Uyuz Hastalığı Nedir?

Uyuz Hastalığı Nedir, Coronapandemisinde neden sıklığı neden arttı?

Uyuz hastalığı, bilimsel adı sarcoptesscabiei olan mikroskopik sekiz bacaklı akarların sebep olduğu bir enfestasyondur. Bu hastalıkta uyuz böceklerinin dişileri derinin dış tabakalarına yumurtalarını bırakır.

Akarların deriye yumurtalarını bırakması, deride bir alerjik tepkimeye, ağır kaşıntıya ve döküntüye neden olur.

Uyuz Hastalığı Nasıl Bulaşır?

Uyuz hastalığı tipik olarak, akarların bir kişiden diğerine geçmeleri için yeterince uzun süren ciltten cilde temas yoluyla yayılır. Yatak takımları veya havlular gibi paylaşılan kişisel eşyalar üzerinden de yayılabilir.

Ailenin bireyleri ve cinsel partnerler arasında da kolayca yayılabilir.

Normal bir el sıkışması ya da sarılma, uyuz akarının bulaşması için uygun bir yöntem değildir.

Uyuz akarı çok yavaş sürünen bir varlıktır, zıplayamaz, uçamaz.

Uyuz hastalığı daha çok temizlik koşullarının ideal olmadığı ve insanların uzun süre boyunca birbirine yakın olduğu yerlerde görülebilir. Herkes uyuz hastalığına yakalanabilir ama, cinsel olarak aktif, birden çok partneri olan yetişkinler, hapishane mahkumları, kurumsal bakıma muhtaç insanlar, kalabalık koşullarda yaşayan insanlar ile çocukların ya da yaşlıların bakım tesislerindeki insanlar uyuz hastalığına yakalanma riski en yüksek gruplar arasındadır.

Uyuz salgınları bazen kreşlerden ya da anaokullarından yayılmaya başlayabilir. Küçük çocuklar birbirlerine sık sık dokunarak oynama eğilimindedir.

Öğlen uykusunda yastıklarını ve battaniyeleri de paylaşabilirler. Anaokuluna devam eden bir çocukta uyuz bulunursa, bunu personele bildirmek önemlidir. Semptomların ortaya çıkmamış olsa bile, çocuğun sınıf arkadaşları ve bakıcılarının da tedavi edilmesi gerekecektir.

Huzurevleri gibi uzun süreli bakım tesisleri uyuz salgınlarına yatkın olabilir. Bu tesislerde görevli bakıcılar, tesisin sakinlerine banyo ve giyinme konusunda yardımcı olduğu için, ten teması yaygındır. Bu nedenle yeni sakinlere ve personele uyuz taraması yapılması önemlidir.

En çok sorulan soru? Evcil Hayvanlardan Bulaşır mı?

Kediler ve köpekler de insanlar gibi uyuz hastalığına yakalanabilir. Ancak hayvanlarda görülen uyuz akarı türü insanlarda görülen uyuz akarı türü ile aynı değildir. Kedi ve köpek uyuz akarı insanlara geçse bile, insan derisinde üreyemez ve çoğalamaz.

Bu da akarların herhangi bir ciddi belirtiye neden olmadan ve uyuz hastalığını başlatmadan ölecekleri anlamına gelir.

Uyuz Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

Bireyler uyuz akarı ile enfekte olduğunda, cildin ilk tepkileri göstermesi dört ila altı hafta arasında bir süre alır. Bu tepkiler arasında en yaygın olanları özellikle geceleri yoğun kaşıntı, sivilce benzeri döküntülerle kızarıklıklar, kabuklarla kabarcıklar, ve sürek kaşımadan kaynaklanan yaralardır.

Hastalığın erken evrelerinde derideki döküntüler, sivilce, sivrisinek ısırığı ve diğer cilt komplikasyonları ile benzerlik gösterdiği için nedeni anlaşılamayabilir.

Uyuz hastalığını diğer türlerden ayıran sebep olduğu amansız uyuz kaşıntısıdır. Bu kaşıntı genellikle çocuklarda ve yaşlılarda çok şiddetli görülür.

Diğer ayırt edici özelliği ise deride uzun çizgiler halinde oyukların görülmesidir. Bu kabarık çizgiler ya grimsi beyaz, ya da ten rengindedir. Bu çizgiler dişi akarları tarafından cildin yüzeyinin hemen altında açılan tünellerdir.

Oluşturulan bu yuvaların içine her bir dişi uyuz böceği tarafından 10 ila 25 yumurta bırakılır.

