Yazılar

El Ayak hastalığı neden bende oluştu?

Bir virüsün neden olduğu enfeksiyon sonucu ortaya çıkan, oldukça bulaşıcı, döküntülü bir hastalık

  • Ağızda veya ağız çevresinde yaralar
  • Ellerde, ayaklarda, bacaklarda ya da kalçalarda döküntü
  • Tüm vücutta kabarcıklar şeklinde kendini gösterir.


Rahatsızlık verici bir hastalık olmasına rağmen ciddi bulgularla seyretmez. Her yaş grubunda ortaya çıkabilirken

  • 10 yaş altındaki çocuklarda daha sıklıkla görülür

Genellikle hastalığa neden olan iki adet virüs vardır.

  • Coxsackievirus A16
  • Enterovirüs 71

Bebekler ve çocuklar hastalığı taşıyan biriyle temas ederek ya da virüsle enfekte olmuş oyuncak, emzik, biberon, su matarası gibi bir nesneye dokunduğunda etken virüsü kapabilmektedir.

Virüs yaz aylarında ve sonbaharda kolayca yayılma eğilimi gösterir.

  • Tükürük, kabarcıklardaki sıvı
  • Dışkı
  • Öksürdükten veya hapşırdıktan sonra havaya püskürtülen solunum damlacıkları yoluyla hızlı bir şekilde yayılma eğilimi gösterir.

Erken belirtileri ateş ve boğaz ağrısı şeklinde görülür. Derin yaralara benzeyen ağrılı kabarcıklar çocuğun ağız içi ve çevresinde veya dilinde görülebilir.

  • İlk belirtiler ortaya çıktıktan sonra hastanın ellerinde, özellikle avuç içlerinde ve ayak tabanlarında 1-2 gün boyunca devam eden kızarıklıklar görülebilir.
  • Hatta bu kızarıklıklar içi su dolu kabarcıklara dönüşebilir.

Dizler, dirsekler ve kalçalarda da döküntüler ya da yaralar ortaya çıkabilir.

Çocuğunuzda bu belirtilerin hepsini ya da sadece bir iki tanesini görebilirsiniz.

İştahsızlık, halsizlik, huzursuzluk ve baş ağrısı görülebilen diğer belirtilerdir. Bazı çocuklarda el ve ayak tırnaklarında düşme de olabilmektedir.

El ayak ağız hastalığı tanısı, Çocuk doktor tarafından hastanın şikayetlerinin sorgulanması ve fizik muayene yaparak yara ve döküntülerin incelemesi ile kolaylıkla konulabilmektedir.

Bunlar genellikle tanı için yeterli olmaktadır fakat kesin tanı için boğaz sürüntüsü, dışkı veya kan örneği alınması tercihen gerekebilir.

El ayak hastalığı, 10-14 gün sürebileceği için onayönelik özel bir tedavi uygulanması, el-ayak hastalığı belirtileri hafifletmek için yapılan bazı yöntemleri içerir.

Çocuk Doktorunun önerdiği ağrı kesici, ateş düşürücü ve diğer ilaçları uygun sıklıkta kullanmak önemlidir. Aspirin kullanmaktan kaçınmakgerekir.

  • Soğuk yiyecekler, yoğurt gibi boğaz ağrısını yatıştırıcı besinler
  • Soğuk yaz çorbaları tercih edilmeli
  • Bağışıklık sistemini güçlendirmek için vücudun ihtiyaç duyduğu besinleri almasını veya yineçocuk doktorunun önerdiği takviyeler çok önemlidir.
  • Kaşıntıya yönelik krem ve losyonlar döküntü ve kabarcıklara uygun sıklıkta sürmek faydalı olacaktır.
  • Evde ilk aşamada kızarıklık ve kabarcıklara hindistan cevizi yağı uygulamak da iyileşmeyi hızlandırmaya yardımcı olabilir.

Hastalığın ilk 7 günü bulaşın en yüksek olduğu dönemdir.

 

  • Belirtiler tamamen kaybolduktan sonra da günler ve haftalar boyunca ağız sıvıları ve dışkı yoluyla yayılmaya devam etmekte
  • Hastalığın başkalarına bulaşmasını önlemenin en kolay yolu çocuğunuzun elinin ve kendi elinizin iyice yıkanmasından geçmekte
  • Çocuğun burnunu sildikten ve altını değiştirdikten sonra ellerin mutlaka yıkanması büyük önem taşımaktadır.

 

Doktor Emre Karayel

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Alerjik Rinit (Nezle) Nedir?

 

Alerjenlere burun mukozasının spesifik alerjik reaksiyonu sonucu gelişen ve başlıca sulu nezle, burun tıkanması, hapşırma, göz, burun, kulak ve boğazın kaşınması belirtileri ile seyreden hastalığa alerjik nezle denir.

Alerjik Rinit (Nezle) Sıklığı Nedir?

Yaklaşık sıklığı %15’dur. Bu oran %30-40’a kadar çıkabilmektedir.

Alerjik Rinit (Nezle) Hangi Yaşlarda Görülür?

Her yaşta görülebilmekle birlikte oyun çocuğu döneminden başlayarak ergenlik yaşlarında pik yapar. Genelde 2-3 yaşından sonra görülmektedir.

Alerjik Rinit (Nezle) Belirtileri Nelerdir?

  • Hapşırma (peş peşe)
  • Nezle (sulu ve bol)
  • Burun kaşıntısı
  • Burun tıkanması
  • Gözde kaşınma, sulanma, konjunktivit, kulak kaşıntısı, yumuşak damak ve boğazda kaşıntı, tat ve koku bozukluğu ve burun kanaması belirtileri vardır.
  • Tüm belirtilerin aynı anda olması gerekmezve herhangi bir belirti olması yeterlidir.

Alerjik Rinit (Nezle) Nedenleri

En önemli neden Genetik alt yapının kodlamasıdır. Ailesinde alerjik hastalıklardan herhangi biri (Egzama, astım, göz alerjisi, besin alerjisi gibi) olan kişilerde daha çok görülmektedir.

Ayrıca;

  • Erkek cinsiyet
  • Mama ile beslenme
  • Ek besinlere erken başlamak
  • Annenin sigara içmesi
  • Yüksek sosyoekonomik durum
  • Ev içi ve ev dışı allerjenleremaruziyet risk faktörleri arasındadır.

Alerjik Rinit (Nezle) Tetikleyicileri

Alerjenler tetikleye bilmektedir. Bunun yanında sigara içmek, keskin kokular, duman, kirli hava, soğuk, çok sıcak hava, gribal enfeksiyon tetikleye bilmektedir.

Alerjik Rinit (Nezle) Neden Önemlidir?

Genelde hayatı tehdit etmediği için basit burun rahatsızlığı diye düşünülür!

Ancak;
Alerjik nezle iş ve okul performansını
Öğrenme kabiliyetini etkiler
İş ve okul gitmemenin en büyük sebeplerindendir

Alerjik nezle astım, nazal polip, sinüzit, otitismedia, alt solunum yolları enfeksiyonları, ve diş çürümelerine neden olabildiği için önemlidir.

Alerjik Rinit (Nezle) ve Astım İlişkisi

  • Astımlıların %75 de rinit vardır
  • Alerjik rinitlerin %20-40’nda astım vardır.
  • Burundan solunum, astımlılarda egzersizle oluşan nefes borusu daralmasından çocuğu korur ve ancak Alerjik rinite bağlı burun tıkanması olanlar da bu koruma sağlanamaz.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

ve aylardan Ağustos ayı gelir…

Mevsim sebze ve meyvelerinin en olgun olduğu aydır ağustos.

Salçalık biberin çıkışı kış hazırlıklarını ertelemeyin mesajı

gibidir.

Meyve sebzenin su içeriğinin en yüksek olduğu dönem

aynı zamanda bebeklerde ve çocuklarda da su ihtiyacının en

yüksek olduğu dönemdir.

Her zaman çocuk beslenmesinde altın kuralmevsiminde

mevsim yiyeceklerini tüketmeye özen göstermek gereklidir.

