Yazılar

1 YAŞ SONRASINA BESLENMEDE NELERİN ÖNEMİ VAR? ŞİMDİ DAHA DİKKATLİ OLMALIYIZ!

Peki…Oyun Çocuklarının Beslenmesi nasıl olmalı?

“ Çocuğum devamlı hastalanıyor, hemen hemen her ay antibiyotik kullanıyoruz, ne yapacağımızı şaşırdık”, sözlerini sık sık duyuyoruz değil mi?

Hayatında doktora gitmemiş insanların torunları, daha doğrusu torun çocukları, yemekten çok antibiyotikle beslenir oldular

İlaçlar çoğaldıkça, mikroplarda direnç kazandılar. İlaç firmaları ile mikroplar arasındaki yarış hızla devam ederken, hastalıklar da artmaya ve can yakmaya devam ediyor.

Bir nesil önceki dedeler çok sağlıklı idi.

Tereyağı, yağlı kuzu eti,kelle-paça, soğan, sarımsak, kefir, yoğurt yerler, tansiyon, şeker nedir bilmezlerdi.

Bulgur pilavına ayran ve kefir eşlik ederdi. O zamanlar iftar sofralarında bu kadar çeşit kolalı içecekler yoktu ve daha kanımıza bu şeker bombaları girmemişti.

Şimdiki dedelere ve büyükannelere baktığımızda, hemen hepsinde bir problem var. Ya dizlerinde derman kalmamıştır ya da gözlerinin feri sönmüştür.

İlla da kolesterol, tansiyon ve şeker hastalıklarıyla başları derttedir. Özellikle son 60 yılda büyük bir salgın gibi artan hastalıkların temelinde, vücudumuzun milyonlarca yıldan beri alışık olduğu gıdaların yerine, zarar veren lezzetli gıdaların tüketilmesi yatıyor.

Dede ile torunun hastalıklarının sebebi benzer olduğu halde, hekimlerin tetkik ve tedavi amaçlı yaklaşımları, koruma tedbirlerinin önüne geçerek, hastalıkların artmasına sebep oluyor.

Bir antibiyotik tedavisi sonunda zararlı bakteriler kadar bizim için önemli olan, faydalı bakteriler=probiyotikler de hayatlarını kaybediyorlar.

Zararlı bakteriler her zaman yok olmuyorlar ve yeniden silahlanarak daha güçlü bir şekilde karşımıza çıkabiliyorlar.

Sağlıklı beslenmeyi şöyle özetleyebilirizher daim akılda bu ürünleri gün içinde öğünlerde güvenle kullanalım!

  • Sebzeler (yarısı salata olarak ve patates hariç)
  • Az şekerli meyveler
  • Et, yumurta, balık, tavuk, ciğer
  • Kuruyemiş (mümkün olduğunca tuzsuz ve taze)
  • Kuru meyve
  • Ev yoğurdu, kefir ve peynir
  • Zeytinyağı, tereyağı
  • Şekersiz içilen çay, yeşil çay ve diğer bitkisel çaylar

Her gün almamız gereken en sağlıklı besinler, işte bu besinlerdir.

şimdi anlatacaklarım ise kilo fazlası olmayanlar bu besinleri günde bir porsiyon alabilir, yarı güvenli yani her zaman kullanmayalım.

  • Tam buğday ve tam çavdar ekmeği
  • Buğday, yulaf, bulgur, kepekli pirinç
  • Bakliyatlar
  • Ev yapımı makarna, pilav
  • Şekerli meyveler (muz, üzüm)
  • Fındık yağı
  • Bitter çikolata (haftada bir)

Bunda sonra anlattığım besinler öğünlerde hiç olmayacak besin grubudur.

Bu bölümdeki tüm besinler, kesinlikle çocuk beslenmesinde yeri yoktur.

  • Şeker, süt, dayanıklı market yoğurtları, şekerli yoğurtlar
  • Meyve suları, kola, gazoz, fast-food, cips, çikolata
  • Beyaz ekmek ve beyaz un kullanarak yapılan her türlü gıdalar
  • Ayçiçeği, mısırözü, soya ve margarin gibi bitkisel yağlar

Bu besinleri asla tüketmemeliyiz. Bunların hepsi zararlı gıdalardır.

Kan şekerini çok yükselterek, insülin direncinin gelişmesine yol açarlar.

Anormal bebek doğumlarına sebep olabilirler.

Son yıllarda artan hastalıkların hemen hemen hepsinden sorumludurlar.

Bebek anne karnına düşmeden 5-6 ay önce bu zararlı gıdaları terk etmek, fazla kilolardan kurtulmak gerekir.

Ayçiçeği, mısırözü, soya ve margarin gibi yağlar Omega-6  bakımından zengindirler.

Ucuz oldukları için çok kullanılırlar.

Omega-6 aşırı alındığı zaman

  • İltihabi hastalıklar
  • Alerjik hastalıklar
  • Damarlarda tıkanıklık, damar daralmaları ve anormal hücre artışı gelişir.

Çocukluk çağında görülen hastalıklar sadece enfeksiyonlarla sınırlı değildir.

  • Alerjik hastalıklar
  • Hiperaktivite, dikkat dağınıklığı, otizm
  • MS, miyopluk, reflü, şişmanlık
  • Diş eti hastalıkları, diş çürükleri, ortodontik bozukluklar ve diğer otoimmunhastalıklar giderek artmaktadır.

Hava kirliliği, içme sularının ve denizlerin kirlenmesi, çocukların oyun hamuru adı altında kanserojen boyalarla oynamaları hatta boyanmaları, katkılı ve alışkanlık yaratması için MSG gibi kimyasallarınilave edildiği hazır meyve suları, kek, bisküvi gibi çok zararlı gıdalarla beslenmeleri, çocukların sağlığını bozan ve ileriki yıllarda daha çaresiz hastalıklara zemin hazırlayan olaylardır.

2-7 yaş arası çocukların alışkanlıkları kalıcı olabilir.

Evde ve okulda bir bütün içinde sağlıklı beslenmeyle büyüyen çocuk, zamanla doğru beslenme alışkanlığını kazanabilir.

Anne ve baba kola içerken çocuklarınıza kefir içeremezsiniz.

Anne ve babanın hatta anaokullarında ki öğretmenlerin çocuklara örnek olması ve doğru beslenme alışkanlığı için destek olması gerekmektedir.

Anaokulu çocukları, oyun hamuru yerine gerçek hamurla şekiller yapabilir, arpa, buğday, maş fasulyesi, yulaf, mercimek, kuru fasulye ve nohutları küçük saksılara veya pamuğa ekebilir

Her gün damlalıkla sulayıp ve 8-10 cm uzunluğuna erişince bu filizleri salata olarak tüketebilirler.

Okullarda ve evde salata yeme alışkanlığı bu şekilde oyun ve faaliyet adı altında kolayca uygulanabilir.

Peki…Nasıl Beslenelim?

Çocuklarımıza içecek olarak her daim su verilmesi hastalıklara karşı en önemli tedbirdir.

Yemeklerle beraber öncelikle su, daha az olmak üzere kefir ve ayran en önemli sıvılardır.

Taze sıkılmış meyve suları iyi bir tercih değildir çünkü faydalı özellikleri posası ile çöpe gitmiştir

Sadece şekeri kalmıştır. Süt şekerine karşı tahammülsüzlük olduğu için süt yerine kefir, yoğurt ve ayran tercih edilmelidir.

Tüm peynir çeşitleri çocuklarınıza uygun miktarda verilebilir.

Haşlanmış yumurta veya omlet her gün verilmeli, zeytinyağı veya tereyağı kullanarak hazırlanmalı.

Köri, zerdeçal, kekik, nane ve karabiber gibi sağlıklı baharatlarla tatlandırabiliriz.

Özellikle kendi yetiştirdikleri filizlerle, salatalar hazırlanmalı ve çocuklarımıza salata alışkanlığı kazandırmaya çalışmalıyız.

Kuzu kıymasıyla hazırlanan köftenin içine; kaya tuzu, sarımsak, soğan, köri, zerdeçal ve diğer baharatları ekleyerek sağlıklı köfte hazırlayabiliriz.