Uyuz akarları vücudun herhangi bir yerinde yaşayabilir, ancak vücudun belirli yerlerini diğerlerine göre daha fazla tercih ederler. Bunlar arasında başta gelenler parmak araları, el bileği, dirsek veya diz kıvrımları, bel veya göbek çevresi, göğüsler veya cinsel organlar ve çok küçük çocuklar ile yaşlılarda baş, boyun, yüz, avuç içi ve tabanlardır.

Uyuz olan bireyler üzerlerinde genellikle sadece 10 ila 15 yetişkin akar taşır ve her akar yarım milimetreden daha küçüktür. Bu onları fark etmelerini çok zorlaştırır.

Çıplak gözle, derideki küçük siyah noktalar gibi görünebilirler. Mikroskop, cilt kazıma işleminden geçen akarları, yumurtaları veya dışkı maddesini tanımlayabilir.

Kabuklu Uyuz Belirtileri Nelerdir?

Aynı zamanda Norveç uyuzu olarak bilinen kabuklu uyuz, bir bireyde on binlerce akar bulunmasından kaynaklanan bir istila türüdür. Sayının çokluğu ten üzerinde akar ve yumurtalarla dolu kalın kabuklar gelişmesine neden olur.

Kabuklu uyuz, en yaygın olarak bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde, yaşlılarda ve engelli kişilerde görülür. Bu tür uyuz oldukça bulaşıcıdır ve salgınları önlemek için hızlı tedavi gerektirir. Tanı Yöntemleri nelerdir?

Uyuz tanısı kendini her ne kadar şiddetli kaşıntı yoluyla belli etse de, doğru teşhisin konulması için mutlaka bir doktor muayenesi gereklidir. Doktor tarafından uyuz akarlarının belirtileri kontrol edilir.

Çocuk Doktoru, vücutta gözlemlenen akarları dermatoskop yöntemiyle incelenir ve yine doktor tarafından gerek görülürse bölgesel kazıma yapılabilir. Dermatoskopik incelemelerle hem akar hem de yumurtaların belirlenmesinde önemli bir rol oynar.

Uyuz Hastalığı Tedavisi Nedir, Ne kadar Sürer?

Uyuz hastalığı kendiliğinden iyileşmez, çünkü uyuz akarları kendiliklerinden bulundukları vücudu terk etmezler. Hastalık sadece akarları öldüren reçeteli ilaçlarla tedavi edilebilir.

En yaygın tedavi

  • Bir krem veya losyonun boyundan aşağıya tüm vücuda uygulanması
  • Bu krem ya da losyon vücut üzerinde 8 – 14 saat bekletilir ve sonrasında yıkanılır.

Kullanılan krem ve losyonlar arasında

  • Permetrin içeren kremler
  • Sülfürik merhemler, lindan içeren losyonlar
  • Krotamiton içeren kremler ve benzilbenzonat losyonları bulunmaktadır.
  • Bazı durumlarda uyuz tedavisi için özellike büyük çocuklarda hap reçete edilebilir. Kullanılan ilaca bağlı olarak tedavi üç güne kadar sürer.

Uyuz tedavisinde kullanılan ilaçlar uyuz akarlarını ve yumurtaları hemen öldürerek etkisiz hale getirse bile, hissedilen kaşıntıyı hemen gideremezler. Bu, deride devam eden alerjik reaksiyonun sonucudur.

  • Özellikle geceleri yoğunlaşan kaşıntıyı gidermek için antihistaminik haplar ya da hidrokortizon kremleri kullanılabilir.
  • Hidrokortizon kremi uyuz uyuz döküntülerinin görünümünü değiştireceği için durumu teşhis etmeyi zorlaştırabilir.
  • Kremi sadece doktor onayıyla kullanmak gereklidir. Buna ek olarak çay ağacı yağı ve aloevera kremleri de kaşıntıyı hafifletmek için kullanılabilir. Ancak bunların da doktor kontrolünde kullanılması gereklidir.

Uyuz hastalığının yayılmasını engellemek için bir bireye uyuz teşhisi konulunca, kişiyle yakın fiziksel teması olan herkes de tedavi edilmelidir.

Aynı yatakta uyumak, el ele tutuşmak ve birlikte banyo yapmak gibi faaliyetler uyuz akarlarının bir bireyden diğerine geçişini mümkün kılar. Semptomların ortaya çıkmasının dört ila altı hafta arasında sürmesi nedeniyle hane halkının tüm üyelerinin tedavi edilmesi önerilir.

