölyak taraması yapılabilir.

İştah ve yeme sorununun gerekli ise multidisipliner değerlendirilmesi sonrası tedavi yaklaşımı planlanmalıdır. Multidisipliner yaklaşımda çocuk doktoru, diyetisyen, psikolog ve fizyoterapist bulunmalıdır. İştahsızlığa neden olan altta yatan tıbbi durumun tedavisi, beslenme önerileri, psikiyatrik değerlendirme, oral motor değerlendirme genel yaklaşımlardır ; beslenme desteği, uygun miktar ve kalitede gıdanın verilmesi, kötü beslenmenin önlenmesi ve uygun büyüme gelişiminin sağlanması önceliklidir.

  • İştahsızlığa, yeme bozukluğuna yol açan durumların da değerlendirilmesi ve tedavi yaklaşımları önerilir. İnflamatuar olaylar, besin alerjileri, metabolik hastalıklar ve sistemik hastalıkların tedavisi iştah ve beslenme sorunlarının çözümünde önemlidir.
  • Anatomik ve nörolojik sorunlardan kaynaklanan beslenme sorunlarında beslenme ve fizyotörapötik tedavi yaklaşımları yanında geçici ya da sürekli yapay beslenme yöntemlerinin kullanılması gerekebilir.
  • Nörolojik sorunlu çocuklarda yutma bozuklukları ve kötü beslenme sıktır.

İştahsız ve beslenme sorunu olan çocukların çoğunluğunda organik bir neden saptanmaz, bir kısmında da altta yatan sorun çözülmüş olsa da beslenme sorunu devam eder. Bir kısmında açlık ve ağrı birlikteliği kazanılmış bir öğrenme ile iştah sorununa yol açar. Bir kısmında ise açlık-beslenme-tatmin aksı bozuktur. Bu çocuklarda en sık başvurulan yaklaşım açlığı manipüle etmektir.

  • Oral beslenen çocuklarda öğün saatleri düzenlenir, öğün arası katı ve sıvı gıdaların alınması azaltılır ya da tamamen kaldırılır. Öğünler çocuğun ne kadar yediğine bakılmaksızın 20-30 dakika ile kısıtlanır. Tüple beslenen çocuklarda ise gün içerinde beslenme normal beslenmeyi taklit eder ve çocuğu normal beslenme davranışına yönlendirir. Tüple besleme öncesi oral beslenme denenmelidir.
  • Diğer bir yaklaşım istenilen yeme davranışının artırılması, istenmeyenin azaltılmasına yönelik tekniklerdir. Örneğin uygun ve istenen yeme davranışını gösteren çocuğun ödüllendirilmesi, öfke, yemekle oynama, besiyi ret gibi davranışlara negatif anlamda tepki verilmesi istenen davranış şeklinin gelişmesine olumlu katkıda bulunacaktır.

Tedavi başarısını sekteye uğratacak en önemli faktör aile ve ailenin endişeleridir. Ailelere iştah ve beslenme sorunlarının dikkatle değerlendirildiği, sorunların zamanla çözüleceği ve tüm sorunların giderilmesinin kısa sürede ve bir anda olamayacağı anlatılmalıdır. Ailelerin işbirlikçi olmaları şarttır.

Ailelere 1 yaşından sonra iştah azalmasının büyümenin yavaşlaması ile ilişkili normal bir durum olduğu açıklanmalıdır.