Hazır sucuk, sosis ve salam kesinlikle verilmemelidir.

Meyve, kuru meyve ve kuruyemişler her gün verilmelidir.

Çocuğunuza yeşil ışıktaki besinlerden yemekler hazırlayarak sağlıkla büyümesine yardımcı olabilirsiniz.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

BEBEĞİN KENDİ KENDİNİ BESLEME YÖNTEMİ (BLW BESLENME)

Bebeğiniz 6 aylık olduğunda artık ek gıdaları başlayabilirsiniz. Ek gıdaların başlanması ve artırılması dönemi bazı aileler için oldukça kolay geçer. Ama bazı aileler için oldukça zorlu bir süreç olabilir.

Ayrıca ek gıdalarına her bebekte değişik başlama ve devam etme takvimi olabilir. Hangi gıdayı başlamalı ne kadar yemeli ne ile devam etmeli gibi farklı görüş açıları olabilir.

Hatta ülkeler arası da farklılıklar vardır. Özellikle ilk başlanan gıdalar ve devam gıdalarının sırası farklılık gösterebilir. İşte bu süreçte klasik ek gıda başlanma yöntemi dışında özellikle bebeklerin kendi kendine yemek yemesini teşvik eden ve yine özellikle püre belenmesinden farklı olan bir yöntem de BLW yöntemidir.

BLW Beslenme (bebek liderliğinde beslenme) yöntemi aslında bir tür ek gıda başlama yani tamamlayıcı beslenme şeklidir. Altı ay anne sütü almış bebeğin klasik yöntem dışında özellikle bebeğin gelişim basamaklarına uygun gıdalarla kendi kendini besleme yöntemi olarak tanımlanabilir.

BLW yönteminde anne babalar uygun gıdaları bebeğe sunar hangi gıdayı ne kadar ve ne kadar hızda yiyeceğine bebek karar verir. Ama gerek klasik yöntem ve gerekse BLW yönteminde anne babaların dikkat etmesi gereken en önemli nokta sabırlı olmak ve bebeğin verdiği işaretleri takip ederek duyarlı bir beslenme şekli oluşturmaktır.

BLW beslenmesi de tıpkı klasik yöntem gibi bebek 6 aylık olduğunda başlanan bir yöntemdir. Yani bebeğiniz 6 aylık olduğunda el göz koordinasyonu geliştiğinde oral motor fonksiyonları hazır olduğunda ek gıdaları BLW yöntemi ile başlayabilirsiniz.

BLW beslenme avantajları nelerdir?

  1. Bebeğiniz gıdaları öğrenir. Yiyeceklerin tatlarını, rengini, kokusunu, dokusunu öğrenmesini sağlar
  2. Açlık ve tokluk hisselerini anlamasını sağlar. Böylece bebekler kendi istediği kadar tüketir
  3. Sağlıklı bir yeme alışkanlığı geliştirmesini sağlar
  4. İyi bir yeme alışkanlığı geliştirdiği için obeziteyiönler
  5. Yiyecekler birbiri ile karıştırılmadığı için gıdaların tadını tek tek öğrenir.
  6. Bebekliğinde BLW ile beslenenler çocukluk çağında daha az yemek seçme davranışı gösterir.
  7. Bebekliğinde BLW ile beslenenler okul öncesi dönemde daha az tatlıya düşkün olur.
  8. Klasik yönteme göre anneler bebekleri yeme konusunda daha az ısrarcı davranır.
  9. Anneler daha kolay besin hazırlar. Püre hazırlamak ile uğraşmaz. Evde yapılanlardan uygun olanları bebeğe sunar.
  10. Annelerin üzerinde hazırladığı gıdanın bebek tarafından ne kadarının yendiği ile ilgili bir baskı olmaz. Bebeğini besleme konusunda daha az kaygıları olur.

BLW beslenmenin dezavantajları var mı?

  • BLW ile bebeğinizi beslemeye başladığınızda sabırlı olmanız gerekir. Çünkü ilk aylarda bebeğiniz gerçekten beklediğinizden çok az gıda tüketebilir
  • Aşırı titiz anneler biraz yorulabilir. Çünkü bebeğiniz hem etrafı çok kirletir ve dağıtır hem de kendisini çok kirletir. Bebeğinizi her öğün yıkamanız gerekebilir
  • Bebeğinize uygun olmayan gıdaları hazır olmadan verirseniz öğürme ve kusmaya neden olabilirsiniz
  • Bebeğiniz her öğünde bu öğürme ve kusma refleksini yaşarsa o zaman yemek zamanları onlar için mutlu bir deneyim olmaktan çıkabilir
  • Eğer birden fazla yiyeceği aynı anda sunarsanız o zaman alerjik reaksiyon açısından riskli durumlar oluşabilir.
  • Her bebeğin oral motor becerisi, el göz koordinasyonu aynı şekilde gelişmez. Bazı bebekler yiyecekleri kendi kendine yemeye 6. ayda hala hazır olmayabilir.

Annelerden en çok gelen soru: Boğulmayı Önlemek İçin Ne Yapabilirsiniz?

En korkulan konulardan biri yiyeceklerin soluk yoluna kaçmasına (aspirasyon) bağlı boğulmalar yaşanmasıdır. Boğulma riskini en aza indirmek için şunlara dikkat etmeniz gerekir.

  1. Bebeğiniz yemek yerken dik pozisyonda tutmaya çalışın
  2. Bebeğinizi yemek yerken asla yalnız bırakmayın
  3. Bebeğinizin kendi yemek yemesine müsaade edin, yakından gözleyin ve yemek yeme hızını kendisinin ayarlamasına müsaade edin.
  4. Yemeklerin bebeğinizin parmakları ve eliyle ezilebilecek kadar yumuşak olmasını sağlayın.
  5. Yuvarlak, yapışkan ve ağızda ufak parçalara yarılan gıdaları vermeyin.

Evet, şimdi başlıyoruz…!

Her öğünde bebeğiniz ile masaya birlikte oturun.

Önüne yiyecekleri koyun.

Yemesini bekleyin.

Yemese bile birlikte masaya oturmak yemek yeme alışkanlığı oluşmasını sağlar.

Yiyecekleri çok ufak parçalar olacak şekilde mama sandalyesinin tablasına koyun.

İlk başlarda tabak ve kase kullanmayın.

Yiyeceklerin her tarafa yayılmasına müsaade edin.

Ortalığın ve bebeğinizin kirlememsine aldırmayın.

Önemli olan yemek yerken mutlu olmasını ve yiyecekleri keşfetmesine müsaade edin.

Ayrıca çok fazla dökülse de bardaktan su içmeye alıştırın.

Şimdi…En başta ne verelim?

  • Avokado
  • Haşlanmış patates ve tatlı patates
  • Muz
  • Haşlanmış yeşil fasulye
  • Haşlanmış brokoli
  • Rendelenmiş veya haşlanmış havuç
  • Kıyma
  • Sardalya
  • Haşlanmış yumurta
  • Yulaf ezmesi
  • Yoğurt

Bu gıdaları uygun şekilde bebeğinizin önüne koyun.

Bebeğinizin kavrayıp ağzına götürmesini bekleyin.

Bu beslenme her bebek için uygun mu?

Evet, evet…Aslında BLW her aile için uygundur.

Eğer bebeğinizin kilo alma sorunu varsa ve bu şekilde beslenmeye uyum sağlayamadı ise bebeğinizle birlikte tekrar bu konuyu beraberce konuşmamız en iyisi.

İlk aylarında bebeklerin ek gıdalara alışması ve tüketebilmesi bazen biraz uzun sürebilir.

Ayrıca BLW her aile veya her bebek için uygun olmayabilir. Mutlaka bize danışarak başlamanız en iyisidir.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

EN SEVDİĞİM AY ARALIK SONUNDA GELDİ

Sebzeler Kara Lahana, Havuç, Karnabahar, Bal Kabağı, Ispanak, Yerelması, Brüksel Lahanası, Pazı, Kereviz, Pırasa, Brokoli, Turp
Meyveler Elma, Portakal, Mandalina, Ayva, Nar, Greyfurt, Muz, Trabzon Hurması, Kivi, Kestane  

Lahana, diyet lifinin iyi bir kaynağıdır. Tüketiminin bağışıklık sistemini güçlendirerek çeşitli hastalıklara karşı koruduğunu bildirmektedir.