Uyuz akarları kıyafetlerin, yatak takımlarının, mobilyaların veya havluların yüzeyinde iki ila üç gün yaşayabilir. Geride bırakılmış akarların öldüğünden emin olmak için, kullanılan çarşafları ve kıyafetleri sıcak suda yıkamak ve ideal olarak sıcak bir kurutucuda kurutmak gereklidir. Yıkanamayan eşyalar yedi gün boyunca kapalı plastik bir torbada tutulmalıdır.

Emre Karayel

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

 

Kışlık dolabım artık hazır!

Kışın gelmesiyle soğuk havalarla yine karşı karşıyız. Çocukları soğuk havalardan korumalıyız. Ancak soğuk havalarda koruyacağız diye gereğinden fazla giydirip çocuğun terlemesinden de kaçınmalıyız.

Genelde tavsiye edilen tek kat kalın bir giysi yerine kat kat giydirmektir. Çok sıcak olduğu zaman çıkarılarak terlemekten kaçınılabilir.

Çocuğunuzun Dolabında nelere dikkat emek gerekir?

Cilde temas eden kıyafetler yün içermesin.
Kıyafet alırken kıyafetin yün içerip içermediğine dikkat etmelisiniz. Özellikle egzaması olan çocuklarda, yün kaşıntıya neden olabilir. Bu nedenle cilde doğrudan temas eden kıyafetlerin %100 pamuk içermesine dikkat edilmelidir.

Vücut ısısı en çok vücudun baş bölgesinden kaybedildiği için çok soğuk havalarda çocuğunuza mutlaka şapka giydirmelisiniz.

Şapkanın kulakları da kapatmasına dikkat edilmelidir. Çocuğun şapkaya itiraz etmemesi için onun da sevebileceği renkte ve modelde olması işinizi kolaylaştıracaktır.

Boyundan da ısı kaybı çok olacağı için boyun bölgesini korumak için boyunlu bir kazak veya atkı giydirebilirsiniz.


Çocukların soğuk havada üşümemesi için dolabında mutlaka eldiven olsun

  • Eldivenin %100 pamuk olmasına ve yün içermemesine dikkat edilmeli
  • Eldiven alırken ellerin rahat hareket etmesine dikkat edilmelidir.

Ayakkabı alırken su geçirmeyen ve çocuğun ayağının rahat ettiği botların seçilmesi uygun olur.

Çoraplar cilde doğrudan temas ettiği için %100 pamuk içeren çorapların seçilmesi özellikle alerjisi olan çocuklarda çok önemlidir. Yünlü çoraplar kaşınmaya neden olabilir.


Paltoların su geçirmemesi önemlidir. Bu nedenle su geçirmeyen kumaşlar seçilebilir. Paltoların yaka kısımları yün içeriyorsa altına boyunlu %100 içeren pamuklu kıyafetler giydirebilirsiniz.

Bebeklerin ve özellikle erken doğan bebeklerin ciltlerinin yağ tabakası ince olduğundan dolayı çok kolay ısı kaybederler.

  • Bu sebepten yetişkinlere göre bir kat daha fazla kıyafet giydirmelisiniz.
  • Vücut ısılarını koltuk altından ölçüldüğünüzde 37 derecenin altına düşmemelidir.
  • Bebek arabası ile dışarı çıkarttığınızda bir battaniye ile korumalısınız.

Bebeğinize tulum şeklinde kıyafetler giydirebilirsiniz. Bebeğinizin kıyafetlerini kolay giydirilip çıkarılabilen, bacaklarını ve kollarını kolayca içine alabilen, hareketleri kısıtlamayan kıyafetlerden seçilmelidir.

Çocukların dolaplarında mutlaka olması gereken kıyafetler, kulakları da kapatan şapka, eldiven, su geçirmeyen botlar, palto, kazaklardır.

Kış aylarında uyku tulumu, battaniye, sweatshirt her bebeğin dolabında olmalıdır.

Cilde temas eden kıyafet seçiminde yün içermemesine özellikle dikkat ediniz.

Alerjisi olan çocukların çamaşırlarını sıvı deterjanlarla ve uzun durulama olacak şekilde yıkamaya da dikkat etmelisiniz.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Kasım ayında her şey bir başkadır.