Tatlı biber (yeşil) veya çarliston biber, C vitamini açısından

zengin bir sebzedir. Kalorisi oldukça düşük, lif içeriği ise

oldukça yüksektir.

Biberdeki acılık içeriğinde bulunan kapsaisin (capsaicin)

maddesinin miktarına göre değişir.

Acı biberdeki kapsaisinmaddesinin;

  • kanser karşıtı, bakteri üremesini önleyici, kan dolaşımını hızlandırıcı ve ağrı kesici olduğu bilinmektedir.

Çocukların öğünlerine 1 adet taze biber eklemeniz C

vitaminiihtiyacınızı karşılamanıza kesinlikle yeterli olacaktır.

Zeytinyağlı Bakla yapmak için en doğru zamandayız.

  • C vitamini, folik asit,
  • Magnezyum, fosfor, potasyum açısından iyi bir kaynak olup lif açısından zengin olması sebebiyle de doyurucu olacaktır.

Marul, dut ve kiraz için sona yaklaşılıyor ama hala bol miktarda var.

Olgunluğunun zirvesindeki karpuz;

  • A, C vitamini,
  • Potasyum minerali yüksek, lif içeriği ise düşük bir meyvedir.

Çocuklarda karpuz tükettiğiniz miktarına dikkat edin. Çünkü

kalorisinin büyük bir kısmı karbonhidrattan gelir ve kan şekerini hızla yükseltebilir.

  • 400 gramlık kalın bir dilim karpuz yaklaşık 120 kaloridir.

Çocuklar için mücizevi bir süper gıda İncir;

  • E, C, A ve B grubu vitaminleri,
  • Kalsiyum, potasyum, demir, magnezyum minerallerini içerir.
  • Posa ve antioksidan içeriği ile bazı hastalıklara karşı koruyucu etki gösterir.

Böğürtlen çocuklar için tam enfeksiyon mücadelesinde güçlü bir antiviral meyve ve tam bir antioksidan deposudur.

  • A, C ve K vitamini,
  • Bakır, magnezyum minerali ve lif oranı oldukça yüksektir,
  • Çocuklarda kanser, kalp hastalıkları, alerjik durumlardan korunmada etkilidir,
  • 1 su bardağı böğürtlen sadece 25 kaloridir.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

B12 Çocuklarda ki Önemi ve Tedavisi

B12 vitamini (kısaca=kobalamin), hayvansal gıdalardan özellikle kırmızı ette bulunur. Yiyecekle alınan kobalamin proteine bağlıdır, midede asit ve pepsin ile proteinden ayrılır ve tükürük ve mide sekresyonlardaki haptokorrine bağlanır.

Haptokorrin- kobalamin kompleksindeki kobalamin pankreatik proteazlarla serbest hale gelir. Barsağın ilk kısmında(Proksimal ileumda), mideden salgılanan intrinsik faktöre bağlanır. Kobalamin-intrinsik faktör kompleksi ileum mukoza hücreleri üzerinde bulunan CUBAM (cubilin+amnionless) reseptörlerine bağlanarak, hücre içine alınır.

Lenfatik dolaşıma salındığında transkobalamine bağlanır. Dokularda, çeşitli kimyasal reaksiyonlar için gereken adenozilkobalamin ve metilkobalamine dönüştürülür.

Vitamin B12 eksikliğine neden olabilecek tüm etkenler ayrıntılı olarak irdelenir;

  • Beslenme hikayesinde; kırmızı et, süt, deniz ürünleri tüketimi ve vejetaryen beslenme olup olmadığı
  • İleal rezeksiyon veya gastrektomi gibi cerrahi işlemler
  • Malabsorpsiyon veya parazitoz gibi hastalıkların bulguları
  • Korozif madde veya uzun süreli histamin 2 reseptör blokeri ve proton pompa inhibitörü tedavisi alımı sorgulanmalıdır

Solukluk, hafif sarılık, takipne, taşikardi gibi anemi bulguları bulunabilir.

Açıklanamayan parestezi, kol-bacakta hissizlik, kognitif değişiklikler, dengesiz yürüme, ataksi, açıklanamayan psikiyatrik bozukluklar, hafızada bozulma gibi nörolojik belirti ve bulgular varsa şüphelenilir.

Omuriliğin posterolateral kolon tutulumunda, alt ekstremitede vibrasyon ve pozisyon hissinin kaybı görülür. En önemli akılda tutulacak ise nörolojik ve psikiyatrik bulguların hematolojik bulgular gelişmeden önce de ortaya çıkabileceği akılda tutulur

Çocuklarda klinik daha farklı olabilir.

Bebeklik-süt çocukluğu döneminde büyüme geriliği, hatta kazanılmış motor hareketlerde gerileme, aralıklı titreme atakları, iştahsızlık ve apati görülebilir.

Dilde papillaların atrofisi(büyük çocuklarda özellikle) düz, parlak kırmızı dil saptanabilir.

Beslenmesi kötü olan ve nöropsikiyatrik bulguları olan; metabolik hastalıklar nedeniyle proteinden kısıtlı diyet alan çocuklar: örn. fenilketonüri), mide veya ince barsak cerrahisi geçiren hastalar, inflamatuvar barsak hastalıkları, uzun süredir histamin 2 reseptör blokeri ve proton pompa inhibitörü tedavisi alan hastalar bir bulgusu olmasa da B12 vitamini eksikliği açısından araştırılır.

Anemiye eşlik eden makrositoz varlığında B12 vitamini eksikliğinden şüphelenilir.

Ancak, tam kan sayımı tek başına tanısal bir tetkik olarak kabul edilmez.

Eşlik eden demir eksikliği anemisi, talasemi taşıyıcılığı veya inflamatuvar hastalıkların bulunması halinde normositer ve hatta mikrositer değerler görülebilir.

Özellikle ağır eksikliklerde, lökosit ve trombosit sayısı da azalmış olarak bulunabilir

Periferik kan yaymasında güzel bir incelemede tam kan sayımını destekler şekilde, makrositer oval eritrositler, anizositoz, poikilositoz, şistositler ve genç miyeloid öncüller, nötrofillerde hipersegmentasyon görülür.

Laktik dehidrogenaz, indirekt bilirubin düzeylerinde ve serum demir satürasyonunda artma, haptoglobinde düşme görülür.

Retikülosit sayısı çoğunlukla azalır ve kemik iliği yayması tanısal zorluk taşıyan olgularda en son tetkik olarak düşünülür.

Türkiye’de bebeklerde ve süt çocukluğu döneminde en sık görülen B12 vitamini eksikliği nedeni, annenin gebelik dönemindeki B12 vitamini eksikliğidir. Bu nedenle, B12 vitamini eksikliği tanısı konulan süt çocuklarının annesinde de B12 vitamini eksikliği aranmalıdır.

Tam idrar tetkiki ile persistan proteinüri, süt çocukluğu döneminde nadir görülen İmerslund-Grasbeck sendromunun bir bulgusu olabilir.

Üst gastrointestinal sistem endoskopisi ve biyopsisi ile mide atrofi ve/veya enterokromafin hücre hiperplazisinin saptanması pernisiyöz anemi tanısını destekler.

H.pylori enfeksiyonu da biyopsi ve/ veya üre nefes testi ile araştırılır. Anti-intrinsek faktör ve gastrik anti-parietal hücre antikorlarının saptanması pernisiyöz anemi tanısını destekler.

Kobalamin vitamini ülkemizde;

Siyanokobalamin formunda 1000 mikrogram’lık ampül,

Hidroksikobalamin içeren B kompleks ampülü, tableti

Metilkobalamin oral spey(çocuklarda en iyi tolere edilen) şeklinde piyasada bulunmaktadır.