  • Manganez, folat, B grubu vitaminleri
  • Potasyum, kalsiyum, A vitamini de içerir
  • 100 gramında 24 kalori içermesiyle çok düşük kalorili bir sebze
  • 150 gram beyaz lahana günlük K vitamini ihtiyacının %92’sini, C vitamini ihtiyacının ise % 50’sini karşılar

İçeriğindeki indol, bioflavanid, monoterpenler ve diğer maddeler ile hücreleri serbest radikallere karşı korur.

Kivi artık hem tadının hem de antioksidan özelliğinin zirvesine ulaşıyor.

  • Yüksek oranda C vitamini, folik asit, potasyum içerir.
  • İlginç olarak çekirdekleri ise bir miktar omega 3 içerir.
  • Lif içeriği de bir hayli yüksek olan bu meyvenin 1 adeti (80 gr) 50 kaloridir

Kereviz kışın başka bir bağışıklık dostu sebzesi.

  • Salatası da yapılabilen K vitamini ve Antioksidandan bakımından çok zengindir.
  • Bebeklerde ve çocuklarda yüksek kolesterolün düşürülmesine ve kan şekerinin dengelenmesinde de yardımcı olan besinler arasındadır.
  • Bir porsiyon kereviz salatası yaklaşık 120 kaloridir.

Pırasanın da yine önemli düzeyde antioksidan aktivite gösterdiği bilinen flavonoidler bakımından zengin bir tür olduğu belirtilmektedir

  • Esas olarak içerdikleri kükürtlü bileşikler (organosülfürbileşikler) sayesinde öne çıkmakta
  • Lif bakımından son derece zengin, önemli bir antioksidandır.
  • Bağırsaklarımızda bulunan iyi bakterilerin oluşturulmasına katkı sağlar. Bu bakteriler sayesinde bağırsaklarda gerçekleştirilen emilim düzgün bir şekilde gerçekleşir. Sadece sindirimi düzenlemekle de kalmaz, aynı zamanda sindirim sistemimizin sağlıklı bir halde kalmasına yardımcı olur
  • A vitamini, C vitamini, E vitamini, K vitamini, B3 (niyasin), B5 (pantotenik asit) ve B9 (folik asit) vitaminleri ile kalsiyum, potasyum, demir, magnezyum, fosfor ve sodyum gibi mineraller sayesinde metabolizma için önemlidir

Portakal, mandalina, greyfurt gibi narenciyeler içeriğindeki vitaminler sayesinde vücut savunmasını güçlendirecek ve Çocuk doktorlarının yardımıyla sizi soğuğun olumsuz şartlarına karşı daha dirençli hale getirecektir.

  • Özellikle gribal enfeksiyonlar, üst solunum yolu rahatsızlıkları ve diş eti rahatsızlıklarına karşı benzersiz bir antivirüs görevi görüyor.
  • C vitamini, potasyum, likopen ve lifli yapısı ile kalp ve damar sağlığını korumaya katkıda bulunur.

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Doktor Emre KARAYEL

Kışlık dolabım artık hazır!

Kışın gelmesiyle soğuk havalarla yine karşı karşıyız. Çocukları soğuk havalardan korumalıyız. Ancak soğuk havalarda koruyacağız diye gereğinden fazla giydirip çocuğun terlemesinden de kaçınmalıyız.

Genelde tavsiye edilen tek kat kalın bir giysi yerine kat kat giydirmektir. Çok sıcak olduğu zaman çıkarılarak terlemekten kaçınılabilir.

Çocuğunuzun Dolabında nelere dikkat emek gerekir?

Cilde temas eden kıyafetler yün içermesin.
Kıyafet alırken kıyafetin yün içerip içermediğine dikkat etmelisiniz. Özellikle egzaması olan çocuklarda, yün kaşıntıya neden olabilir. Bu nedenle cilde doğrudan temas eden kıyafetlerin %100 pamuk içermesine dikkat edilmelidir.

Vücut ısısı en çok vücudun baş bölgesinden kaybedildiği için çok soğuk havalarda çocuğunuza mutlaka şapka giydirmelisiniz.

Şapkanın kulakları da kapatmasına dikkat edilmelidir. Çocuğun şapkaya itiraz etmemesi için onun da sevebileceği renkte ve modelde olması işinizi kolaylaştıracaktır.

Boyundan da ısı kaybı çok olacağı için boyun bölgesini korumak için boyunlu bir kazak veya atkı giydirebilirsiniz.


Çocukların soğuk havada üşümemesi için dolabında mutlaka eldiven olsun

  • Eldivenin %100 pamuk olmasına ve yün içermemesine dikkat edilmeli
  • Eldiven alırken ellerin rahat hareket etmesine dikkat edilmelidir.

Ayakkabı alırken su geçirmeyen ve çocuğun ayağının rahat ettiği botların seçilmesi uygun olur.

Çoraplar cilde doğrudan temas ettiği için %100 pamuk içeren çorapların seçilmesi özellikle alerjisi olan çocuklarda çok önemlidir. Yünlü çoraplar kaşınmaya neden olabilir.


Paltoların su geçirmemesi önemlidir. Bu nedenle su geçirmeyen kumaşlar seçilebilir. Paltoların yaka kısımları yün içeriyorsa altına boyunlu %100 içeren pamuklu kıyafetler giydirebilirsiniz.

Bebeklerin ve özellikle erken doğan bebeklerin ciltlerinin yağ tabakası ince olduğundan dolayı çok kolay ısı kaybederler.

  • Bu sebepten yetişkinlere göre bir kat daha fazla kıyafet giydirmelisiniz.
  • Vücut ısılarını koltuk altından ölçüldüğünüzde 37 derecenin altına düşmemelidir.
  • Bebek arabası ile dışarı çıkarttığınızda bir battaniye ile korumalısınız.

Bebeğinize tulum şeklinde kıyafetler giydirebilirsiniz. Bebeğinizin kıyafetlerini kolay giydirilip çıkarılabilen, bacaklarını ve kollarını kolayca içine alabilen, hareketleri kısıtlamayan kıyafetlerden seçilmelidir.

Çocukların dolaplarında mutlaka olması gereken kıyafetler, kulakları da kapatan şapka, eldiven, su geçirmeyen botlar, palto, kazaklardır.

Kış aylarında uyku tulumu, battaniye, sweatshirt her bebeğin dolabında olmalıdır.

Cilde temas eden kıyafet seçiminde yün içermemesine özellikle dikkat ediniz.

Alerjisi olan çocukların çamaşırlarını sıvı deterjanlarla ve uzun durulama olacak şekilde yıkamaya da dikkat etmelisiniz.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Bebeklerde ve Çocuklarda Astım Tedavisi çok mu zor?

Çocuklarda Astım için alerjik astım, alerjik bronşit ve spastik bronşit gibi isimler de kullanılmaktadır.

Çocuklarda hava yollarının (Bronş, akciğer içindeki hava keselerinin) çeşitli nedenlerle inflamasyon denilen olaylarla koruyucu mukaza tabakasının hasarlanmasına ve gözenekler oluşmasına neden olmaktadır.

Bunun sonucu hava yollarında aşırı bir hassasiyet gelişmekte ve sık sık öksürük, hışıltı, nefes daralması şikayetlerinin ortaya çıkmasıyla sonuçlanan bir hastalığa astım denir.

Nasıl Bir Hastalıktır?

Astım hastalığı korkulacak bir hastalık değildir. Çocuklarda tedavi edilebilen bir hastalıktır. Astım tedavi başarısı çok yüksektir.

Belirtileri gösteren çocukların, çocuk doktoru uzmanlarınca değerlendirilmesi ve gerekli testler yapıldıktan sonra astım teşhisi konulursa çocuğa zarar vermeden tedavi uygulamak en doğrusudur.

Belirtileri Nelerdir?

Astım belirtileri;

  • Sık tekrarlayan öksürük
  • Hışıltı (Hırıltı)
  • Nefes sıkışması en önemlileridir.