  Sebzeler Lahana, Havuç, Karnabahar, Pırasa, Ispanak, Balkabağı, Yerelması, Pazı, Marul, Roka, Soğan, Biberiye, Nane, Tere
  Meyveler Portakal, Ayva, Nar , Greyfurt, Armut, Elma, Trabzon Hurması, Muz, Kivi, Mandalina, Portakal, Kestane, Ayva

 

Balkabağının en güzel olduğu günler geldi.

  • İçerdiği bol beta-karoten sayesinde kansere karşı etkili bir sebze
  • Balkabağının, çorbası, tatlısı ve pastası yapılabilir
  • Balkabağını ayrıca etli sebze yemeklerine de ilave ederek de kullanılabilecek güzel bir seçenek
  • Çocuklarda kış aylarında düzenli olarak beslensin, ona hep yer açın.

Yakında kereviz ve turp çeşitleri çocuklar için bağışıklığı desteklemesi yönünden önemli ve tüm sağlık faydalarıyla yetişmiş olacaktır.

  • Özellikle fındık turpu zamanı bize bunu bildiriyor.

Trabzon hurması ise inanılmaz bebek-oyun çocuğu seçeneğidir.

  • A ve C vitamini, potasyum, folikasit açısından iyi bir kaynak
  • Bol diyet lifi, gastrointestinal sistem için özellikle kabızlıkta güzel bir fikir
  • 1 adet orta boy trabzon hurması diyetteki 1 adet meyve yerine iyi bir mevsim seçeneği olabilir.

Elma’nın tam zamanıdır.

  • 200 gr orta boyunda yaklaşık 100 kalori içerir
  • Yüksek lifli ve glisemik indeksi düşük meyveler arasında yer alır
  • İyice yıkandıktan sonra kabuklu tüketilmesi önerilir
  • Çocuklar için en önemli nedeni kabuğundaki antioksidanlardan faydalanabilmeleridir
  • B grubu vitaminleri, C vitamini ve lif açısından iyi bir kaynaktır
  • Kalorisinin düşük, lif içeriğinin yüksek olması nedeniyle kilo kontrolünün istendiği çocuk beslenmesinde, Çocuk doktoru tarafından farklı diyetlerde rahatlıkla kullanılır
  • Antioksidan içeriği kanserden koruyucu etki gösterir.

Doktor Emre Karayel

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Bahara kadar her gün bu meyveden bir tane tüketmeniz ve bunu çocuklarda alışkanlık haline getirmek yapacağınız güzel bir iyiliktir

Günümüz Alerjisi ve güncel yaklaşımlar

Alerji kavramı 1906 yılında Viyanalı çocuk hekimi ClemensvonPirquet tarafından ilk kez kullanıldı ve günümüzde tüm dünyada kullanılmaktadır.

Alerji esasen bağışıklık sisteminin bir çalışma arızası veya aşırı aktivitesidir.

Bağışıklık sisteminin görevi, yabancı proteinleri (örneğin parazitler, bakteriler veya virüsler) tespit etmek ve zararsız hale getirmektir.

Bunu vücut yabancı maddeye karşı spesifik bir madde, antikor, üreterek başarır (bu madde alerjide immünoglobulin E adlı antikorlardır).

Bu antikorlar yabancı proteinle vücudun bir takım direnç hücreleri arasında bağlantıyı oluşturarak direnç hücresini aktive eder ve yabancı maddelerin vücuttan atılmasını sağlar.

  • Alerji hastaları bu antikorlardan çok sayıda imal ediyor, bu da aşırı reaksiyona yol açıyor.
  • Antikorlar belirli bir proteinle bir veya birkaç kez temastan sonra oluşur.

Alerjik reaksiyonlar ilgili maddeyle/proteinle tekrarlanan temastan hemen sonra meydana gelirse, ani bir reaksiyondan bahsedilir. Gecikmeli bir reaksiyon söz konusuysa reaksiyon birkaç saat sonra da meydana gelebilir. Alerjik bir reaksiyon kapsamında IgE ve allerjik maddenin bağlandığı hücreden çok sayıda aracı madde kana verilir; bu maddeler çeşitli alerjik semptomlara yol acar.

Alerjiler geçen on yıllar içinde ciddi bir artış gösterdi. Bunun nedenleri ise henüz aydınlanmamıştır. Fakat yaşam standardının yüksek ve hijyen koşullarının iyi olduğu ülkelerde alerjilerin arttığı kesindir.

Bağışıklık sistemi doğal düşmanlara daha az maruz kaldığı için tehlikeli veya tehlikesiz maddeleri ayırt etmeyi unutmuş ve tehlikesiz proteinlere de aşırı tepki vermeye başlamıştır.