Bu ilaç hem parenteral hem de oral tedavide kullanılır. Çok farklı tedavi rejimleri vardır. Çocuk hekiminin tedaviye yanıtını takibiyle, uygun dozda B12 vitamini verildiğinden emin olmasıdır

Tedavi süresi nedene göre belirlenir:

  • Diyetle yetersiz alıma bağlıysa, eksiklik bulguları düzeldikten sonra çocuğun ayına-yaşa uygun günlük B12 vitamini alımı (diyetle veya multivitamin desteğiyle) sağlanır.
  • Kobalamin emilim bozukluğu varsa ve altta yatan nedenin tamamen tedavisi mümkünse tedavi ile bulgular düzeldikten sonra, yaşa uygun günlük B12 vitamini alımı sağlanır.
  • Ancak, bu grupta altta yatan hastalığın tedavisi mümkün değilse veya hastada kobalamin metabolizma bozukluğu varsa ömür boyu B12 vitamini kullanımı önerilir.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Çocuklarda Ateş

Normalde vücut sıcaklığımız beynimizin kontrolü altında belli bir düzeyde sabit tutulmaya çalışılır.

Vücut dış yüzeyinden gelen sıcak ve soğuk uyarılarının etkisinde beynin hipotalamustaki ısı merkezi kanın sıcaklığını 37 °C’ de sabit tutmaya göre ayarlanmıştır. Ancak bazı canlılardan farklı olarak vücut sıcaklığının belli düzeyde olması canlılığımızın sürdürülmesinde yaşamsal önem taşımaktadır.

Vücut sıcaklığı gün içinde 36 ila 37.8 °C arasında değişim gösterir. Ateşli durum ise vücut sıcaklığının normal düzeyin üstünde olmasıdır. Bilimsel olarak ateş, organizmaya giren enfeksiyon veya enfeksiyon dışı etkenlere karşı organizmanın en erken verdiği normal fizyolojik bir yanıttır.

Diğer bir yönde ateş organizmanın kontrolü altında vücut sıcaklığının artışıdır, genellikle 41.7 °C’nin üzerine çıkmaz. Bazen vücut sıcaklığı çevresel sıcaklık (sıcak çarpması, kundaklama), bazı ilaç zehirlenmeleri, doğuştan terleme bozukluğu olanlar ve hipertriodi gibi durumlarda da görülebilir ki bu durum organizmanın kontrolü dışında gelişir ve sınırı yoktur, zarar oluşturabilir.

Yeni doğan döneminden on sekiz yaşına kadar bütün çocukluk çağında vücut sıcaklığı ölçüldüğünde 37,8 santigrat derece veya üzerinde saptanmışsa bu çocuklar ateşli olarak kabul edilir.

Ateş ölçümünde, vücut öz sıcaklığına (hipotalamustaki kanın sıcaklığı) en yakın sıcaklık makattan ölçülür. Fakat özellikle yenidoğanlar olmak üzere dört yaşından büyük çocuklarda önerilmez. Makatın yaralanmasına neden olabilir, ölçümü zordur, aynı derecenin başkasına kullanılması hastalık bulaştırabilir.

Yeni doğanlarda (4 haftaya kadar) koltuk altı, 4 hafta beş yaş arası koltuk altı veya kulaktan ölçüm kolay, kabul edilebilir ve çabuk sonuç alındığı için önerilir.

Daha büyüklerde ağızdan ölçüm yapılabilir. Ağızdan ve koltuk altı ölçümü makattan ölçüme göre düşüktür (0.5-1 derece).
Kulaktan ölçüm ise makattan ölçüme yakındır. Ateş ölçümü günde 6-8 kez yapılabilir. Sık ölçüm çocuklarda huzursuzluğa neden olur.

Ateş tedavisinin temel amacı, ateşliyken huzursuzluğu olan çocuğun rahatlatılmasıdır.

  • Hafif ateşlerde (38-38,5 derece) çocuk ince giydirilmeli, bol su verilmelidir.
  • Yüksek ateşte ise önce ateş düşürücü ilaç verilmeli, bol su içirilmeli, ince giydirilmeli yarım saat 45 dakikada ateş düzeyi azalmıyorsa ılık su ile banyo veya sadece başı yıkanabilir.
  • Yıkanma sırasında titremeleri olursa giydirilmelidir.

Ateşli dönemde vücudun temel metabolizması artar, bu artış bazı özel çocuklar için sıkıntı yaratabilir; bu çocukların sınırda olan hastalık dengeleri bozulabilir.

Bu nedenle bu özel çocuklarda yüksek ateş beklenmeden ateş tedavi edilmeli nedeni araştırılmalıdır.

  • Süregen akciğer hastalığı
  • Şeker hastalığı veya metabolik hastalığı olanlar
  • Böbrek yetersizliği olan çocuklarda yüksek ateş alttaki hastalığın ağırlaşmasına neden olabilir.

Ateşin kısa sürede ateş düşürücülere yanıt vermesi antibiyotik kullanmayı gerektiren bakteriyel infeksiyonlar ile antibiyotik kullanmayı gerektirmeyen viral hastalıklar arasında ayırıcı tanıda net olarark faydalı değildir.

Aynı zamanda ateşi kontrol altına alınan çocuklarda altta yatan hastalık tedavi edilmiş olmaz, kesinlikle çocuk doktoru tarafından çocuğun muayene olması gerekmektedir.

 

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Vitaminler

Anneler vitaminleri iştah açacaklarını düşünerek verirler. Ancak vitaminlerin kilo aldırıcı ve iştah açıcı özellikleri tam olarak bulunmamaktadır.

Bir yaşındaki büyük sağlıklı çocuklara, büyüme hızı yavaşladığından multi vitamin preparatları verilmesine gerek yoktur. Besinleri aşırı kaynatmak, haşlamak içindeki vitaminlerin azalmasına yol açar. Sebze püreleri ve çorba hafif diri kalacak şekilde pişirilmelidir.

Bebek için satılan şuruplarda A,C,D,E vitaminleri ve demir bulunmasına dikkat edilmelidir. Bebek için satılan vitaminlerle zenginleştirilmiştir. Reçetesiz satılan çoğu çocuk vitaminlerinde B ve C vitaminleri içerir. Eğer bu vitaminler vücudun ihtiyacından fazla ise idrar yolu ile atılır.

        Ancak yağda metabolize olan vitaminler için durum faklıdır. Örneğin bebeği kemik hastalığından(raşitizm) koruma amacıyla verilen D vitamininin gereksinimden fazla verilmesi yan etki oluşturur. Aynı şekilde hamilelikte yüksek miktarda A vitamini kullanımıda bebekte çeşitli sakatlıklara yol açar.

         Bunun yanında vitaminler vücuda alınan bazı besinlerin tam anlamıyla değerlendirilmesine yardımcı olurlar. Vücudun bağışıklık sistemini güçlendirirler.

         Bazı vitaminler bebeklerde ve çocuklarda hayati önem taşır. Bağışıklık sistemini en çok güçlendiren vitamin kuşkusuz C vitaminidir. Ancak bu vitamini ilaç olarak almaktansa besinlerle almak her zaman bir çocuk için daha değerlidir. Örneğin mevsiminde bir portakal yemesi 1-2 günlük C vitamini ihtiyacını karşılar, günlük A vitamin ihtiyacının karşılanmasına da yardımcı olacaktır.

         Yeterli ve dengeli olarak balık, meyve, sebze, tahıl ve fermente süt ürünleriyle beslenen çocuklarda vitamin eksikliğine rastlanmaz.

       Dengeli beslenen beslenen bebek ve çocuklarda ek vitamin gereksinimi yoktur. Fazla alınan vitamin, özellikle bebeklerde,çeşitli problemlere yol açmaktadır.

       Kan pıhtılaşması için gerekli olan K vitamini ülkemizde her yeni doğan bebeğe doğumdan hemen sonra kas içine yapılır. Çocuk hekimine danışmadan ve muayene olmadan çocuğa kesinlikle ek vitamin verilmemelidir.

Doktor Emre Karayel

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Rota Virüsü Bursa

Küresel, bölgesel ve ulusal temelde 5 yaş altı çocuk ölümleri ile ilgili olarak 2011 yılında bildirilen raporda 6.9 milyon çocuğun önlenebilir ve tedavi edilebilir hastalıklar nedeni ile yaşamını yitirdiği belirtilmiştir.

Bu ölümlerin %10’undan ishal sorumludur. Son 30 yılda çocuk sağlığı alanındaki küresel iyileşmeye rağmen, 5 yaş altı çocuk ölümlerinin hala en sık 2. nedenini ishaller oluşturmaktadır.