  • Uygun tat, form ve kokuda besinsel değeri yüksek gıdaların hazırlanması ve öğünlerin düzenlenmesinden ebeveynler sorumludur; neyi, ne kadar yiyeceğine çocuk karar vermelidir. Başlangıçta küçük porsiyonlarda besin sunulup, çocuğun iştah ve isteğine göre gıda eklenebilir. Ara öğünler iki ana öğünün tam ortasında olmalı; zamanlaması ve miktarı bir sonraki ana öğünde çocuğun iştahını etkilememelidir.
  • Çocuğun gün boyu atıştırmasına, aşırı süt ve meyve suyu tüketimine izin verilmemelidir.
  • Yemek zamanları eğlenceli dönemler olmalı, çocuklar kesinlikle zorlanmamalı, fiziksel ve duygusal baskı altında tutulmamalıdır. Rüşvet, tehdit ve cezalandırma kesinlikle önerilmemektedir. Yemekler, disiplinin söz konusu olduğu yerler olmamalıdır; ağlayan ve üzgün bir çocuğun yeterince yemesi beklenmez.
  • Beslenme süresi 10-15 dakika ile sınırlı tutulmalı, süre dolduğunda sofra kaldırılmalıdır.
  • Oyun ve egzersiz açlığı uyarır, ancak aşırı uyarılma ve yorgunluk iştahı olumsuz etkileyebilir. Yemeklerden 10-15 dk önce çocuğun dinlenmesi sağlanmalıdır. Yemek masasında çocuğun dikkatinin yemekte olması gerekir; bu nedenle kitap, oyuncak kaldırılmalı, televizyon kapalı olmalıdır.
  • Tüm aile bireyleri yemek masasında olmalıdır; bilinmelidir ki çocuklar büyükleri taklit ederler. Ayrıca tüm aile bireylerinin masada olduğu mutlu sosyal bir ortamda çocukların daha iyi beslenmesi beklenir.
  • Ebeveynlerin istediği kadar değil, tokluk hissedinceye kadar yemelidir. Ancak herkes yemeği bitirinceye kadar masada kalmaları sağlanmalıdır. Çocuklar tokluk hissedecek kadar sofrada kalmadıkları sürece tokluk hissini öğrenemezler.
  • İzole besin reddinde ve ebeveynlerin endişesini azaltmak için iştah açıcı şuruplar önerilmez. Eğer besinlerin miktar ve kalitesi konusunda soru işaretleri var ise vitamin ve mineral takviyesi yapılabilir. Özel formüller sağlıklı besin maddelerinin bir alternatifi değildir.
  • Her iki ebeveynde aynı dili konuşmalı ve benzer davranış modeli içerisinde olmalıdır.
  • Çocuk başlangıçta az yiyebilir, 1 saat sonra biberon ya da anne sütü isteyebilir. Bir sonraki yemek vaktine kadar beklemesi gerektiği söylenir.
  • Yemeği bitiriyorsun, başarıyorsun yerine karnımız doluyor, midemiz doluyor şeklinde çocuğun bu hisse odaklanmasını sağlamak gerekir.
  • Ne kadar çok yediği ya da az yediğine bakılarak ödül vermek veya cezalandırmak önerilmez. Yemek asla bir performans olarak değerlendirilmemelidir. Yerine yemeğe odaklanmak sağlanmalı, kendini kaşıkla beslemesine olanak vermeli ve bu şekilde kazanımları sözel olarak ödüllendirilmelidir.
  • Öğürme, kusma ve tükürme gibi reaksiyona neden olan besini vermeyi kesilmelidir. Eğer sadece yüz buruşturuyorsa değişik zamanda ve küçük porsiyonlarda tekrarlayan sunumlar denenebilir
  • Yeni besinlerin denenmesinde rol model olmak ve çocuğa besini sunmadan deneme isteğini beklemek gerekir.
  • Bu davranış;
    • Ailenin sevdiği yemekler çocukların yemeğe olan merak ve ilgisini artıracaktır.
    • Denediğinde reddetse bile daha sonraki besinleri deneme korkusu azalmış olacaktır.
    • Çocuğun tabağına yeni besini koyup denemesini söylemek besin reddini artıracaktır. Çocuklar yemeğin denenmesinde kontrolün kendilerinde olmasını beklerler
  • Çocuğa yiyebileceği besinleri hazırlamalı, ancak öğünden öğüne, günden güne besinleri rotasyona koymalıdır.
  • Yemek sırasında çatışmadan kaçınmalı, çocuk kesinlikle zorlanmamalıdır.
  • Yemesi için rüşvet vermek işe yaramaz, olumlu beslenme davranışının gelişmesine yardımcı olmaz.
  • Uykuda ya da uykuya dalarken beslemek özel durumlar dışında önerilmez.
  • Diyetler çok kısıtlayıcı olabilir, değerlendirilip eksik besin maddelerinin desteklenmesi gerekebilir.
  • Çocuklar tatlı yiyecekler ve şekerlemelere genellikle düşkündürler, her öğünde olmamak kaydı ile diğer besinlerle beraber sunulabilir, hatta yemeğin başında da tüketebilir. Ancak planlanmış öğünler dışında bu ürünlerin tüketilmemesi gerekir