Dünya nüfusunun yüzde 40‘dan fazla bir kısmı alerji geliştirmeye yatkındır. Bir insanın gerçekten hasta olup olmayacağı büyük oranda ebeveynlerine bağlıdır. Ebeveynlerin birisi alerjikse, çocukta alerji gelişme riski yaklaşık yüzde 30‘dur. Anne ve baba alerjikse, bu ihtimal yüzde 60‘ın üzerine çıkar.

Alerjinin uzun vadeli sonuçları küçük yaşta ve çok nadiren de ana rahminde başlayabilir. Küçük çocuklarda gözlemlenen alerjiler farklıdır;

  • Başlangıçta yani 1 ve 2 yaşında genelde yumurta proteinlerine, süte veya soyaya karşı bir gıda alerjisi söz konusu olmaktadır. Bu alerji genelde ciltte dermatit/egzama ve kaşıntı şeklinde görülür.
  • Aynı çocuklar daha ileriki yaşlarda bronşit enfeksiyonları gösterir, bu da hırıltılı bir solunuma yol açabilir. Bu çocuklar çevresel alerjen maddelere karşı aşırı duyarlıdırlar (ev tozu böcekleri, akarlar, köpekler vs.).
  • Okul çağına geldiklerinde ise bahar nezlesi geliştirirler. Şikâyetler geçici olabilir, birçok şikâyet kendiliğinden yok olur. Bazılarında ise kaşıntılı dermatit ve astım kalıcıdır. Buna alerjik seviye değişimi denir.

Uygun bir tedavi uygulanarak (immünoterapi veya alerji aşısı veya spesifikimmünoterapi (SIT) de denir) semptomlar ciddi oranda iyileştirilebilir ve hatta tamamen ortadan kaldırılabilir ve hastalığın kötüleşme riski azaltılabilir.

Bahar nezlesi önceleri bir soğuk algınlığıyla karıştırılabilir, gıda alerjisine bağlı şikâyetler bir mide bozulması şeklinde yorumlanabilir. Bu nedenle hastalar ne zaman ve nerede semptomların meydana geldiğine dikkat etmelidir. Şikâyetler haftalar boyu devam ederse, bir alerjik hastalık ihtimali göz önünde bulundurulmalı ve bunun nedeni tespit edilmelidir.

Tüm hastalıklarda olduğu gibi ne kadar erken teşhis konulursa ve tedaviye başlanırsa iyileşme şansı o kadar yüksektir.

Alerjinin teşhisi birçok kısımdan oluşur ve şu yöntemleri kapsar:

  • Hastalığın ön hikâyesindeçocuk sağlığı uzmanı hastanın şikâyetlerini tespit eder.
  • Doktor şikâyetlerin türünü ve yoğunluğunu, hangi organların etkilendiğini ve bu şikâyetlerin meydana geldiği zamanı ve yeri sorar.
  • Çocuk doktoru ayrıca ailede alerjiler olup olmadığını ve bununla ilgili bu zamana kadar neler yapıldığını sorar.

Bir alerji şüphesi varsa, o zaman teşhis amacıyla bir cilt testi (sürtme veya iğne testi) yapılır.

  • Pozitif reaksiyon hastanın belirtmiş olduğu şikâyete uyuyorsa o zaman bir alerji söz konusudur. Hastanın şikâyet göstermediği pozitif bir reaksiyon ise alerji değildir, sadece bir duyarlılık belirtisidir.

Moleküler alerji teşhisi Alerjide en yeni teşhis seçenekleri arasında ISAC testi yer almaktadır. Bu test alerji tarama testi de denmektedir.

  • Bu yöntemle 100 den fazla ana alerjen maddeyi aynı anda tespit etmek mümkündür. Bu testte çok az miktarda kana ihtiyaç olduğu için çocuklarda uygulanmak için de idealdir.
  • Özellikle alerjiye neden olan maddeyi tespit etmenin tıpkı samanlıkta iğne aramaya benzediği hastalarda moleküler alerji teşhisi mantıklıdır. Ancak bu test her durumda kanda normal IgE arama testini tam olarak takviye etmez. Her ne kadar arada sırada alerjiden kaynaklanmayan anafilaktik reaksiyonlar (şok ve benzer…) meydana gelse de normal testlerle sonuç alınamadığı durumlarda bu moleküler alerji testi yararlı olabilir.