Dünya genelinde, bu yaş grubunda ağır gastroenteritin(ishal) en sık nedeni rotavirustur.

Rotavirus kaynaklı ishaller hastane yatışlarının %36’sından sorumludur.

Ülkemizde dört merkezin katıldığı, 2005-2009 yılları arasında yapılan bir araştırmada, gastroenterit nedeniyle hastaneye yatırılmış 5 yaş altı çocuklarda etkenin %32,4 – %67,4 oranında rotavirus olduğu gösterilmiştir

Rotavirus enfeksiyonu 1-3 günlük bekleme-çoğalma periyodundan sonra ateş ve kusmayı izleyen sulu ishalle karakterize bir klinik tabloya neden olur.

Diğer bütün viral etkenlere göre daha ağır gastroenterite yol açar. Özellikle 2 yaş altındaki çocuklarda ağır seyreder.

Demokrat virus olarak da bilinen ‘rotavirus’a bağlı hastalık hızı, endüstrileşmiş ve gelişmekte olan ülkelerde benzer seyretmektedir.

Bu da temiz su kaynağı ve hijyen şartlarının iyileştirilmesinin hastalığı önlemede yetersiz olduğunu göstermektedir.

Rotavirus enfeksiyonlarına bağlı ölümlerin %80’inden fazlası gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir.

Rotavirus enfeksiyonlarının sık görülmesi ve ardışık enfeksiyonların daha hafif seyrederek kişiyi ağır enfeksiyonlardan koruması, erken çocukluk dönemindeki aşılama çalışmalarının başlatılmasına yol açmıştır.

Geçirilmiş rotavirus enfeksiyonlarının, sonraki rotavirus gastroenteritlerine karşı koruyuculuk sağladığı ilk olarak büyük saygı duyduğum Bishop ve arkadaşları tarafından gözlemlenmiştir. Meksika’da yapılan bir kohort çalışmada, daha önce geçirilmiş rotavirus enfeksiyonunun, sonraki atakları %77 oranında, orta-ağır şiddetteki atakları ise %87 oranında önlediği gösterilmiştir.

Bu nedenle yaşamın erken dönemindeki aşılama, çocuğun ilk doğal enfeksiyonuna benzer şekilde, şiddetli rotavirus enfeksiyon ataklarını ve buna bağlı ölümleri önlemede en etkin yöntemdir.

Tekerleğe benzeyen yapısından dolayı ‘Rotavirus’ (Latince rota: tekerlek) olarak adlandırılmıştır

Bishop ve ark. tarafından 1973 yılında, ağır gastroenteritli çocuklarda örnekleri mikroskobuyla incelenmesi sonucu rotavirusun insanlarda gastroenterit etkeni olduğu gösterilmiştir.

Rotavirus, Reoviridae ailesine ait, yaklaşık 70 nm boyutunda, zarfsız, çift sarmallı bir RNA virusudur.

Çekirdekte bulunan RNA genomu 11 segmentli olup 6 yapısal proteini (Viral proteinler; VP1-4, VP6, VP7) ve 6 yapısal olmayan proteini (Nonstrüktürel protein; NSP1-6) kodlar. Viral genom, VP1, VP3 çekirdekte bulunur, Nötralizan antikorlar için hedef olan bu proteinler virus serotipini belirler ve aşı çalışmalarında kritik önem taşır. Rotaviruslar genellikle grup ve serotiplere göre ayrılır. Yedi rotavirus grubu (A, B, C, D, E, F, G) tanımlanmıştır.

Bu gruplamalar yukarıda da belirtildiği gibi VP6 daki genetik ve antijenik farklılıklara göre yapılır. Sadece Grup A, B ve C insanlarda enfeksiyona neden olmaktadır.

Grup A rotaviruslar, dünya genelinde infant ve küçük çocukların ağır gastroenteritlerinin en önemli nedenidir. Grup A rotaviruslar (G tip) ve VP4 (P tip) proteinlerine göre serotiplere ayrılır

Tüm dünyadaki rotavirus ishallerinin %90’dan fazlasından P[8]G1, P[4]G2, P[8]G3, P[8] G4 ve P[8]G9 serotipleri sorumludur.

Ülkemizde 2005- 2009 yılları arasında yapılan bir çalışmada hastaneye yatırılan rotavirus gastroenteriti olgularında, %76 oranıyla P[8] G1 en sık görülen serotip olarak saptanmıştır

Rotavirus esas olarak fekal oral yolla bulaşır. Bu bulaş insandan insana olabileceği gibi, eşyalar aracılığıyla da olabilir. Enfekte insanların dışkısında 1010 -1012/ mL kadar enfeksiyöz partikül bulunur, enfeksiyonun bulaşabilmesi içinse yaklaşık 1-10 kadar partikülün alınması yeterlidir. Çocukların hemen hemen hepsi ilk 5 yaş içinde en az 1 kez rotavirusla enfekte olmaktadır

Rotavirus enfeksiyonları yaşamın 6-24 aylık döneminde zirve noktaya ulaşır.

İlk 3 aydaki bebekler ve çocuklarda sık görülmemesi anne sütünün koruyucu etkisine, anneden geçen antikorlara ve tam gelişmeyen barsak yapısına bağlanabilir. İlk enfeksiyonun ardışık enfeksiyonlar için koruyuculuk sağlaması, 5 yaşın üstündeki çocuklarda rotavirus enfeksiyonlarının nadir veya asemptomatik görülmesine neden olmaktadır

Kış döneminde artmış enfeksiyon; endüstrileşmiş ülkelerde, hava yoluyla veya damlacık yoluyla bulaşın, gelişmekte olan ülkelerde ise enfeksiyonun tüm yıla yayılmış olması ve serotip çeşitliliği daha çok fekal oral bulaşın etkili olduğunu düşündürmektedir.

RotaTeq, human serotip G1, G2, G3 ve G4’ün VP7’yi ve aynı zamanda P1A[8] ile VP4’ü kodlayan genlerin ile eşleşmesi sonucu oluşturulmuştur.

ABD’de aşı takvimine girmeden önce, %83’i ABD ve Finlandiya’da olmak üzere 70.301 infantta denenmiştir. RotaTeq® aşısının 3 doz aşılama sonrası, gastroenteriti %74, şiddetli gastroenteriti ve hastane yatışını ise %95 oranında önlediği gösterilmiştir.

Aşılama sonrası, 68.038 kişi 2 yıl boyunca izlenmiş, aşının poliklinik başvurularını %86, acil servis başvurularını %94, hastaneye yatışı %96 oranında azalttığı saptanmıştır.

Aşı herhangi bir etkene bağlı gastroenteritle ilgili hastane yatışlarını ise %59 oranında azaltmıştır. Aşılama sonrası 2. rotavirus mevsiminde aşı etkinliği, herhangi şiddetteki rotavirus gastroenteritlerini %63, ağır rotavirus gastroenteritlerini %88 oranında azalttığı şeklindedir .

RotaTeq® aşısı sonrası 70.000’den fazla çocuklarda basakta akut problem riski yönünden değerlendirilmiş, aşılama sonrasındaki 42 gün içerisinde RotaTeq® grubunda 6 olgu, plasebo grubunda 5 olgu saptanmıştır.

Diğer yan etkilerin araştırıldığı 11.711 kişilik olguda, aşı grubunda plasebo grubuna göre %0,2 kusma, %2,4 ishal, %0,8 kulak enfeksiyonu, %0,4 akciğer enfeksiyonu saptanmıştır. Ateş yönünden gruplar arası fark saptanmamıştır.

Rotarix;  İnsan rotavirus aşısı, Cincinnati’de 1989 yılındaki rotavirus salgınında elde edilen 89-12 (G1P[8]) suşunu içerir. Üretilen rotavirus aşısı sadece 1 suş (G1,P1A[8]) içermekle birlikte, diğer serotiplere karşı da etkindir.

Aşılama sonrası, G1P1A[8] ile oluşan enfeksiyonlara karşı %90’dan fazla serotip spesifik koruma gerçekleşirken, G3P1A[8] ve G9P1A[8] enfeksiyonlarına karşı %85 oranında koruma gerçekleşir.