Oyun oynadıktan sonra, koştuktan sonra, egzersiz yaptıktan sonra nefes sıkışması, hışıltı veya öksürük olması da astımın önemli bir belirtileridir.

Ancak bu belirtiler kendi kendine düzelen bir durum olabildiği gibi astımın ve diğer bazı önemli hastalıkların belirtileri de olabilir.

Bu nedenle her astım belirtisi gösteren çocuklara astım teşhisi konulmaması gerektiği gibi astım hastalığının atlanmaması için de gerekli incelemeler yapılmalıdır.

Tedavisi Nasıl Olmalıdır?

Çoğu kez uzun süren öksürük veya tedaviye cevap vermeyen öksürük durumunda hemen astım ilaçları olan kortizonlu spreyler veya buharlar, yanında nefes açıcılar ve çiğneme tableti, toz şeklinde ilaçlar yemeklerine katılarak kullanılmaya başlanır. Bu tür uygulamalar tamamen doğru değildir.

Astım belirtileri olan bir çocukta rahatlatma tedavisi 2-3 hafta süreyle verilebilir ancak uzun süre sprey ilaçlar veya buhar tarzında ilaçlar verilmemelidir.

Astım teşhisinin konulması ve ondan sonra en az ilaçla tedavi edilmelidir.

Astım hastalığında erken ve doğru teşhis ve zamanında tedavi önemlidir.

Bu nedenle çocuk doktoruuzmanlarınca tarafından astımdan şüphelenilen çocukların incelenmesi ve teşhis konulup tedavi edilmesi gerekir.

Çocuklarda Astımı Neler Tetikler?

Nefes borularında bebekler ve çocuklarda aşırı hassasiyet vardır. Bu hassasiyetten dolayı bazı tetikleyici faktörlerle karşılaşıldığında nefes borularında daralma olur ve öksürük, hışıltı, nefes sıkışması gibi belirtiler ortaya çıkmaktadır.

Astımı Tetikleyen Faktörler

  • Soğuk algınlığı/enfeksiyonlar
  • Ani hava ve ısı değişiklikleri
  • Egzersiz
  • Sigara içme veya sigara dumanına maruz kalma
  • Ev tozlarındaki akarlar dediğimiz mikro-organizmalar
  • Polenler
  • Yiyecek katkı maddeleri
  • Küf ve koruyucu maddeler
  • Hayvan deri kalıntılar
  • Belirli ilaçlar
  • Stres

Çocuklarda Sıklığı Nedir?

Yaklaşık astım sıklığı %10-20 civarındadır.

  • İlkokul çağındaki her 10 çocuktan 2’sinde
  • Ergenlik çağındaki her 8-9 gençten 1’inde görülmektedir.

Çocuklarda Astımın Başka İsimleri Var Mıdır?

Astım yerine spastik bronşit, alerjik bronşit, re-aktif hava yolu hastalığı, bronşit kelimelerini sık kullanmaktadırlar. Aslında hepsi aynı anlama gelmektedir.

Nefes Borularında Aşırı Hassasiyet Nedir?

Normal bir çocuk sigara içilmesiyle öksürük veya nefes sıkışması olmazken astımlı bebekte-çocukta öksürük veya nefes sıkışması görülmektedir.

Gribal enfeksiyon normal çocukta soğuk algınlığı ile bir haftada düzelirken astımlı çocuklarda nefes sıkışması ve bir haftadan daha uzun süren öksürük şikayetlerine neden olur. Normal kişilere göre daha hassas bir nefes borusu vardır.

Çocuk Doktoru

Emre KARAYEL

Kasım ayında her şey bir başkadır.

  Sebzeler Lahana, Havuç, Karnabahar, Pırasa, Ispanak, Balkabağı, Yerelması, Pazı, Marul, Roka, Soğan, Biberiye, Nane, Tere
  Meyveler Portakal, Ayva, Nar , Greyfurt, Armut, Elma, Trabzon Hurması, Muz, Kivi, Mandalina, Portakal, Kestane, Ayva

 

Balkabağının en güzel olduğu günler geldi.

  • İçerdiği bol beta-karoten sayesinde kansere karşı etkili bir sebze
  • Balkabağının, çorbası, tatlısı ve pastası yapılabilir
  • Balkabağını ayrıca etli sebze yemeklerine de ilave ederek de kullanılabilecek güzel bir seçenek
  • Çocuklarda kış aylarında düzenli olarak beslensin, ona hep yer açın.

Yakında kereviz ve turp çeşitleri çocuklar için bağışıklığı desteklemesi yönünden önemli ve tüm sağlık faydalarıyla yetişmiş olacaktır.

  • Özellikle fındık turpu zamanı bize bunu bildiriyor.

Trabzon hurması ise inanılmaz bebek-oyun çocuğu seçeneğidir.

  • A ve C vitamini, potasyum, folikasit açısından iyi bir kaynak
  • Bol diyet lifi, gastrointestinal sistem için özellikle kabızlıkta güzel bir fikir
  • 1 adet orta boy trabzon hurması diyetteki 1 adet meyve yerine iyi bir mevsim seçeneği olabilir.

Elma’nın tam zamanıdır.

  • 200 gr orta boyunda yaklaşık 100 kalori içerir
  • Yüksek lifli ve glisemik indeksi düşük meyveler arasında yer alır
  • İyice yıkandıktan sonra kabuklu tüketilmesi önerilir
  • Çocuklar için en önemli nedeni kabuğundaki antioksidanlardan faydalanabilmeleridir
  • B grubu vitaminleri, C vitamini ve lif açısından iyi bir kaynaktır
  • Kalorisinin düşük, lif içeriğinin yüksek olması nedeniyle kilo kontrolünün istendiği çocuk beslenmesinde, Çocuk doktoru tarafından farklı diyetlerde rahatlıkla kullanılır
  • Antioksidan içeriği kanserden koruyucu etki gösterir.

Doktor Emre Karayel

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Bahara kadar her gün bu meyveden bir tane tüketmeniz ve bunu çocuklarda alışkanlık haline getirmek yapacağınız güzel bir iyiliktir

Öksürük ile mücadelemiz başladı

 

Nezle, boğaz enfeksiyonu gibi hastalıklar pek çok şikâyet yaşarız.

Ateş, boğazda batma hissi, halsizlik gibi şikayetler bu tür hastalıkların belirgin sonucudur. 

Öksürük de bu şikayetlerin başında gelir. Özellikle aileler, çocuklarındaki  öksürüğü fark edip endişelenirler.

Öksürük, aslında bir hastalık değil, bir tepkidir. Solunum yollarına gelen yabancı cisim, balgam, iltihap ve akıntı gibi tehditlere karşı öksürük, solunum yollarını korumaya yönelik verdiğimiz bir tepkidir.

Öksürük refleksini durdurmak değil, öksürüğe neden olan durumları ortadan kaldırmak doğrudur. 


Öksürük nedenleri


Bebeklerde ve çocuklarda;  

  • Nezle
  • Burun tıkanıklığı
  • Basit etkenlerden grip, kulak enfeksiyonu
  • Krup
  • Bronşit
  • Zatürre
  • Astım gibi daha ciddi solunum yolları hastalıkları öksürüğe neden olabiliyor.

Ayrıca diğer önemli nedenlerden,

  • Yabancı cisim
  • Mevsimsel veya yıl boyu devam alerji
  • Sigara
  • Kistik fibrozis
  • Kitle, tümör gibi faktörler de öksürüğe yol açıyor.

Her öksürük bizi farklı bir sağlık sorununa götürüyor.

Çocuklarda Anne-Baba’nın akılda tutması ve şüphe edebileceği örneğin;

  • Havlama tarzında öksürük Krupta
  • İç çeker gibi öksürük Boğmacada
  • Göğüste hırıltıyla birlikte gelen öksürük ise Astımda görülüyor.

Ani başlayan ve morarmanın eşlik ettiği öksürük, yabancı cisim yutmada (aspirasyonu) ortaya çıkıyor.

Çocuğunuzun öksürükle birlikte kusması varsa, gece öksürükleri artıyorsa; öksürük nedeni gastroözofagiyal reflü olabiliyor.