Alerjen maddeler/proteinler nedeniyle zamanla alerjik astım gelişebilir. Alerjen maddeler biyolojik menşeli çeşitli proteinler olabilir; örneğin polen, böcek zehirleri veya ev tozu böceğinin bileşenleri.

İlgili alerjen maddeyle sıkça temastansonra vücut bu proteinlere karşı, IgE antikorları imal eder; bunlar tam olarak bu alerjen maddeyi hedef almaktadır. Temas devam ettiğinde alerjen madde, belirli bağışıklık hücrelerinde oturan IgE antikorlarına bağlanır.

  • Alerjen maddeyle antikorlar arasındaki reaksiyon neticesinde ana hücreden özellikle histamin gibi maddeler salınır; bu da alerjen maddeyle temasın olduğu yerde bir iltihaba neden olur.
  • Aynı zamanda vücudun uzak noktalarında da reaksiyonlar görülebilir.

Polen veya çiçek tozu en yaygın alerjen madde kaynaklarıdır. Hastaların yaklaşık % 20-25‘i bir polen alerjisindenmüzdaripdir. Alerjiye neden olan en önemli polenler;

  • Kayın ağacı
  • Gürgen ağacı
  • Fındık ağacı
  • Otlardan, çavdardan, misk otundan ve ambrosia gibi otlardan gelmektedir.

Bunlar kuru havada rüzgârın etkisiyle yüzlerce kilometre uzağa taşınabilir. Hapşırmanın ve göz yanmasının yanı sıra sinüslerde, kulaklarda, ağızda, boğazda veya ciltte de şikâyetler söz konusu olabilir. Bunun yanında genel bir hastalanma hissi, baş ağrısı, yoğunlaşma sorunları ve sosyal hayatta ciddi kısıtlamalar söz konusu olabilir.

  • Tedavi edilmediği takdirde bu şikâyetler kötüleşebilir veya başka polenlere ya da gıdalara karşı alerjiler gelişebilir; bunun neticesinde hayat kalitesi daha da kısıtlanır.

Ev tozu böcekleri kapalı mekânlarda alerjiye neden olan en önemli alerjenlerdir. Her evde bulunurlar, fakat bu durum evin temiz olmadığını göstermez!

  • İsminden de anlaşılacağı gibi ev tozu böcekleri ev tozunda yaşarlar ve insanların cilt döküntüleriyle ve diğer organik maddelerle beslenirler.
  • Nem oranı % 75-80 olduğunda ideal yaşama şartlarına sahipler. Bu böcekleri yataklarda, oyuncak hayvanlarda
  • Minderli mobilyalarda ve halılarda bulmak mümkündür.
  • Alerjen maddenin kendisi böceğin dışkısında ve ölmüş böceklerin kitin zırhında bulunur.
  • Özellikle sonbahar ve kış aylarında, yani ısınma döneminde ve özellikle sabah uyanırken şikâyetler yoğunlaşır.
  • Bir ev tozu böceği alerjisi tüm yıl devam eden nezleye, göz nezlesine ve alerjik astıma neden olabilir

Hayvan alerjenleri; en sık kedilere ve köpeklere ve sonrasında kemirgenlere karşı (fareler, sıçanlar, tavşanlar, hamsterler) ve at ve ineklere karşı alerjiler görülür. Nadir de olsa ev kuşları da alerjilere neden olur.

  • Alerjen maddeler genelde hayvanların cilt ve tükürükbezlerinden salgılanır ve kıllarında ve pullarında tutunur. Bunlar evdeki toza karışır veya kıyafetle taşınır.
  • Kedilerin alerjiye neden olan maddelerine kıyasla köpek kıllarının alerjen maddeleri daha az bir duyarlılık potansiyeline sahiptir; köpekteki alerjen madde ayrıca odadaki havada kendininki kadar fazla kalmaz.
  • Kemirgenlere karşı alerjisi olan insanlar genelde idrardaki veya dışkıdaki proteinlere reaksiyon verir. Bir hayvan alerjisinin şikâyetleri çok şiddetli ve hızlı olabilir. Reaksiyonlar nezle, yaşaran gözler, hapşırma, öksürme, ciltte kaşınma ve nefes darlığı şeklinde gelişebilir.

Küf mantarları her yerde karşımıza çıkar. Küf mantarları çoğalmak için gözle görülmeyen sporlar oluşturur. Bu sporlar yüksek konsantrasyonda havada olabilir, solunabilir ve alerjik reaksiyonlara neden olabilir.