Avrupa, ABD, Latin Amerika ve Asya ülkelerinde 70.000’den fazla infantı içeren klinik denemelerde bu aşının etkinliği ve güvenirliği araştırılmıştır.

Şiddetli rotavirus enfeksiyonu ve hastane yatışına karşı koruyucu etkinliği %85, herhangi bir nedenle oluşan şiddetli gastroenterit ve hastane yatışına karşı etkinliği ise %60’tır. Bu çalışmalar Rotarix‘in etkin, güvenilir ve iyi tolere edilen bir aşı olduğunu göstermiştir.

Özellikle 5 yaş altı çocuk ölümlerinin %10’undan fazlasından ishalin sorumlu olduğu ülkelerin, bu konuda acil davranmaları gerektiği belirtilmektedir.

Rota virus aşıları günümüzde 100’den fazla ülkede ruhsat almıştır ve Ocak 2015 itibarı ile 75 ülkede ulusal bağışıklama programında yer almaktadır.

ABD’de pentavalan aşı (RotaTeq) Şubat 2006’da, monovalan aşı (Rotarix) ise Nisan 2008’de lisans almıştır. 2009-2010 rotavirus sezonunun aşı öncesi dönemle karşılaştırıldığı bir çalışmada, aşı sonrası rotavirus sezonunda kısalma ve gecikmenin olduğu, ayrıca bakılan antijen pozitifliğinde de belirgin azalma olduğu görülmüştür.

Meksika’da monovalan aşının %70 kapsayıcı olduğu 2008 yılı, aşı öncesi dönemle karşılaştırıldığında, 0-11 ay arasındaki infantlarda ishale bağlı ilişkili mortalitenin %41 azaldığı gösterilmiştir (33, 34).

ABD’de ruhsatlandırma sonrası yapılan çalışmalarda invajinasyon riskinde veya diğer istenmeyen etkilerde artış olmadığı gösterilmiştir.

Rotavirus aşılarının tüm dünyadaki etkinliği ile ilgili en önemli sorun ise mortalitenin %80’inden fazlasının görüldüğü gelişmekte olan ülkelerde aşı etkinliğinin daha düşük olmasıdır.

Dünya Sağlık Örgütü, infantların rutinolarak rotavirus aşısı ile aşılanmasını önermekte ve beş valanlı RotaTeq (RV5) ve monovalan Rotarix (RV1) arasında tercih yapmamaktadır.

  • RotaTeq , 2, 4 ve 6. aylarda olacak şekilde 3 doz olarak uygulanmalıdır.
  • İlk doz 6. haftadan itibaren uygulanabilir.
  • 15. haftadan önce de uygulanmış olmalıdır (maksimum 14 hafta 6 gün).
  • Yanlışlıkla 15. hafta ve sonrasında ilk dozla aşılanmış infantlarda rutin aşılama programına devam edilmelidir.
  • Dozlar arasında minimum 4 hafta bulunmalıdır.
  • Son doz 8. aydan önce tamamlanmış olmalıdır. gulanmaktadır. Son doz 6. aydan önce tamamlanmaktadır (33).
  • Rotarix® 2. ve 4. aylarda 2 doz halinde uygulanmalıdır.
  • 6-15. hafta arasında uygulama başlatılmakta ve 8. aydan önce 2 doz tamamlanmaktadır.
  • İlk doz 6-12. haftalar arasında, son doz da 6. aydan önce tamamlanmaktadır.
  • Dozlar arasında maksimum zaman aralığı bulunmamaktadır.
  •  

Çocuklarda rotavirus enfeksiyonu geçirmiş olsalar dahi şemanın tamamlanması önerilmektedir. Çünkü doğal enfeksiyonlar sonrası koruyuculuk sınırlıdır. Daha önce farklı marka ile aşılanmış infantlarda aynı aşının temin edilememesi halinde mevcut aşı ile aşılamaya devam edilmelidir.

Özel Durumlarda Aşılama Hafif enfeksiyon ve hafif ateşli olgulara aşı uygulanabilir. Ancak orta-ağır gastroenteritli veya ateşli hastalığı olan çocukların aşılaması enfeksiyon düzelene kadar ertelenmelidir.

Anne sütünün aşı etkinliğini azaltmadığı gösterilmiştir

Önceki dozda ciddi alerjik reaksiyon geçirmiş infantların tekrar aşılanması kesinlikle yasaktır. Yine aşının içeriğine karşı ciddi alerjisi olan olgular da aşılanmamalıdır.

Aplikatörü lateks içerdiği için lateks alerjisi olanlara Rotarix uygulanmamalıdır. Bu durumlarda lateks içermeyen RotaTeq® tercih edilmelidir.

Spina bifida ya da ekstrofiya vezikale hastalarda lateks alerjisi gelişme riski olduğu için RotaTeq’in tercih edilmesi gerektiğini belirten görüşler bulunmaktadır.

Klinik olarak stabil prematüreler kronolojik olarak 6 haftalıktan itibaren normal şemaya göre aşılanmalıdır.

İmmunglobulin dahil kan ürünleriyle rotavirus aşıları arasında zamanlama sınırı yoktur. İnvajinasyon öyküsü olan bebeklere aşı uygulanmamalıdır. Ancak invajinasyon dışı kronik gastrointestinal hastalığı olanlarda (immünsüpresif tedavi almıyorlarsa) aşının yararlı olduğu düşünülmektedir .

Ağır  immün yetmezliklerde aşı kesinlikle yapılmamalıdır .kontrendikedir. Bazı uzmanlar HIV pozitif bebeklere rotavirus aşısı uygulanması gerektiğini belirtse de, ağır kombine immün yetmezlik dışındaki primer ve sekonder immün yetmezliklerde de uygulanmaması gerektiği görüşü hakimdir (41).

Rotavirus aşısı yapılmış bebeklerin bezleriyle 1 ay süresince temas etmemeli; 

  • İmmün yetmezlikli, kemoterapi alan
  • Solid organ transplantasyonu sonrası ilk 2 aylık süreçte olanlar
  • CD4 oranı %15’in altında olanlar
  • Yüksek doz steroid alanlar

Rotavirus aşıları nazal ya da parenteral aşılarla eş zamanlı yapılabilir.

Amerikan Bağışıklama Danışma Komitesi (ACIP) oral polio aşısı ile belirli bir zaman aralığı gerekmediğini belirtirken, Avrupa Pediatrik Gastroenteroloji Hepatoloji ve Beslenme Kurumu (ESPGHAN) ve Avrupa Pediatrik Enfeksiyon Derneği (ESPID) oral polio ile aynı anda uygulanmaması gerektiğini belirtmektedir

 Rotavirus aşısının oral polio ile birlikte uygulandığında koruyuculuğunun değişmediğini tam olarak söyleyebilmek için, aşı şemasında oral polio uygulamaya devam eden ülkelerde rotavirusla ilgili geniş çalışmalara gereksinim vardır.

Rotavirus enfeksiyona bağlı ölümler ve hasarların önlenmesinde aşılama en etkin yöntemdir.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından önerilen 2 oral rotavirus aşısının da etkinliği, rotavirusa bağlı mortalitenin çoğunun görüldüğü gelişmekte olan ülkelerde daha düşüktür.

Özellikle bizim gibi gelşmekte olan ülkeler için daha ucuz ve etkin aşı bulma çalışmaları devam etmelidir.

Aynı zamanda aşılanan bebekler, tam olarak kesinleşmemiş olan invajinasyon ilişkisi ve diğer yan etkiler açısından yakından izlenmelidir.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Sağlığı Uzmanı

Orta Kulak İltihabı Bursa

Orta Kulak İltihabı Nedir ?

Orta kulak iltihabı veya diğer adıyla akut otitis media; kulak zarının hemen arkasında, hava ile dolu, işitmeyle ilişkili küçük kemik yapıları içerisinde bulunduran orta kulağın, genellikle bir bakteri veya virüs etken ile enfekte olmasıdır.

Enfeksiyon  süresince ortaya çıkan iltihaplanma ve bununla ilişkili sıvı birikimi dolayısıyla orta kulak iltihabı sıklıkla kulak ağrısıyla seyreder. Orta kulak iltihabı tedavi edilmediğinde, uzun süre devam eden sıvı birikimi ve iltihaplanma sonucunda kişide duyma kaybına neden olabilmektedir.