Özellikle üst solunum yolu enfeksiyonuna bağlı öksürükler de gece gözleniyor.

Öksürük öğürme refleksini uyararak kusmaya neden olabiliyor. Kusmanın devam etmemesi bazen bir sorun olmadığına işaret ediyor.

Yetişkinlerin neden olduğu uzun süreli öksürüğün en önemli nedenlerinden biri de sigaradır.

Çocuklarda Öksürük balgamlı ise

Öksürüğün zamanı, şekli (balgamlı, kuru, havlama)

Nasıl başladığı (ani, beslenme ve efor sonrası, toz ve alerjenlere karşı)

Çocukta hangi şikayetlerin eşlik ettiği (ateş, hırıltılı solunum, nefes darlığı, burun tıkanıklığı, kusma, kilo kaybı, gece terlemesi) gibi durumlar mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Öksürük

  • 2-3 haftayı geçmişse
  • Hırıltı ile birlikte görülüyorsa
  • Çocuğun ateşi olmadığı halde devam ediyorsa, tekrarlıyorsa, hapşırık, burun tıkanıklığı ve kaşıntı da varsa

öksürük nedeninin alerjik olma olasılığı çok yüksektir.

Yine kreşe giden çocuklarda üst üste gelen soğuk algınlığı, öksürüğün haftalarca sürmesine neden olabiliyor.

Sonuç olarak çocuğun öksürüğü üç günü geçiyorsa, öksürük giderek artıyorsa, öksürüğe ateş, nefes darlığı ve morarma eşlik ediyorsa, ani başlamış ve havlar tarzı öksürüyorsa mutlaka bir Uzman Çocuk doktoruna götürüp muayene ettirmelidir.

Öksürük nasıl geçer?


Genel durumu iyi, ateşi, hırıltılı solunum gibi nefes alma problemi olmayan çocuklar evde izlenebilir.

Bu gibi durumlarda en iyi öksürük şurubu; ılık sudur.

Bol su ve sıvı alımı, çocuğunuzun boğazını yumuşatarak rahatlama sağlar.

Burun tıkanıklığı varsa, deniz suyu veya fizyolojik serumlar ile açabilirsiniz.

Hava kuruluğunda da öksürük olabileceğinden, alerji dışı öksürük nedenlerinde ve basit üst solunum yolu enfeksiyonlarında uygun nemi sağlamak için su buharından faydalanabilirsiniz.

Çocuğa gelişi güzel öksürük şurubu ve antibiyotik vermek yerine Çocuk doktoru kontrolünde gerekli olan ilaçlar tercih edilmelidir.

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Doktor Emre KARAYEL

Yenidoğan banyosu ve cilt bakımı

Yenidoğan bebeklerin ciltlerindeki kan gibi artık maddeler, mikrobik kolonizasyona neden olmaması için doğumdan hemen sonra temizlenmelidir.

Bunun için doğum salonunda sıcak kuru havlular ile iyice kurulanmaları genellikle yeterlidir. Ancak mekonyum boyalı veya çok kanlı olanlarda cilt sadece kurulama ile iyi temizlenemez, yıkanması gerekebilir.

Annede hepatit B, hepatit C veya HIV enfeksiyonu olduğu bilinen bebekler de doğumdan sonra anne yanına verilmeden yıkanmalıdır.

Bebeklerin doğumdan hemen sonra yıkanmaları, ısılarını düşürüp yararından fazla zarar verebilir. Bu nedenle, ilk banyo bebeğin vital bulguları birkaç saat süreyle stabil oluncaya kadar ertelenmelidir.

Ancak prematüre, doğum ağırlığı 2500 gr altında olan bebekler annede enfeksiyon bilinse dahi yıkanmamalı, kuvöz içinde ılık su ve pamukla silinerek kurulanmalıdır. Yıkama ve silme işlemleri sırasında eldiven kullanımına dikkat edilmelidir.

Evde yapılması gereken bebeğin cildini temiz ve nemli tutmaktır. Göbek kordonunun ıslanması göbeğin düşmesini geciktirip, göbek enfeksiyonu gelişmesini kolaylaştıracağı için evdeki ilk banyo göbek kordonu kuruyup düştükten bir-iki gün sonra yapılmalıdır.

Evde bebeğin ilk banyosu önemli ve heyecan verici en güzel anlardan biridir.

Bebeği her yıkayıştan sonra banyo deneyimi giderek artar, endişelerimiz de yatışmaya başlar.

Banyoya başlamadan önce;

  • Şampuan
  • Havlu, bebek bezi, giysi gibi banyo sırasında ve sonrasında gerekli olacak tüm malzemeleri hazırlanmalı

SİLME BANYO

  • Bebek çıplak olarak bir havluyla sarılır
  • Silme işlemine yüzden başlanır. Önce gözler dıştan içe doğru silinir, sonra burundan yanaklara doğru, kulak kepçelerinin içi ve çevresi silinerek temizlenir
  • Bebeğin sarıldığı havlu açılmadan baş; sıcaklığı önceden kontrol edilmiş ılık suyla yıkanır. Isı kaybını önlemek için saçlar iyice kurulanmalıdır.
  • Bebek omuzlarının altından tutularak kaldırılır, baş geriye düşürülerek boyun kıvrımları silinir. Sonra vücuda sarılan havlu açılarak vücut silinir, en son bez bölgesi önden arkaya doğru silinerek temizlenir ve tüm vücut dikkatlice, yumuşak hareketlerle kurulanır.

Bebeğinizi birçok kez tutmanız gerekeceğinden, el bezleri, sabun ve havluların kolayca erişebileceğiniz yerde olmasını çok önemlidir.

KÜVET BANYOSU

  • Oda mutlaka önceden ısıtılmış olmalıdır. Özel bebek banyo küvetinin veya bebeğe özel uygun boyutta plastik leğenin altına havlu veya köpük yastık yerleştirilir
  • Küvete ~7-8 cm ılık su konur. Banyo suyunun vücut ısısında (35-37˚C) olması gerekir. Bebek banyoya yerleştirilmeden önce, suyun ısısı derece ile ölçerek veya önkolun iç yüzüne dökülerek dikkatli bir şekilde kontrol edilmeli, bebekte yanık oluşması önlenmelidir
  • Bebek yerleştirilirken bir kol başının altından geçirilir, koltuk altından sıkıca kavranır, diğer elle iki bacağının altından tutulur
  • Bebeğin vücudunun alt kısmı, sonra tüm vücudu suya sokulur.
  • Önce yüz ve saç silme banyosundaki gibi yıkanır. Sonra bir bez veya sünger yardımıyla bebeğin vücudu yukarıdan aşağıya doğru yıkanır

Banyo için ılık su kullanılması yeterlidir. Yenidoğan döneminde banyo için şampuan veya sabun kullanılması ilk günlerde gerekmez.

Sabunlar derinin normalde hafif asidik olan pH’sını bozar ve epidermisin koruyucu lipit tabakasını azaltır.

  • Kullanılması gerekiyorsa nötral pH’lı, boya ve parfüm içermeyen bir sabun, saçların yıkanması için yine nötral pH’lı, alkol, paraben, SLS içermeyen, göz yakmayan bebek şampuanı mümkün olduğu kadar az miktarda kullanılmalıdır
  • Sabun veya şampuan kullanılması durumunda iyice durulanmasına dikkat edilmelidir
  • Sabun artıkları kalırsa bebeğin cildini tahriş edebilir
  • Banyo sonrası saçlar ve tüm vücut, koltuk altları, kasıklar, boyun ve kulak arkası gibi kıvrım yerlerine dikkat edilerek iyice kurulanmalıdır
  • Kurulama işlemi havluyu hafifçe değdirerek, cildi zedelemeden dikkatlice yapılmalıdır

Sıcak mevsimlerde günaşırı veya her gün banyo yaptırılabilir. Sık banyo bebeğin cildinin kurumasına neden olur. Soğuk hava cildin kurumasını daha da artıracağı için, kışın daha az sıklıkla (en az haftada iki kez) banyo yaptırılmalıdır.

Cildin kurumaması için banyodan çıkarmadan kullanılan son suya parfümsüz banyo yağı eklenebilir.