  • Orta Avrupa‘da alerjiye neden olan çeşitli küf mantarı türleri vardır, örneğin alternaria, aspergillus ve kladosporium. Küf mantarları sıcak ve nemli olan her yerde büyür. Nemli odaları severler ve bozulan bitki parçacıklarıyla (örn. çiçek vazolarında veya kirli buzdolaplarında) beslenirler.
  • Dolapların, ahşap kaplamaların ve duvar kâğıtlarının ardında, iyi havalandırılamayan, nemli odalarda, banyolarda ve bodrumlarda büyürler.
  • Özellikle nemli mevsimlerde sporlarını büyük miktarlarda yayarlar. Küf mantarına alerjisi olanlarda açık havada genelde samanla, yemle, otla, kuru toprakla, dökülmüş yapraklarla temas sonrasında şikâyetler görülür.
  • Gıda alerjeni bakımından küf mantarları pek önemli bir role sahip değildir. Gıdalar bozulduğunda da küf mantarları oluşabilir
  • Alerjinin kendisi dönemsel veya tüm yıl boyunca görülebilir.
  • Alerjen maddeyi taşıyan sporlar havayla solunursa veya gözlerle temas ederse göz nezlesine, nezleye, hapşırma nöbetlerine veya nefes darlığına yol açarlar. Bunun en iyi tedavisi evi, nemli odayi yenilemek ve mantardan arındırmaktır, aksi takdirde bir küf mantarı alerjisi astıma dönüşebilir.

Gıdalara karşı gerçek alerjiler nadir rastlanır ve çocukların yaklaşık yüzde beşi ile sekizinde görülür. Doğru teşhis çocuk uzmanı doktor tarafından yapılmalıdır.

Alerjiye en sık neden olan gıdalar;

  • Süt ve tavuk proteinleri
  • Balık
  • Kabuklu yemişler
  • Çeşitli meyve türleridir.
  • Belirli otlar, baharatlar ve bazı deniz mahsulleri de alerjik reaksiyona neden olabilir.

Polenlere karşı alerjisi olanlar bazı polen ve gıda alerjenlerinin moleküler temel benzerliklerinden dolayı polen benzeri bitkisel gıda alerjenlerine oldukça duyarlıdır (çapraz reaksiyonlar).

Bir gıda alerjisi sindirim organlarıyla sınırlı olabilir;

  • En çok ağızda, boğazda, dilde ve dudakta kaşınma ve baloncuklara neden olur.
  • Dudaklar, ağız veya boyun bölgesi de şişebilir, kaşınabilir, matlık duygusu meydana gelebilir.
  • Nezle, göz yanması, cilt dökmesi veya nefes darlığı da görülebilir. Nadiren de olsa tehlikeli alerjik şok meydana gelebilir.

Böcek zehirleri; Eşek arısına kıyasla arılar ve yaban arıları daha fazla alerjiye neden olur. Böcek zehiri alerjisinde iki tip reaksiyon olabilir:

  • Zehrin kendisi ciltte ağrılı, kaşıntılı ve şişmeli yerel bir reaksiyona neden olur. Böcek zehrine alerjisi bulunanlarda ayrıca şiddetli genel reaksiyonlar gözlemek de mümkündür.
  • Solunum şikâyetlerinin veya kaşıntılı cilt dökmelerinin yanında yüzde şişmeler veya tüm vücutta kaşıntı olması mümkündür.
  • En tehlikelisi anafilaktik şoktur. İlk belirtileri avuç içlerinde ve ayak tabanlarında kaşıntı/ yanma, ani tansiyon düşüşü ve bilinç kaybıdır. Derhal bir çocuk doktoruna bilgi verilmelidir!
  • Bir böcek sokmasından sonra bir alerjik reaksiyon belirtisi görülmüşse, sonraki sokulmada şok geçirme riski artabilir. Bu kişiler yanlarında her zaman bir acil durum seti bulundurmalı ve bunu nasıl kullanacaklarını bilmelidir.

Lateks esasen kauçuk ağacından elde edilen farklı kauçuk mamullerini (örneğin eldiven, balon, emzik, araba lastiği vs. gibi) imal etmeye yarayan sütümsü bir sıvıdır. Lateks ayrıca contalarda, lastik körüklerde, bantlarda, botlarda, spor ayakkabılarda, yapıştırıcı bantlarda, havalı döşeklerde, silgilerde, kumaşlarda vs. bulunabilir.

Bir lateks alerjisi geliştirme riski, tıbbi sektörde veya kan alma, damar yolu tespit materyalleri kullanılanlarda daha yüksektir.