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Sağlığı Uzmanı

İdrar Yolu Enfeksiyonu Bursa

İdrar kesesinde klinik belirti vermeyen bakteriyel birikme durumundan, sepsis ile seyredebilen ciddi hastalığa neden olabilen ileri derecede klinik durumları ifade eden genel bir terimdir.

Sağlıklı bireylerde üriner sistemde bakteri bulunmaz, normalin dışında yerçekimine zıt yukarı yönde alt idrar yollarından gelen bakteriyel etkenler; idrar yolu enfeksiyonuna yol açar

Yan etki gelişmemesi durumunda kalıcı böbrek doku hasarı nadiren gelişir.

  • Kolaylaştırıcı faktörlerin varlığında
  • Vücut immün sistemi zayıfladığında üriner sistemde tıkanma gelişimi ile; etken olan bakteri yükü anlamlı düzeye ulaşması vücutta İYE gelişimiyle sonuçlanabilir

Hasar vermeyen enfeksiyon ; sağlıklı insanlarda yapısal ve fonksiyonel olarak normal üriner sistem varlığında geçirilen enfeksiyondur

  • %70-95 oranında Escherichia coli (E.coli) en sık etkili olan mikroorganizma
  • Staphylococus saprophyticus (%5-10)
  • daha nadir olarak da Proteus mirabilis ve Klebsiella türleri

Tüm bakteriyel enfeksiyonlar içinde en sık görüleni idrar yolu enfeksiyonudur.

Kızlarada hayatlarında en az bir kez enfeksiyon geçirme öyküsü oranı %25-40 civarındadır, bu oranın da yaklaşık %25 i takip eden bir yıl içinde tekrarlamaktadır.

Çocuklarda her yaş grubunu etkileyebilmektedir.

Risk faktörleri yaş gruplarına göre değişiklik göstermektedir.

Kızlar erkeklere göre üriner sistemin anatomik yapısından dolayı enfeksiyon gelişmesine daha yatkındırlar.

Daha önceden geçirilmiş enfeksiyon öyküsü, annede enfeksiyon hikayesi; idrar sonda uygulamaları , mental durum bozukluğu, tekrarlayan idrar kaçırma, kronik evde bakım hastası çocuklar diğer risk faktörlerindendir.

İdrar yolu enfeksiyonunda Fizik muayenede vücut ısısı normalin üzerinde seyretse de 38,5 0C nin üzerine çıkmaz, karın alt bölgesinde hassasiyet vardır

İdrarda lökosit bulunması, orta akım idrar numunesi alınması sonrası santrifüj edilmemiş idrarda büyük büyütmede mL’de 8 ve üzeri, santrifüj edilmiş idrarda 2-5 lökosit görülmesi durumunda bu tanımlama kullanılmaktadır

Çocuklarada toksik görünüm, yan ağrısı, yüksek ateş eşlik ediyorsa böbrek dokusunu tutan enfeksiyöz ve enflamatuar bir durum olan pyelonefrit düşünülmelidir.

Aynı yıl içinde 3 veya daha fazla atak görülmesi durumunda anatomik bozukluk, kötü huylu değişimler veya renal sistemde taş olasılığı düşünülmelidir.