Banyo sonrası bebeğin cildi kuru değilse ayrıca cilt bakımı gerekmez. Cilt kuru ise ince bir tabaka şeklinde iyice yayarak bakım kremleri kullanılmasının sakıncası yoktur.

Bu amaçla bir katman oluşturup su kaybını önleyen yumuşatıcı veya su vererek cildi nemli tutan nemlendirici bir krem kullanılabilir.

  • Bu amaçla kullanılan en uygun preparatlar vazelin esaslı nemlendirici ve yumuşatıcılardır.
  • Yağlı pomatlar (merhemler) ve yağlar, özellikle kalın bir tabaka şeklinde sürülürse cilt gözeneklerini tıkayıp terlemeyi önleyeceği ve isiliğe neden olacağı için kullanılmamalıdır.

Yenidoğan cildinden kimyasal maddelerin kolaylıkla emilebildiğini de unutmamak gerekir .

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Doktor Emre KARAYEL

Ekim ayı

Ekim Ayı Şampiyonları    Sebzeler Mantar, Ispanak, Lahana, Kıvırcık, Kırmızı Turp, Havuç, Salatalık, Yeşil Biber, Patlıcan, Domates, Kırmızı Biber, Yer elması, Bamya, Pırasa, Karnabahar, Pazı
Meyveler Nar, Üzüm, İncir, Kızılcık, Mandalina, Ceviz, Fındık, Kestane, Armut, Elma, Greyfurt, Portakal, Muz

Bamya

Börülceyi takiben artık tükenmekte tıpkı domates ile karpuz, kavun gibi.

Mandalina kendini göstermeye başlamış kızılcık olgunluğun tam zirvesine ulaşmıştır.

En pratik bilgilerden, yer elmasının çıkışı elmanın dalında olgunlaştığının habercisi gibidir.

Yer elması

Çoğu çocuğun bakarak tadını hiç merak etmediği bir değer.

  • Elma gibi çiğ olarak yenilebileceği gibi zeytinyağlı yemek olarak tüketilebilir
  • Çiğ olarak 100 gramı yaklaşık 60 kaloridir
  • İnanılmaz olarak folik asit, potasyum, demir ve lif içeriği yüksek, ve geçiş mevsiminde olmamızla birlikte bağışıklık güçlendirici etkileri vardır

Karnabahar

C vitamini, folik asit, potasyum minerali ve lif içeriği yüksek bir sebzedir.

  • Özellikle obezite veya kilo fazlalığı olan hastalarım gibi, tüm yaş çocuk yaş grupları, kalorisi oldukça düşük olan bu sebzeyi kilo kontrolü sağlamak isteyen çocuklar için sağlıklı pişirme yöntemleri uygulayarak sıkça kullanabiliriz
  • 200 gramı sadece 50 kaloridir ve çocukları tok hissettirme konusunda oldukça başarılıdır

Beyaz lahana

Yüksek oranda folat, C ve K vitamini; demir, potasyum, magnezyum mineralleri içerir.

  • Antioksidan içeriği sayesinde ileriki yaşam için kolon, meme ve prostat kanserlerinin oluşumunu engellemede yardımcılardan
  • Özelikle büyüme çağında bazı hastalıklar sonucu, beyin hasarı oluşmasını önler ve bellek bozulmalarında koruyucu özelliğe sahiptir
  • Karnabahar gibi düşük kalorilidir
  • Bu mevsimde tazecikken salatalarda kullanıp, üzerine nar taneleri ekleyerek çocuklar için çekici menüler ve leziz tatlar yakalayabilirsiniz

Biliyorum tezgahlarda hep var olan ürünler;

  • Salatalık
  • Yeşil biber
  • Kabak
  • Patlıcan için mevsim sonu geldi ve artık doğal mevsim ürünü bunlar değiller

İncir, kızılcık, fındık ve ceviz için de taze dönem bitiyor. Bundan sonra kuruların tüketim dönemi başlayacaktır.

Önce mandalina ardından da portakal ve greyfurt yavaştan tezgahlarda kendini göstermeye başlıyor bu ayın sonuna doğru.

Benim en sevdiğim ürünler bunlar;

  • Bu dönemde mevsim sebze ve meyvelerinin içeriği tamda kışa bağışıklığı güçlendirerek girmek için çocuklar için doğada yetişen inanılmaz içerikli, Çocuk doktoru ve Anne-Babaların kurtarıcıları kesinlikle
  • Benim bir yardımcımda; öksürük düşmanı ayvanın tam olgunlaşmasına çok az zaman var.    

bursa çocuk doktorubursa çocuk hastalıklarıçocuk doktoru bursaÇocuk Doktoru Emre Karayelçocuklarda alerjiÇocuklarda alerji bursa

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Günümüz Alerjisi ve güncel yaklaşımlar

Alerji kavramı 1906 yılında Viyanalı çocuk hekimi ClemensvonPirquet tarafından ilk kez kullanıldı ve günümüzde tüm dünyada kullanılmaktadır.

Alerji esasen bağışıklık sisteminin bir çalışma arızası veya aşırı aktivitesidir.

Bağışıklık sisteminin görevi, yabancı proteinleri (örneğin parazitler, bakteriler veya virüsler) tespit etmek ve zararsız hale getirmektir.

Bunu vücut yabancı maddeye karşı spesifik bir madde, antikor, üreterek başarır (bu madde alerjide immünoglobulin E adlı antikorlardır).

Bu antikorlar yabancı proteinle vücudun bir takım direnç hücreleri arasında bağlantıyı oluşturarak direnç hücresini aktive eder ve yabancı maddelerin vücuttan atılmasını sağlar.

  • Alerji hastaları bu antikorlardan çok sayıda imal ediyor, bu da aşırı reaksiyona yol açıyor.
  • Antikorlar belirli bir proteinle bir veya birkaç kez temastan sonra oluşur.

Alerjik reaksiyonlar ilgili maddeyle/proteinle tekrarlanan temastan hemen sonra meydana gelirse, ani bir reaksiyondan bahsedilir. Gecikmeli bir reaksiyon söz konusuysa reaksiyon birkaç saat sonra da meydana gelebilir. Alerjik bir reaksiyon kapsamında IgE ve allerjik maddenin bağlandığı hücreden çok sayıda aracı madde kana verilir; bu maddeler çeşitli alerjik semptomlara yol acar.

Alerjiler geçen on yıllar içinde ciddi bir artış gösterdi. Bunun nedenleri ise henüz aydınlanmamıştır. Fakat yaşam standardının yüksek ve hijyen koşullarının iyi olduğu ülkelerde alerjilerin arttığı kesindir.

Bağışıklık sistemi doğal düşmanlara daha az maruz kaldığı için tehlikeli veya tehlikesiz maddeleri ayırt etmeyi unutmuş ve tehlikesiz proteinlere de aşırı tepki vermeye başlamıştır.

Dünya nüfusunun yüzde 40‘dan fazla bir kısmı alerji geliştirmeye yatkındır. Bir insanın gerçekten hasta olup olmayacağı büyük oranda ebeveynlerine bağlıdır. Ebeveynlerin birisi alerjikse, çocukta alerji gelişme riski yaklaşık yüzde 30‘dur. Anne ve baba alerjikse, bu ihtimal yüzde 60‘ın üzerine çıkar.

Alerjinin uzun vadeli sonuçları küçük yaşta ve çok nadiren de ana rahminde başlayabilir. Küçük çocuklarda gözlemlenen alerjiler farklıdır;

  • Başlangıçta yani 1 ve 2 yaşında genelde yumurta proteinlerine, süte veya soyaya karşı bir gıda alerjisi söz konusu olmaktadır. Bu alerji genelde ciltte dermatit/egzama ve kaşıntı şeklinde görülür.
  • Aynı çocuklar daha ileriki yaşlarda bronşit enfeksiyonları gösterir, bu da hırıltılı bir solunuma yol açabilir. Bu çocuklar çevresel alerjen maddelere karşı aşırı duyarlıdırlar (ev tozu böcekleri, akarlar, köpekler vs.).
  • Okul çağına geldiklerinde ise bahar nezlesi geliştirirler. Şikâyetler geçici olabilir, birçok şikâyet kendiliğinden yok olur. Bazılarında ise kaşıntılı dermatit ve astım kalıcıdır. Buna alerjik seviye değişimi denir.