  • Özellikle tıbbi alanda kullanılan pudralı lateks eldivenlerde alerjen maddeler eldivenler giyilirken havaya karışır ve solunur. Gözlerin yaşarması, burun akması, öksürük ve nefes darlığı meydana gelebilir.
  • Bir çapraz reaksiyon, bağışıklık sisteminin içerik proteinleri tıpkı polenlere benzeyen ve dolayısıyla bağışıklık sistemi tarafından polen alerjenleri ile karıştırılan belirli bitkisel gıdalara verdiği tepkidir. Örneğin kayın ağacına alerjiniz varsa elmalara da aşırı reaksiyon gösterebilirsiniz. Bunun yanında armut, şeftali, nektarin, kiraz, erik, fındık, ceviz, badem, böğürtlen, çilek, havuç, pırasa ve kiviye de aşırı reaksiyon olması mümkündür.
  • Polen veya başka inhale edilen alerjen maddeler (ev tozu böcekleri, hayvan kılları, böcek tozları) ne kadar uzun süredir varsa çapraz reaksiyonlar o kadar sık görülür.
  • Çapraz alerjen maddelere olan alerjik semptomlar genelde esas ana alerjiye olan tepkilerden daha hafif seyreder. Ağız ve boyun bölgesinde geniz kaşıntısı veya dil uyuşması gibi hafif belirtiler görülebilir ve oral alerji sendromu olarak tanımlanır.

Çocuklarda bir alerji geliştirme riski özellikle genetik faktörler tarafından belirlenmektedir.

  • Ne kadar fazla sayıda aile üyesinde alerjik hastalıklar varsa çocukların da aynı alerjiyi geliştirme ihtimali o kadar yüksektir.
  • Her iki ebeveyn bir alerjiye sahipse çocukların % 50 ile 80‘i alerji olabilir, tek bir ebeveyn alerjiye sahipse bu oran %20 ila 40 arasındadır.

Alerjileri önlemede şu hususlara dikkat edilmesinde fayda vardır:

  • Çocuğu en az 4-6 ay boyunca emzirin
  • İlave gıda takviyesi yapmayı geciktirmeyin (4-6 ay sonra)
  •  Çocuğu sigara dumanına maruzbırakmayın
  • Evde dumansız bir ortam olmasına dikkat edin
  •  Gebelik ve emzirme döneminde balıktan kaçınmayın
  • Riskli çocuklarda (yani ebeveynlerin en az birisi alerji hastası ise) evde kedi barındırmayın
  • Aşırı kilolardan kaçının
  • Bebeklik ve çocukluk döneminde güncel aşı tavsiyesine göre tüm aşıları yaptırın
  • Düzenli havalandırma yaparak nemli odalar ve dolayısıyla küf mantarı oluşumu önlenmelidir
  • Sezaryenle yapılan doğumlar çocukta alerji riskini artırır, mümkünse normal doğumu tercih edin
  • Probiyotik gıdaların alerji önleyici etkisi henüz tartışmada, bazı tibbi araştırma ve yayınlarda kaşıntılı dermatit-egzama-ürtiker için faydası tespit edilebildi.
  • İç ve dış mekanlarda havadaki zararlı maddelerden çocukları koruyun

Ebeveynler şayet çocuklarında, bir alerjik reaksiyonu andıran belirtiler gözlerse, çocuklarını uzman bir çocuk hekime götürmelidir. Bir alerji şüphesi tespit edilirse çocuk için muhtemel tedavi seçenekleri doktorla görüşmelidir

Tedavi edilmeyen bir alerji artabilir ve bir astıma dönüşebilir!

Bir hasta sadece senede iki ya da üç hafta etkili olan tek bir alerjen maddeye hafif bir tepki veriyorsa, o zaman bir semptomatik ilaç kullanması tavsiye edilir.

Belirtiler hastanın genel sağlık durumunu ciddi biçimde etkiliyorsa, bu tedavi arttırılır ve semptomatik tedavi yeterince fayda etmiyorsa veya etkili olmazsa;

  • İmmunoterapi seçeneğine başvurulur.
  • Antihistamin/anti alerji ilaçları ve/veya kortizonlar bir alerjinin semptomlarını azaltan fakat nedenini tedavi etmeyen ilaçlardır. İmmünoterapi veya spesifikimmünoterapi (SIT) alerjik hastalığın nedeniyle mücadele eden en etkili tedavi şeklidir.

Çocuk Doktoru

Emre Karayel