Tanı koydurucu

  • sık idrara çıkma (pollaküri)
  • acil idrara çıkma isteği (urgency)
  • idrar yaparken ağrı hissi gelişmesi (dizüri)
  • karın alt bölgesinde ağrı ve rahatsızlık hissinden oluşur

 İdrar numunesi verme sırasında hasta öncelikle ellerini yıkamalıdır. İdrar kabı dışından tutularak ilk idrarın ilk birkaç milimetrelik bölümü dışarı atıldıktan sonra devam eden idrar akımının numune kabına akması sağlanmalı, işlem bitimiyle numune tüpünün kapağı kapatılmalıdır.

Üriner sistem enfeksiyonlarının tanısında altın standart uygun şekilde alınmış orta akım idrar kültüründe patojen olan bakterilerin üretilmesidir.

Direkt Üriner Sistem Grafisi ilk akla gelen, uygulanan radyolojik yöntemdir. Radyoopak taşlar (tüm taşların % 80-85’ i) saptanabilir. Ancak eskisi kadar kullanılmayıp ultrasonografi tercih edilmektedir.

Renal Ultrasonografi: Radyasyon riski taşımamaktadır. Böbreğin fonksiyonları hakkında bilgi vermez, yapısal bozukluklarını gösterir.

İlk kez ateşli idrar yolu enfeksiyonu geçiren küçük bebeklerde ve çocuklarda vezikoüretral reflü (VUR) gelişebilmektedir. Bunun tespiti için Voiding Sistouretrografi gereklidir.

Enfeksiyon tedavisi bitimini takiben veya enfeksiyon riski nedeniyle profilaktik antibiyotik tedavisi devam ederken çekilmeli daha uygundur. Mesaneden üretere ve böbreklere idrar kaçışı hakkında bilgi edinilir, idrar yapma anında tüm üriner sistem görüntü grafileri elde edilir.

İntravenöz Pyelografi kontrast maddenin damar yolu ile verildikten sonra çekilen filmlerle böbrek ve idrar yollarının görüntülenmesidir.

  • İki aydan küçük bebekler
  • İmmün baskılayıcı tedavi alanlar
  • Oral yolla tedavi uygulanamayanlar
  • Pyelonefrit gelişen vakalar
  • Ayaktan tedaviye yanıt alınmayan
  • ileri derecede beslenme problemi olan gibi durumlarda yatırılarak gözlem altında tedavi edilmelidir

Tedavinin amacı enfeksiyona bağlı gelişen belirtileri gidermek, bakteriyi üriner sistemden temizlemektedir.

Sıvı tüketiminin arttırılması, idrar yapma ve kaka yapma alışkanlıklarının düzenlenmesi ilk uygulanması gereken güvenli yaklaşımlar olmalıdır

Antibiyotiğin spektrum ve duyarlılığına, neden olabilecek mikroorganizmanın paterni göz önünde bulundurularak karar verilmeli. Bunun yanı sıra antibiyotiğin tolerabilitesi, yan etkileri, maliyeti ve ulaşılabilirliği de dikkate alınmalıdır.

Uygulanacak diğer koruyucu girişimler

  • Banyo yaparken küvet kullanılıyorsa bu yöntemden ziyade duş şeklinde banyonun tercih edilmesi
  •  Kabız kalınmaması, var ise giderilmesi
  •  İdrara sıkışık halde kalınmasının önlenmesi, bunun için idrar yapmaya teşvik edildiği eğitimin verilmesi (3-4 saatlik aralarla mesanenin boşaltılmaya çalışılması)
  • Kızlarda ; uzun süreli izlemde tuvalet temizliğinin önden arkaya yapılması, değişik sabun, deterjan veya uygunsuz temizleme kağıtlarıyla genital bölgenin tahrişinden kaçınılması, tahriş etmeyen yumuşak pamuklu iç çamaşırı giyilmesi
  • Sıvı alımının artırılması, diyetle C vitamini içeren meyve sularının alımı, yaş grubuna göre kızılcık suyu tüketimi