Uygun bir tedavi uygulanarak (immünoterapi veya alerji aşısı veya spesifikimmünoterapi (SIT) de denir) semptomlar ciddi oranda iyileştirilebilir ve hatta tamamen ortadan kaldırılabilir ve hastalığın kötüleşme riski azaltılabilir.

Bahar nezlesi önceleri bir soğuk algınlığıyla karıştırılabilir, gıda alerjisine bağlı şikâyetler bir mide bozulması şeklinde yorumlanabilir. Bu nedenle hastalar ne zaman ve nerede semptomların meydana geldiğine dikkat etmelidir. Şikâyetler haftalar boyu devam ederse, bir alerjik hastalık ihtimali göz önünde bulundurulmalı ve bunun nedeni tespit edilmelidir.

Tüm hastalıklarda olduğu gibi ne kadar erken teşhis konulursa ve tedaviye başlanırsa iyileşme şansı o kadar yüksektir.

Alerjinin teşhisi birçok kısımdan oluşur ve şu yöntemleri kapsar:

  • Hastalığın ön hikâyesindeçocuk sağlığı uzmanı hastanın şikâyetlerini tespit eder.
  • Doktor şikâyetlerin türünü ve yoğunluğunu, hangi organların etkilendiğini ve bu şikâyetlerin meydana geldiği zamanı ve yeri sorar.
  • Çocuk doktoru ayrıca ailede alerjiler olup olmadığını ve bununla ilgili bu zamana kadar neler yapıldığını sorar.

Bir alerji şüphesi varsa, o zaman teşhis amacıyla bir cilt testi (sürtme veya iğne testi) yapılır.

  • Pozitif reaksiyon hastanın belirtmiş olduğu şikâyete uyuyorsa o zaman bir alerji söz konusudur. Hastanın şikâyet göstermediği pozitif bir reaksiyon ise alerji değildir, sadece bir duyarlılık belirtisidir.

Moleküler alerji teşhisi Alerjide en yeni teşhis seçenekleri arasında ISAC testi yer almaktadır. Bu test alerji tarama testi de denmektedir.

  • Bu yöntemle 100 den fazla ana alerjen maddeyi aynı anda tespit etmek mümkündür. Bu testte çok az miktarda kana ihtiyaç olduğu için çocuklarda uygulanmak için de idealdir.
  • Özellikle alerjiye neden olan maddeyi tespit etmenin tıpkı samanlıkta iğne aramaya benzediği hastalarda moleküler alerji teşhisi mantıklıdır. Ancak bu test her durumda kanda normal IgE arama testini tam olarak takviye etmez. Her ne kadar arada sırada alerjiden kaynaklanmayan anafilaktik reaksiyonlar (şok ve benzer…) meydana gelse de normal testlerle sonuç alınamadığı durumlarda bu moleküler alerji testi yararlı olabilir.

Alerjen maddeler/proteinler nedeniyle zamanla alerjik astım gelişebilir. Alerjen maddeler biyolojik menşeli çeşitli proteinler olabilir; örneğin polen, böcek zehirleri veya ev tozu böceğinin bileşenleri.

İlgili alerjen maddeyle sıkça temastansonra vücut bu proteinlere karşı, IgE antikorları imal eder; bunlar tam olarak bu alerjen maddeyi hedef almaktadır. Temas devam ettiğinde alerjen madde, belirli bağışıklık hücrelerinde oturan IgE antikorlarına bağlanır.

  • Alerjen maddeyle antikorlar arasındaki reaksiyon neticesinde ana hücreden özellikle histamin gibi maddeler salınır; bu da alerjen maddeyle temasın olduğu yerde bir iltihaba neden olur.
  • Aynı zamanda vücudun uzak noktalarında da reaksiyonlar görülebilir.

Polen veya çiçek tozu en yaygın alerjen madde kaynaklarıdır. Hastaların yaklaşık % 20-25‘i bir polen alerjisindenmüzdaripdir. Alerjiye neden olan en önemli polenler;

  • Kayın ağacı
  • Gürgen ağacı
  • Fındık ağacı
  • Otlardan, çavdardan, misk otundan ve ambrosia gibi otlardan gelmektedir.

Bunlar kuru havada rüzgârın etkisiyle yüzlerce kilometre uzağa taşınabilir. Hapşırmanın ve göz yanmasının yanı sıra sinüslerde, kulaklarda, ağızda, boğazda veya ciltte de şikâyetler söz konusu olabilir. Bunun yanında genel bir hastalanma hissi, baş ağrısı, yoğunlaşma sorunları ve sosyal hayatta ciddi kısıtlamalar söz konusu olabilir.

  • Tedavi edilmediği takdirde bu şikâyetler kötüleşebilir veya başka polenlere ya da gıdalara karşı alerjiler gelişebilir; bunun neticesinde hayat kalitesi daha da kısıtlanır.

Ev tozu böcekleri kapalı mekânlarda alerjiye neden olan en önemli alerjenlerdir. Her evde bulunurlar, fakat bu durum evin temiz olmadığını göstermez!

  • İsminden de anlaşılacağı gibi ev tozu böcekleri ev tozunda yaşarlar ve insanların cilt döküntüleriyle ve diğer organik maddelerle beslenirler.
  • Nem oranı % 75-80 olduğunda ideal yaşama şartlarına sahipler. Bu böcekleri yataklarda, oyuncak hayvanlarda
  • Minderli mobilyalarda ve halılarda bulmak mümkündür.
  • Alerjen maddenin kendisi böceğin dışkısında ve ölmüş böceklerin kitin zırhında bulunur.
  • Özellikle sonbahar ve kış aylarında, yani ısınma döneminde ve özellikle sabah uyanırken şikâyetler yoğunlaşır.
  • Bir ev tozu böceği alerjisi tüm yıl devam eden nezleye, göz nezlesine ve alerjik astıma neden olabilir

Hayvan alerjenleri; en sık kedilere ve köpeklere ve sonrasında kemirgenlere karşı (fareler, sıçanlar, tavşanlar, hamsterler) ve at ve ineklere karşı alerjiler görülür. Nadir de olsa ev kuşları da alerjilere neden olur.

  • Alerjen maddeler genelde hayvanların cilt ve tükürükbezlerinden salgılanır ve kıllarında ve pullarında tutunur. Bunlar evdeki toza karışır veya kıyafetle taşınır.
  • Kedilerin alerjiye neden olan maddelerine kıyasla köpek kıllarının alerjen maddeleri daha az bir duyarlılık potansiyeline sahiptir; köpekteki alerjen madde ayrıca odadaki havada kendininki kadar fazla kalmaz.
  • Kemirgenlere karşı alerjisi olan insanlar genelde idrardaki veya dışkıdaki proteinlere reaksiyon verir. Bir hayvan alerjisinin şikâyetleri çok şiddetli ve hızlı olabilir. Reaksiyonlar nezle, yaşaran gözler, hapşırma, öksürme, ciltte kaşınma ve nefes darlığı şeklinde gelişebilir.

Küf mantarları her yerde karşımıza çıkar. Küf mantarları çoğalmak için gözle görülmeyen sporlar oluşturur. Bu sporlar yüksek konsantrasyonda havada olabilir, solunabilir ve alerjik reaksiyonlara neden olabilir.

  • Orta Avrupa‘da alerjiye neden olan çeşitli küf mantarı türleri vardır, örneğin alternaria, aspergillus ve kladosporium. Küf mantarları sıcak ve nemli olan her yerde büyür. Nemli odaları severler ve bozulan bitki parçacıklarıyla (örn. çiçek vazolarında veya kirli buzdolaplarında) beslenirler.
  • Dolapların, ahşap kaplamaların ve duvar kâğıtlarının ardında, iyi havalandırılamayan, nemli odalarda, banyolarda ve bodrumlarda büyürler.
  • Özellikle nemli mevsimlerde sporlarını büyük miktarlarda yayarlar. Küf mantarına alerjisi olanlarda açık havada genelde samanla, yemle, otla, kuru toprakla, dökülmüş yapraklarla temas sonrasında şikâyetler görülür.
  • Gıda alerjeni bakımından küf mantarları pek önemli bir role sahip değildir. Gıdalar bozulduğunda da küf mantarları oluşabilir
  • Alerjinin kendisi dönemsel veya tüm yıl boyunca görülebilir.
  • Alerjen maddeyi taşıyan sporlar havayla solunursa veya gözlerle temas ederse göz nezlesine, nezleye, hapşırma nöbetlerine veya nefes darlığına yol açarlar. Bunun en iyi tedavisi evi, nemli odayi yenilemek ve mantardan arındırmaktır, aksi takdirde bir küf mantarı alerjisi astıma dönüşebilir.