Orta Kulak ve İlişkili Yapılar

Orta kulak; çekiç, örs ve üzengi olarak adlandırılan küçük kemik yapıları içerisinde bulunduran, kulak zarı ile dış kulak yolundan ayrılan, östaki borusu adı verilen dar bir açıklık ile burnun arkasına ve boğaza açılan yapıdır. Östaki borusu, insan vücudunda çift olarak bulunan bir kanaldır. Orta kulak içerisindeki hava basıncının düzenlenmesi, havanın yenilenmesi ve salgıların temizlenmesinde önemli rol oynar. Orta kulak iltihabında rolü olabilecek bir diğer ilişkili yapı adenoidlerdir. Adenoidler, burnun arka üst kısmında bulunan, bağışıklık sisteminin aktivitesinde önemli rol oynadığı düşünülen vücutta yine çift olarak bulunan bir yapıdır.

Orta Kulak İltihabı Neden Olur?

Orta kulak iltihabı, bakterilerin veya virüslerin neden olduğu bir hastalıktır. Enfeksiyon genellikle; soğuk algınlığı, grip, alerji gibi burun kanallarının, boğazın ve östaki borularının şişmesiyle seyreden hastalıklar sonucunda ortaya çıkar. Östaki tüplerinin üst solunum yolu enfeksiyonları veya alerjiler sonrasında şişkinliği, iltihaplanması ve salgılarla tıkanması orta kulakta sıvı birikimine yol açar. Sonrasında biriken bu sıvıda bakteriyel veya viral bir hastalık etkeninin üremesi kulak enfeksiyonundaki belirtilere neden olmaktadır.

Orta Kulak İltihabının Belirtileri Nelerdir?

Üst solunum yolu enfeksiyonlarının daha çok karşılaşıldığı sonbahar ve kış aylarında, orta kulak iltihabının görülme sıklığı da artmaktadır.

Hastalık her yaşta görülebilmesine rağmen çocukluk döneminde daha çok ortaya ortaya çıkmakta ve 3 yaşından küçük çocukların %60’inden fazlasının en az bir kez orta kulak iltihabı yaşadığı bilinmektedir

Orta kulak iltihabında belirtiler ve bulgular, enfeksiyon ile birlikte hızlı bir şekilde başlamakta ve görülen belirti ve bulguların yaşa göre gösterdiği bazı farklılıklar vardır:

Çocuklarda Orta Kulak İltihabı Belirtileri:

  • Kulak ağrısı (özellikle yatar pozisyonda)
  • Uyumada zorluk
  • Normalden daha fazla ağlama
  • Normalden daha huzursuz olma
  • Duymada zorluk veya çevresel sesli uyaranlara cevap verme zorluğu
  • Denge kaybı
  • Ateş
  • Kulak akıntısı
  • Baş ağrısı
  • İştahsızlık

Orta Kulak İltihabının Tanısı Nasıl Konulur?

Orta kulak iltihabının tanısı, sıklıkla hasta hikayesi ve hekimin fizik muayenesi ile konulur.

Kulak fizik muayenesinde kulak içi yapıların görülmesi için otoskop adı verilen ışıklı enstrümanlar kullanılır.

Orta kulak içerisinde sıvı birikiminin kontrol edilmesi için pnömatik otoskop adı verilen ve kulak zarına hafif bir şekilde hava üfleyerek kulak zarının titreşimine göre sıvı miktarını tahmin etmeye yarayan, timpanometri adı verilen kulak yoluna yerleştirilerek kulak zarının hareketini ve indirekt olarak orta kulak basıncını ölçen, akustik reflektometri adı verilen kulak zarından geri yansıyan ses miktarını tespit eden ve timpanosentez adı verilen verilen orta kulak içerisindeki sıvıdan örnek alınmasını sağlayan çeşitli test ve yöntemler de tanıda gerekli görüldüğünde hekimler tarafından kullanılmaktadır.

Orta Kulak İltihabı Tedavisi Nasıl Yapılır?

Orta kulak iltihabı tedavisinde yaşa ve belirtilerin şiddetine göre farklı tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Belirtilerin tedavisine yönelik hastaların yaşadığı kulak ağrısı için ılık, nemli bir bezin ağrıyan bölgeye konulması ve ağrı kesici ilaçların kullanılması gerekmektedir

Enfeksiyona yönelik antibiyotik tedavisi hastalığın seyrine göre değerlendirilecek ve antibiyotik tedavisi tedavinizin sonuna kadar kullanmanız iyileşme için büyük önem taşımaktadır.

Çocuklarda sık tekrarlayan orta kulak iltihabına yönelik  kulak zarı üzerinde açıklık oluşturularak, bu açıklık üzerine yerleştirilen kulak tüpleri ile sıvı birikiminin önlenmesi bir diğer tedavi yöntemi olarak kullanılabilir

Risk Faktörleri Nelerdir ?

Yaş – 6 ay ile 2 yaş arası çocukların östaki tüplerinin şekil ve boyutu tam olarak gelişmediğinden dolayı bu yaş aralığındaki çocuklar orta kulak iltihabına daha duyarlıdır

Sınıf düzeninde veya bir grup çocuğun bir arada bulunduğu kreş gibi ortamlarda çocuklar, evde kalan akranlarına göre daha sık grip ve orta kulak iltihabı geçirmektedir

Biberon ile beslenen bebekler (özellikle yatarken), anne sütü emzirerek beslenen akranlarına göre daha sık orta kulak iltihabına yakalanmaktadır

Sonbahar ve kış gibi soğuk algınlığının ve gribin sık görüldüğü mevsimlerde ortaya çıkar. Aynı zamanda mevsimsel alerjileri olan kişilerin özellikle yüksek polen yoğunluğu olan dönemlerde orta kulak iltihabına yakalanma riski daha fazla olduğu bilinmektedir

Tütün ürünlerinin dumanının bulunduğu veya yüksek hava kirliliği olan ortamlarda bulunmak orta kulak iltihabı riskini arttırmaktadır.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Sağlığı Uzmanı

Çocuklarda Obezite Bursa

Obezite, vücuda besinler ile alınan enerjinin, harcanan enerjiden fazla olmasından kaynaklanan ve vücut yağ kitlesinin, yağsız vücut kitlesine oranla artması ile karakterize olan kronik bir hastalıktır.

Obezite, başta kardiovasküler ve endokrin sistem olmak üzere vücudun tüm organ ve sistemlerini etkileyerek çeşitli bozukluklara ve hatta ölümlere yol açabilen önemli bir sağlık problemidir.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından en riskli 10 hastalıktan biri olarak kabul edilen obezitenin, yine aynı örgüt tarafından yürütülen son araştırmalarda kanserle yakın ilgisi olduğu da belirlenmiştir.

Son yıllarda birçok endüstri ülkesinde obezite ve fazla kilolu olma sıklığı artmakta ve bu olay birçok popülasyonu üzen bir sorun halini almaktadır. Güney ve Orta Amerika’nın ve Güneydoğu Asya’nın gelişmekte olan ülkelerinde, obezite artan refah düzeyi ve milli gelirin normal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır ve etkenden kaynaklanan hastalıklardan farklı olarak yeme alışkanlığı, toksik kimyasallar, yaşam tarzı gibi birçok faktöre bağlı olan bir mekanizma ile gelişmektedir.

Normalde yemek yeme hızı, vücuttaki yağ ve karbonhidrat depolarıyla orantılı olarak düzenlenmektedir.

Normal bir insanda bu depolar optimal düzeyi aştığı zaman aşırı depolanmayı önlemek amacıyla beslenme hızı azaltılmaktadır. Ancak obez kişilerde bu durum gerçekleşmez. Bu kişilerde besin alımı vücut ağırlığının çok üzerine çıkmadığı sürece azaltılamaz. Bu durum, ya düzenlenmeyi etkileyen psikolojik faktörlerden ya da düzenleyici sistemin kendisindeki anormalliklerden kaynaklanabilir .