Tedavisini takiben hastalar düzenli kontrollere çağrılarak enfeksiyon tekrarı açısından izlenmelidir. Ayrıca ağrı artışı, kusma, ateş yüksekliği olursa beklenmeden yeniden başvurması önerilir.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Sağlığı Uzmanı

Abucistan

Hertürlü abur cubur, şeker ve şekerleme;  hazır meyve suyu ve reçeller; kola vb boyalı gazlı içecekler, meyve tozları, her türlü boyalı içecek, boyalı hazır meyveli yoğurt ve pudingler;

Hazır çorbalar, hazır soslar, ketçap, mayonez ; hazır baharat ve köfte karışımları,

Her türlü cips, içine katkı maddesi karıştırılan her türlü yiyecek, salam, sucuk, sosis; et, tavuk ve diğer et ürünleri (hamburger..), tüketilmeye hazır donmuş-donmamış bütün yiyecekler

Bütün ambalajlı (hazır) gıda maddelerinden uzak durup doğal beslenmeye dönmemiz çocuklarımızda bir lüks değil artık acil ihtiyaç oldu.

Gıdaların üzerinde “Hiçbir koruyucu madde içermez” yazısı “Hiçbir katkı maddesi yoktur” anlamına gelmiyor.

Örneğin: “Hiçbir koruyucu madde içermez” diye etiketlenen hazır çorbalarda MSG adlı lezzet arttırıcı katkı maddesi bulunuyor.

Her yıl binin üzerinde yeni kimyasal katkı maddesi gıda sektöründe, raflarda ve dolayısıyla bedenimizde yer alıyor.

BU KATKI MADDELERİNİN ÇOĞU ETİKETLERDE BİRTAKIM KODLARLA YER ALIYOR. Bunların hepsi sağlığa zararlı ama bazıları diğerlerinden çok daha fazla zararlı. İşte mutlak olarak kaçınmamız gereken on katkı maddesi listesi

Aspartam (Nutrasweet ve Equal olarak da biliniyor) Suni tatlandırıcılar gıda değil kimyasaldır.

Aspartam başlangıçta böcek öldürücü olarak imal edilmişti. Tüm diğer gıda ve gıda katkı maddelerinin toplamından daha fazla yan etkisi vardır.

Baş ağrısı, baş dönmesi, unutkanlık, eklem ağrısı, bulantı, uyuşukluk, kas spazmları, şişmanlık, depresyon, korku atakları, huzursuzluk, uykusuzluk, görme kaybı, işitme kaybı, kulak çınlaması, yorgunluk, tat kaybı, Parkinson, çarpıntı, nefes darlığı, cilt döküntüleri,Multipıl Sıkleroz gibi hastalıkların yanı sıra beynin işleyiş sürecini yavaşlatır, kanseri tetikler.

Özellikle zayıflamak için suni tatlandırıcı kullananların bilmesi gereken önemli bir etki de metabolizmayı yavaşlatarak aslında daha fazla yağ biriktirmeye neden olmasıdır.

Yüksek Fruktoz Mısır Şurubu Kötü kolesterol seviyenizi (LDL) hızla yükseltir ve diyabet hastalığının oluşmasında rol oynar. Kansızlık, kalp büyümesi ve obeziteye de neden olur. Ketçap, krema, kola, gazoz, şekerleme, hazır çorba, çikolata, gofret, puding, hazır kek gibi özellikle çocukların sıkça tükettikleri gıda değeri olmayan besinlerde bolca kullanılır.

Monosodyum Glutamat (MSG) ya da E621 MSG lezzet arttırıcı bir eksitoksindir. Eksitoksin, hücreleri aşırı uyarır. Bu da hücrelerin zarar görmesine ve ölmesine neden olur.