Gıdalara karşı gerçek alerjiler nadir rastlanır ve çocukların yaklaşık yüzde beşi ile sekizinde görülür. Doğru teşhis çocuk uzmanı doktor tarafından yapılmalıdır.

Alerjiye en sık neden olan gıdalar;

  • Süt ve tavuk proteinleri
  • Balık
  • Kabuklu yemişler
  • Çeşitli meyve türleridir.
  • Belirli otlar, baharatlar ve bazı deniz mahsulleri de alerjik reaksiyona neden olabilir.

Polenlere karşı alerjisi olanlar bazı polen ve gıda alerjenlerinin moleküler temel benzerliklerinden dolayı polen benzeri bitkisel gıda alerjenlerine oldukça duyarlıdır (çapraz reaksiyonlar).

Bir gıda alerjisi sindirim organlarıyla sınırlı olabilir;

  • En çok ağızda, boğazda, dilde ve dudakta kaşınma ve baloncuklara neden olur.
  • Dudaklar, ağız veya boyun bölgesi de şişebilir, kaşınabilir, matlık duygusu meydana gelebilir.
  • Nezle, göz yanması, cilt dökmesi veya nefes darlığı da görülebilir. Nadiren de olsa tehlikeli alerjik şok meydana gelebilir.

Böcek zehirleri; Eşek arısına kıyasla arılar ve yaban arıları daha fazla alerjiye neden olur. Böcek zehiri alerjisinde iki tip reaksiyon olabilir:

  • Zehrin kendisi ciltte ağrılı, kaşıntılı ve şişmeli yerel bir reaksiyona neden olur. Böcek zehrine alerjisi bulunanlarda ayrıca şiddetli genel reaksiyonlar gözlemek de mümkündür.
  • Solunum şikâyetlerinin veya kaşıntılı cilt dökmelerinin yanında yüzde şişmeler veya tüm vücutta kaşıntı olması mümkündür.
  • En tehlikelisi anafilaktik şoktur. İlk belirtileri avuç içlerinde ve ayak tabanlarında kaşıntı/ yanma, ani tansiyon düşüşü ve bilinç kaybıdır. Derhal bir çocuk doktoruna bilgi verilmelidir!
  • Bir böcek sokmasından sonra bir alerjik reaksiyon belirtisi görülmüşse, sonraki sokulmada şok geçirme riski artabilir. Bu kişiler yanlarında her zaman bir acil durum seti bulundurmalı ve bunu nasıl kullanacaklarını bilmelidir.

Lateks esasen kauçuk ağacından elde edilen farklı kauçuk mamullerini (örneğin eldiven, balon, emzik, araba lastiği vs. gibi) imal etmeye yarayan sütümsü bir sıvıdır. Lateks ayrıca contalarda, lastik körüklerde, bantlarda, botlarda, spor ayakkabılarda, yapıştırıcı bantlarda, havalı döşeklerde, silgilerde, kumaşlarda vs. bulunabilir.

Bir lateks alerjisi geliştirme riski, tıbbi sektörde veya kan alma, damar yolu tespit materyalleri kullanılanlarda daha yüksektir.

  • Özellikle tıbbi alanda kullanılan pudralı lateks eldivenlerde alerjen maddeler eldivenler giyilirken havaya karışır ve solunur. Gözlerin yaşarması, burun akması, öksürük ve nefes darlığı meydana gelebilir.
  • Bir çapraz reaksiyon, bağışıklık sisteminin içerik proteinleri tıpkı polenlere benzeyen ve dolayısıyla bağışıklık sistemi tarafından polen alerjenleri ile karıştırılan belirli bitkisel gıdalara verdiği tepkidir. Örneğin kayın ağacına alerjiniz varsa elmalara da aşırı reaksiyon gösterebilirsiniz. Bunun yanında armut, şeftali, nektarin, kiraz, erik, fındık, ceviz, badem, böğürtlen, çilek, havuç, pırasa ve kiviye de aşırı reaksiyon olması mümkündür.
  • Polen veya başka inhale edilen alerjen maddeler (ev tozu böcekleri, hayvan kılları, böcek tozları) ne kadar uzun süredir varsa çapraz reaksiyonlar o kadar sık görülür.
  • Çapraz alerjen maddelere olan alerjik semptomlar genelde esas ana alerjiye olan tepkilerden daha hafif seyreder. Ağız ve boyun bölgesinde geniz kaşıntısı veya dil uyuşması gibi hafif belirtiler görülebilir ve oral alerji sendromu olarak tanımlanır.

Çocuklarda bir alerji geliştirme riski özellikle genetik faktörler tarafından belirlenmektedir.

  • Ne kadar fazla sayıda aile üyesinde alerjik hastalıklar varsa çocukların da aynı alerjiyi geliştirme ihtimali o kadar yüksektir.
  • Her iki ebeveyn bir alerjiye sahipse çocukların % 50 ile 80‘i alerji olabilir, tek bir ebeveyn alerjiye sahipse bu oran %20 ila 40 arasındadır.

Alerjileri önlemede şu hususlara dikkat edilmesinde fayda vardır:

  • Çocuğu en az 4-6 ay boyunca emzirin
  • İlave gıda takviyesi yapmayı geciktirmeyin (4-6 ay sonra)
  •  Çocuğu sigara dumanına maruzbırakmayın
  • Evde dumansız bir ortam olmasına dikkat edin
  •  Gebelik ve emzirme döneminde balıktan kaçınmayın
  • Riskli çocuklarda (yani ebeveynlerin en az birisi alerji hastası ise) evde kedi barındırmayın
  • Aşırı kilolardan kaçının
  • Bebeklik ve çocukluk döneminde güncel aşı tavsiyesine göre tüm aşıları yaptırın
  • Düzenli havalandırma yaparak nemli odalar ve dolayısıyla küf mantarı oluşumu önlenmelidir
  • Sezaryenle yapılan doğumlar çocukta alerji riskini artırır, mümkünse normal doğumu tercih edin
  • Probiyotik gıdaların alerji önleyici etkisi henüz tartışmada, bazı tibbi araştırma ve yayınlarda kaşıntılı dermatit-egzama-ürtiker için faydası tespit edilebildi.
  • İç ve dış mekanlarda havadaki zararlı maddelerden çocukları koruyun

Ebeveynler şayet çocuklarında, bir alerjik reaksiyonu andıran belirtiler gözlerse, çocuklarını uzman bir çocuk hekime götürmelidir. Bir alerji şüphesi tespit edilirse çocuk için muhtemel tedavi seçenekleri doktorla görüşmelidir

Tedavi edilmeyen bir alerji artabilir ve bir astıma dönüşebilir!

Bir hasta sadece senede iki ya da üç hafta etkili olan tek bir alerjen maddeye hafif bir tepki veriyorsa, o zaman bir semptomatik ilaç kullanması tavsiye edilir.

Belirtiler hastanın genel sağlık durumunu ciddi biçimde etkiliyorsa, bu tedavi arttırılır ve semptomatik tedavi yeterince fayda etmiyorsa veya etkili olmazsa;

  • İmmunoterapi seçeneğine başvurulur.
  • Antihistamin/anti alerji ilaçları ve/veya kortizonlar bir alerjinin semptomlarını azaltan fakat nedenini tedavi etmeyen ilaçlardır. İmmünoterapi veya spesifikimmünoterapi (SIT) alerjik hastalığın nedeniyle mücadele eden en etkili tedavi şeklidir.

Çocuk Doktoru

Emre Karayel