Şişmanlığın en yaygın nedeni, sağlıklı beslenmenin günde sadece üç öğün şeklinde ve eksiksiz olması gerektiği düşüncesidir. Birçok çocuk, aileleri tarafından buna zorlanır ve hayatları boyunca da bu alışkanlığı sürdürürler. Oysa sağlıklı beslenme için esas olan, abartıdan kaçınmak suretiyle 3 öğün alınan normal diyetin hafif ara öğünlerle desteklenmesidir.

 Ayrıca bir yakının ölmesi, ağır hastalık, stres gibi durumlarda ya da depresyonda insanların büyük ölçüde kilo aldığı sık görülen bir durumdur. Yemek yeme, gerilimden kurtulma çaresi olarak görülmektedir.

Hipotalamusa doğru uzanan hipofiz adenomu olan kişilerin birçoğunda gelişen ilerleyici şişmanlık, insanlarda hipotalamus lezyonları sonucu şişmanlama eğilimi gelişebileceğini kesin olarak göstermektedir

 Bununla birlikte şişman insanlarda hemen hemen hiçbir hipotalamik hasara rastlanmaması, hipotalamusun foksiyonel organizasyonunun ağırlık artışıyla değişebileceğini gösterebilir

Beslenmenin temel mekaniği, beyin sapındaki merkezler tarafından kontrol edilmektedir.

Beyin, hipotalamusun altından ve mezensefelonun üzerinden kesilirse çiğneme, yutma gibi davranışlar etkilenmez. İştahı etkileyen diğer bir merkez de hipokampusla yakından ilişkili olan amigdala ve prefrontal kortekstir .

Şişmanlığın ailelere özgü bir durum olduğu kesindir. Genler beslenme derecesini çeşitli yollardan etkilerler

Beslenme merkezinin enerji deposunun düzenlenmesindeki anormallikleri, bir rahatlama mekanizması olarak iştahı açan ya da kişiyi yemeye sevk eden anormal ve kalıtsal psikolojik faktörler, karbonhidrat ve yağ depolanmasıyla ilgili genetik bozukluklar olarak sıralanabilir.

Obezitenin genetik yönü ile ilgili çalışan bazı araştırmacılar yalnız diyabete yatkınlığı değil, aynı zamanda şişmanlama eğilimine de neden olduğu sanılan bir geni (OB geni) tanımlamıştır.

Bu çalışmada tanımlanan genin bulunmadığı farelerin, şişmanlıkla ve yüksek yağ içerikli diyetle yakından bağlantılı olan tip 2 diyabetin belirtilerini göstererek şişmanladıkları ve ne kadar yerse yesinler doymadıkları gözlenmiştir.

Obezitenin genetiği ile ilgili çalışmalar genellikle ikizler üzerinde yapılmış; vücut – kitle indeksinin genetik geçişle aktarılabileceği düşünülmüştür .

Evlat edinilen ve kendi ailesiyle yaşayan ikizler gözlendiğinde BMI ve yağ oranlarının %25-40 farklı olduğu rapor edilmiştir

Özetle, ailesinde obezite hikayesi olan insanlarda obezite riski ortalama 3-4 kat artar.

Obezitenin tedavisi, enerji girişini enerji tüketiminin altına indirmekten ibarettir .

 Bu amaçla düzenlenen diyetlerin çoğunda diyetin büyük kısmı besin değeri olmayan selülozlu maddelerden oluşturulmaktadır . Bu kitle mideyi şişirerek tokluk hissi oluşturur.

Günümüzde Amerika’da obezitenin uzun dönem tedavisinde kullanılan başlıca iki önemli ilaç; sibutramin ve orlistattır.

Sibutramin, santral sinir sisteminde kan basıncı ve nabız atım hızının yükselmesi ile sonuçlanan gıda alımını azaltıcı ve merkezi sempatik aktiviteyi artırıcı rol oynamaktadır

 Orlistat ise, gastrointestinal sistemde önemli bir sistemik absorbsiyona yol açmaksızın pankreatik lipaz salınımını inhibe eder

 Yapılan son çalışmalarda, endojen kanabinoid sistemin keşfiyle birlikte kanabinoid reseptör antagonistlerinin obezite tedavisinde faydalı olabileceği düşünülmektedir

Uzun süredir devam eden epidemiyolojik çalışmalar ağırlık kaybı ile mortalitenin yakın ilişkili olduğunu göstermiştir .

 Aynı zamanda aşırı ağırlık kaybının kardiyovasküler hastalıklar için önemli bir risk faktörü olduğu da gösterilmiştir .

Yağ dokusu kaybının sağlıklı yağsız doku kaybının da zararlı olduğunu göstermektedir.

Artmış yağ dokusu miktarı obezite anlamına gelir ve obezite, ölüm riski taşır. Visseral yağ, insülin direnciyle ilgilidir ve obeziteyi sağlık riski oluşturan bir hastalık haline getirir

Böylece visseral obezite diabet, hipertansiyon ve hiperlipidemiyle yakından ilgilidir ve genel yağ dokusu artışından daha büyük bir mortalite riski taşır.

Obezite tedavisinde egzersiz ve düşük kalorili diyetlerin yetersiz kaldığı durumlarda ilaçlardan faydalanılmaktadır.

 İdeal bir obezite ilacı, yağsız dokuyu koruyarak özellikle visseral yağı azaltmalıdır. Bu ideal ilaç, iyi tolere edilebilmeli ve gerçek bir ağırlık kaybıyla sonuçlanmalıdır.

Günümüzde obezite araştırmalarında temel hedef bu şekilde ideal bir ilacın geliştirilebilmesidir. Obezite etkenlerinin ve mekanizmalarının iyi bir şekilde bilinmesi de bu ilacın keşfine giden yolda çok önemlidir.

Çevresel, genetik ve nörolojik etkenlere bağlı olarak gelişen ve bir çok kronik hastalığa neden olabilen önemli bir sağlık problemidir.

Bu bağlamda obezite oluşumunda önemli rolü olan adiposit sinyal proteinlerinin fonksiyonu ve regülasyonu, adipositlerin diferansiyasyonu ve vücut yağ dağılımının kontrolü hakkında yapılan araştırmaların obezite ve obezitenin sebep olduğu hastalıkların tedavisi açısından önemli katkıları olacağı düşünülmektedir.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Sağlığı Uzmanı

Meningokok Bursa

İnvazif meningokok hastalıkları dünya genelinde ölüm ve yeni hastalık önemli nedenlerinden biridir. Hastalık, etken mikroorganizmanın neden olduğu toksin ilişkili damar hasarının kontrolünün güç olması nedeniyle klinik olarak hızlı ve agresif seyretmektedir.

Dünya genelinde tahmini olarak yılda 1.2 milyon meningokok enfeksiyonu gözlenmekte ve bu vakaların 145.000 kadarı yaşamını kaybetmektedir.

Ülkemizde 2009 sonrası veri bulunmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu ölüm istatistiklerine bakıldığında, meningokok hastalığı ilişkili ölüm sayısı 154 olarak bildirilmiştir.

Yaşayan kişilerde;

  • %15-30 oranında sağırlık
  • Konvülziyon
  • Uzuv kaybı
  •  Mental retardasyon gibi ciddi sekeller gözlenmektedir.

 Neisseria meningitidis’in neden olduğu meningokokal hastalık sıklığı yaşam boyu 3 dönemde artış göstermektedir.

  • Anneden geçen koruyucu antikorların tükendiği  1 yaş altı bebeklik
  • Nazofarengeal taşıyıcılığın yüksek olduğu adolesan
  • immün sistemin zayıfladığı 65 yaş üstü yaşlılık dönemidir

 Etken, damlacık enfeksiyonu yoluyla bulaşmakta ve geç kış ile erken ilkbahar aylarında sıklığı artmaktadır.

Meningokoklar bulaşı takiben, kısa süreli taşınabilmekte veya 1-14 gün içerisinde invazif hastalığa dönüşebilmektedir.

Ülkemizde yapılan değişik çalışmalarda, taşıyıcılık oranının %1.23 ile %21 arasında değiştiği bildirilmiştir.