  • Yol açtığı hastalıkları şöyle sıralayabiliriz: merkezi sinir sistemi tahribatı ve buna bağlı olarak Alzheimer, Parkinson, Huntington hastalıkları, sara (epilepsi), retinal dejenerasyon (göz retina tabakası hasarı)
  • Yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite, büyüme hormonu baskılanması, pankreas hasarı, insülinde artış ve buna bağlı olarak diyabet
  • Böbrek ve karaciğerde hasar yaratır. Baş ağrısı, bulantı, ishal, terleme, göğüste sıkışma gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Piyasada tüm cipslerde MSG var; hatta güvenli ve doğal olduğunu iddia edenlerde bile bulunmaktadır.
  • Uzakdoğu yemeklerinde (Çin ve Japon mutfağı..) çoğu soya sosunda, hazır çorbalarda, hazır soslarda, hazır gıdaların hemen hepsinde, gofretlerde, bazı katı yağlarda yaygın olarak kullanılıyor.
  • Etiketlerde glutamin, glutamat, MSG ve monosodyum glutamat olarak yer alan bu zehir, tatlı-tuzlu her türlü yiyeceğin lezzetini arttırdığı için gıda üreticileri tarafından bolca kullanılıyor.
  • Tehlikeleri bilinmeye başladığından beri bazı üreticiler etikette E621 yazarak gerçeği saklama yoluna gidiyor

Trans Yağ Trans yağ, kötü kolesterol (LDL) seviyesini yükseltir. Kalp krizi, kalp rahatsızlığı ve inme riskini ciddi ölçüde arttırır.

  • Trans yağlar bağışıklık sistemini zayıflatır, insülin direncini arttırır, karaciğeri ve üreme sistemini etkiler.
  • Gebelerde düşüğe, doğum ağırlığına neden olur ve anne sütünün kalitesini bozar.
  • Hücre zarına da zarar verir.

Trans yağlar sürülebilir kahvaltılık yağlarda, margarinlerde, katı ve kızartma yağlarında, hazır hayvansal gıdalarda, bunlara bağlı olarak, kızartılmış gıdalarda, fırıncılık ve pastacılık ürünlerinde, tart, pasta, bisküvi, pizza hamuru, kek, çikolata, gofret, cips, salata sosları, hamur işi, kraker, hazır köfte, tatlılar, katı yağlar ve birçok fırınlanmış yiyecekte bulunur. Gıda etiketlerinde “hidrojenize yağ” içerdiği belirtiliyorsa bunun anlamı trans yağ içerdiğidir.

Yaygınca Kullanılan Gıda Boyaları Yapay gıda renklendiricileri çocuklarda davranış bozukluklarına ve önemli ölçüde IQ seviyesinin düşmesine yol açıyor. Hazır gıdalarda bol bol kullanılıyor. Carmine (E120) adında bir gıda boyası var. Özellikle salam sucuk ve sosislerin canlı, kırmızı rengini vermekte kullanılıyor. Ev yapımı sucukların kahverengi olmasına karşın hazır sucukların o iştah açıcı görüntüsünü sağlıyor. Bu boya, bir çeşit bitten elde ediliyor. Şeker ve çikolata üretiminde tekstil boyaları kullanan firmalar bile var. Tükettiğiniz gıdalar

Sunset yellow (E110)

Tartrazin ( E102)

Karmoisine (E122)

Panceau (E124)

Quinoline (E104)

Allura red (E129)

Sodyum Benzoat (E211) gibi katkı maddeleri içeriyorsa dikkatli olmak gerektidir.

Meyve ezmelerinde, gazlı içeceklerde, hazır pudinglerde, toz kremalarda, çorbalarda, soslarda, dondurmada, tatlılarda, sakızda, jellerde, marmelatlarda, meyveli yoğurtlarda, reçellerde, ketçap, mayonez ve hardalda bu tür boyalar bulunuyor.

Sodyum Sülfit Etiketlerde E250 koduyla yer alan raf ömrü uzatıcı koruyucu madde işlenmiş et ürünlerinin (şarküteri) vazgeçilmezi.

Özellikle çocukların bolca tükettiği tost, pizza gibi ürünlerde kullanılan sosis, salam, sucuk, pastırma gibi işlenmiş etlerde bulunur.