Tekin ve arkadaşlarının 10-24 yaş arası 1518 çocuk , ergen  ve genç erişkinde meningokok taşıyıcılığını araştırdığı çalışmalarında;

  • Neningokok taşıyıcılığı %6.3 olarak bulunmuştur.

Gram-negatif bir diplokok olup, en önemli virulans faktörü olan polisakkarit kapsüllerinin immünolojik reaktivitelerine göre 13 serogruba ayrılır. Bu serogruplar arasında insanlarda en sık invazif hastalık yapan serotipler A, B, C, Y, X ve W-135’tir.

Serogrupların dağılımı coğrafi bölgelere ve yaş gruplarına göre değişiklik göstermektedir.

Ülkemizdeki bakteriyel menenjit etkenlerini değerlendirdikleri çok merkezli çalışmalarda, en sık %51.6 oranında N.meningitidis saptanmış, serotip dağılımında ise ilk iki sırada sırasıyla W-135 (%38.1) ve B (%26) belirlenmiştir.

Tekin ve arkadaşları çalışmasında, meningokok taşıyıcılarında saptanan en sık serotipler W-135 (%66,6) ve B (%9,4) olup, C serotipine rastlanmamıştır.

Tekli  Aşılar Meningokok B serotipine karşı geliştirilmiş iki türlü aşı bulunmaktadır. Bunlar, Avrupa, Kanada, Avustralya ve ABD’de onaylanmış Bexsero (MenB4C) ve ABD’de onaylanmış Trumenba (MenB-FHbp) aşılarıdır.

Bexsero’nun; 4 hafta ara ile 2 doz, Trumenba’nın ise iki doz (ilk dozdan 6 ay sonra ikinci doz) ya da 3 doz seri (0, 2-6. aylarda) şeklinde uygulanması önerilmektedir.

 

Bivalan Polisakkarit Aşılar Serogrup A ve C’nin polisakkaritini içermektedir. Aşı, bu iki gruba bağlı enfeksiyonlara karşı 3 yıl boyunca %85 koruyuculuk sağlamaktadır.

 Koruyucu antikor düzeyleri 3 yıldan sonra azalmaya başladığından, risk gruplarında aşının yinelenmesi önerilir. Tek doz olarak, 0.5 mL, subkütan uygulanır. Aşılananların küçük bir bölümünde aşının uygulandığı bölgede ağrı, duyarlılık ve kızarıklık gibi lokal yan etkiler ile ateş, hâlsizlik ve baş ağrısı gibi sistemik reaksiyonlar görülebilir.

Tetravalan Polisakkarit Aşılar MPSV4 (Meno-muneTM A/C/Y/W-135) pürifiye meningokok kapsüler polisakkarit aşıdır. Subkutan yol ile 0,5 mL/doz uygulamayı takiben 7-10 gün sonra yeterli antikor yanıtı oluşmaktadır. Yolculuk öncesi ve askerlikte uygulanan aşı olarak günümüzde kullanılmaktadır.

Konjüge Meningokok Aşıları Günümüzde ruhsatlanmış ve uygulanabilen konjüge meningokok aşıları:

  • A serogrubu içeren MenAfriVacTM (Hindistan Serum Enstitüsü)
  • C serogrubu içeren MeningitecTM (Pfizer), MenjugateTM (GSK) ve NeisVac-CTM (Pfizer)
  •  A, C,W-135, Y serotiplerini içeren kuadrivalan aşılar MenectraTM (Sanofi-Pasteur), MenveoTM (GSK) ve NimenrixTM (Pfizer)

MenACWY-DT (MenactraTM);

Kapsül polisakkaritleri (A, C, W-135, Y) ile difteri toksoidi (DT) konjüge edilerek elde edilmiştir. 2005 yılında Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (Food and Drug Administration, FDA) tarafından onaylanmış ve 11-18 yaş grubundaki tüm adolesanlara ve risk grubunda olan 2-55 yaş arasındaki kişilere uygulanması önerilmiştir.

Ekim 2005 tarihinde aşı yan etki bildirim merkezi, MenACWY-DT uygulanan 5 vakada Guillain-Barré Sendromu (GBS) geliştiğini bildirmiş, 2006 yılında aşılamadan sonraki ilk 6 hafta içinde GBS gelişen 11-19 yaş arası 15 vaka olduğu görülmüştür.

Bununla birlikte, yapılan değerlendirmelerde, meningokokal hastalık riskinin aşı ile ilişkili olabilecek GBS’ye göre çok daha fazla olması nedeni ile ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi (Centers for Disease Control and Prevention, CDC) adolesanlarda rutin uygulamaya devam edilmesi gerektiği yönünde fikir bildirmiştir.

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi, 2011 yılında MenACWY-DT için 9 aylıktan itibaren uygulamaya onay vermiştir. Aşı, 9. ayda uygulandığında üç ay sonrasında ikinci doz uygulaması önerilmektedir.

 MenACWY-TT (NimenrixTM), meningokok A, C, W-135 ve Y serogruplarının tetanoz toksoid (TT) ile konjüge edilmesi ile geliştirilmiş diğer bir aşıdır. Adolesan, çocuk ve sütçocuklarında yapılan çalışmalarda aşının iyi tolere edildiği, immünojenisitesinin ve yan etki profilinin mevcut meningokok aşıları ile benzer olduğu gösterilmiştir.

MenACWY-TT, Avrupa İlaç Ajansı (European Medicines Agency, EMEA) tarafından Nisan 2012’de onaylanmış olup, aşının Türkiye dâhil Avrupa’da 12 aydan büyük çocuk ve erişkinlerde tek doz intramüsküler olarak uygulanması önerilmektedir.

Avrupa İlaç Ajansı 2016 yılında MenACWY-TT’nin iki aydan büyük bebeklere uygulanabilirliğini onaylamıştır. MenACWY-TT; 0.5 μg A,C,W-135 ve Y PS konjügatına ek olarak sükroz içinde 44 μg tetanoz toksoidi (TT) ve trometamol içermektedir. Sulandırıldıktan sonra 30°C’de 8 saat etkinliğini koruduğu gösterilmiştir (19). Aşının immünojenik yanıtını değerlendiren çalışmalar farklı yaş gruplarında MenACWY-TT’nin etkinliğinin yüksek olduğunu göstermişlerdir.

Yakın zamanlarda ( 2015 ) yayınlanan bir analizde 15 randomize klinik çalışma incelemişler ve MenACWY-TT’nin test edilen tüm çeşitleri için yüksek bağışıklık gösterdiğini saptamışlardır.

Bebeklerde, çocuklarda , ergenlerde ve erişkinlerde aşılama sonrası koruyuculuğun 5. yıl sonunda istenilen düzeyde kaldığı gösterilmiştir.

Aşılama sonrası bireylere lokal (ağrı, kızarıklık, şişlik) ve sistemik (yorgunluk, ateş  ve baş ağrısı) yan etkileri işaretledikleri ve semptomların azlığı; şiddetlerinin 0-3 arası derecelendirdikleri bir anket verilerek yan etki değerlendirilmesi yapılmış

  • Knuf ve arkadaşları  çalışmalarında aşıların genel olarak iyi tolere edildiği, özellikle 12-14 ay ve 3-5 yaş arası grupta 3. derece olarak belirtilen yan etki insidansının her grup için düşük olduğu ve bu yaş grubunda en sık saptanan lokal yan etkinin aşı yerinde kızarıklık gelişimi olduğu ifade edilmiş
  •  Dokuzuncu ayda aşılanan çocukların incelendiği diğer bir çalışmada, %0,3 oranında ateş gözlenmiş olup, hiçbir vakada >39,5°C’nin üzerine çıkmadığı raporlanmıştır

MenACWYTT konjüge aşının influenza, hepatit A ve B, konjüge pnömokok, difteri, tetanos, aselüler boğmaca, hepatit B, inaktif polio, Haemophilus influenza tip b (Hib) konjüge aşısı gibi inaktif, kızamık kızamıkçık kabakulak ve suçiçeği aşısı gibi canlı aşılarla aynı zamanda uygulanmasının aşı yanıtı ve yan etki insidansı açısından fark yaratmadığı gösterilmiştir.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Sağlığı Uzmanı