Hazır baharat ve köfte karışımlarında da bulunur. Sülfit duyarlılığı olanlarda baş ağrısı, nefes problemleri, kaşıntı yaratır. Nadir durumlarda da olsa ölüme bile neden olabiliyor. Pankreas kanserini yüzde 67, lösemi riskini yüzde 700 oranında arttırıyor. Başta kolon kanseri olmak üzere her çeşit kanseri tetikliyor. Çocuklarda beyin tümörü oluşturuyor. Sodyum nitrit; özellikle cenin, bebek ve çocuklar için tehlikelidir. Bu zararlar E220, E222, E223, E224, E225 ile E249, E251, E252 diye belirtilen kodlar için de geçerlidir.

Sodyum Nitrat/ Sodyum Nitrit Bu raf ömrü uzatıcı koruyucu madde işlenmiş gıdaların bir başka vazgeçilmezi. Değişik kanser türleriyle bağlantısı var. Kullanım alanları ve zararları sodyum sülfit ile benzerlik taşıyor.

BHA ve BHT Bütilat Hidroksi Anizol (BHA) ve Bütilat Hidroksi Toluen (BHT) adlı koruyucu maddeler beyninizin sinir ağını etkiliyor, davranış değişikliklerini ve kanseri tetikliyor.

  • Katı ve sıvı yağların bozulmasını, küflenmesini önlemek için kullanılıyor. Tahıl ve tahıl ürünlerinde, sakızlarda, bitkisel yağlarda, patates cipslerinde, tazeliğini muhafaza etmek için bazı paketlenmiş gıda maddelerinde kullanılmaktadır.

Sülfür Dioksit Sülfür içeren katkı maddelerinin Amerika’da çiğ sebze ve meyvelerde kullanılması yasaklanmıştır. Yani bunun zehir olduğu gerçeğini daha fazla görmezden gelemeyince hiç değilse çiğ gıdadan çıkaralım demişler. Yan etkilerinin içinde bronş problemleri, düşük kan basıncı ve anaflaktik şok var. Sülfitler göğüste sıkışma, kurdeşen, karında kramp, ishal, kan basıncı düşmesi, başta yanma hissi, halsizlik, nabız hızlanması gibi bulgulara neden olur. Ayrıca sülfitler, bunlara duyarlı astımlılarda astım atağını tetikleyebiliyor. SO2, sülfitleyici maddeler (sülfür dioksit, sodyum veya potasyum sülfit, bisülfit, metabisülfit) olarak da bilinirler. Gıda koruyucusu olarak ve fermente içeceklerde kullanılır. Fırınlanmış ürünler, çaylar, çeşniler, deniz ürünleri, reçeller, jöleler, kurutulmuş meyveler, meyve suları, konserve ve suyu alınmış sebzeler, dondurulmuş patates ve çorba karışımlarında ve içeceklerde bulunur. Birçok restoranın salata barında yüksek düzeyde sülfit mevcuttur.

Potasyum Bromat Bu katkı maddesi, ekmek yapımında ve unlu mamullerde hacmi arttırmak ve ekmeğin rengini beyazlatmak için kullanılıyor. Hayvanlarda kansere neden olduğu biliniyor. Az miktarları bile insanlarda değişik problemlere yol açıyor. ABD ve Japonya dışında bütün dünyada kullanımı yasaklanmış bir maddedir. Bazı un üreticileri, irmik altı diye adlandırılan kalitesiz unlara kanserojen etkisi yüzünden katılması yasak olan benzol peroksit ve potasyum bromat gibi bazı katkı maddelerini ekleyerek, rengini beyazlatıyor ve ekmeklik unmuş gibi fırınlara pazarlıyor. Bu katkı maddeleri çakmak tutulduğunda ekmeğin benzin dökülmüş gibi alev almasına yol açıyor. Beyaz ekmekten uzak kalmamızda yarar var.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Sağlığı Uzmanı