Yazılar

Hepatit E Hakkında

Nedir?

Hepatit E virüsünün neden olduğu karaciğer hücresinin hasarına ve tahribine yol açan iltihabi karaciğer hastalığıdır. Hastalığın etkeni Hepatit E virüsüdür.

Nasıl Bulaşır?

Hepatit E virüsü dışkının bulaştığı yiyecek, içecekler ve kirli ellerle virüsün ağızdan alınması ile bulaşır. Genellikle kirli sularla yayılır, ancak, pişmemiş veya az pişmiş hayvansal ürünlerin yenilmesiyle de (domuz, yaban domuzu, geyik gibi enfekte hayvanların ürünleriyle, çiğ veya az pişmiş deniz ürünleriyle) bulaşabilir. Salgınlar, suya kanalizasyon karışması sonucu ya da uygun temizlik ve arıtma koşulları sağlanamayan yerleşim yerlerinde kirlenmiş su ile gerçekleşir. Hijyenik şartların kötü olduğu ülkelerde Hepatit E taşıyıcılık oranı yüksektir.

Nadiren kan nakli yoluyla da bulaşma tanımlanmıştır.

Belirtileri Nelerdir?

Hastalığın kuluçka süresi 40 gün civarında olup, ortalama 3 ile 8 hafta arasında değişir. Bulaştırıcılık dönemi bilinmemektedir.

Belirtiler; ateş, halsizlik, iştah kaybı, bulantı kusma, ishal, karın ağrısı, koyu renkli idrar, kilo kaybı, deri ve gözlerde sarılıktır. Hastalığın kronik bir aşaması bulunmamaktadır. Genellikle genç yetişkinlerde (15-49 yaş) görülür. Özellikle çocuklarda ve erişkinlerde hastalık belirtisiz de seyredebilir.

Gebe kadınlarda görülen Hepatit E enfeksiyonu daha risklidir. Gebelerde son 3 aylık dönemde düşük, erken doğum, ciddi karaciğer yetmezliği ile ölüm riskinin artmasına sebep olabilir.

Tanısı Nasıl Konur?

Hastalığın tanısı kan örneğinden yapılan testler ile konulur.

Tedavisi Nasıldır?

Özgül bir tedavisi bulunmamaktadır ancak hastanın yakınmalarını hafifletmek için çeşitli tedaviler uygulanabilir.

Hastalık belirtisi gösteren kişiler en kısa zamanda hekime başvurmaları gerekmektedir.

Korunma Yolları Nelerdir?

Hastalığı önlemek için bir aşı ve ilaç yoktur.

Hastalıktan korunma, ellerin sık sık yıkanması, virüsün bulaşmış olma olasılığının bulunduğu besinlerin pişirilmesi, suların kaynatılması gibi genel hijyen kurallarına uyulmasını içerir. Hijyen kurallarına uyulması bulaşma riskini azaltmakla beraber tamamen engelleyemez. Çevresel şartların düzenlenmesi ve toplumsal bilinç düzeyinin yükseltilmesi gerekir. Özellikle yemek yemeden önce, tuvaletten önce ve sonra, su ve sabun ile eller yıkanmalıdır. Temiz olduğundan ve iyice piştiğinden emin olunan yiyecekler tüketilmelidir. Zorunlu hallerde su en az 10 dakika kaynatılarak kullanılmalıdır. Klor kullanma talimatına uygun şekilde mutlaka sular dezenfekte edilmelidir.

Kimler Riskli Gruptadır?

Kronik karaciğer hastalığı olanlar, kronik HBV/HCV hastaları, HIV/AIDS hastaları, pıhtılaşma bozukluğu olanlar, organ ve kemik iliği nakli adayları ve alıcıları, eşcinsel/biseksüel erkekler, kanalizasyon işçileri, sağlık kurumlarında alt bakımı hizmeti verilen servislerde çalışan personeller, fekal (dışkı) materyal ile çalışan laboratuvar çalışanları daha fazla risk altındadır.

Dr. Emre Karayel

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

COVİD-19’a bağlı MIS-C (Çok Sistemli İnflamatuar Sendrom)

Çocuklarda ve ergenlerde tanınan bir dizi Covid-19 ilişkili semptom için yeni bir isim tanımlanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü ve ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri bu hastalığa Çocuklarda Çok Sistemli İnflamatuar Sendrom veya “MIS-C” adını vermiştir.

MIS-C semptomları arasında deri döküntüleri, ayak parmaklarında ve parmaklarda kızarma, nefes darlığı, ateş, ishal kas ağrıları ve yorgunluk sayılabilir. Semptomlar düzenli olarak hastalığın seyrinde ortaya çıkar.

İlk enfeksiyonu takiben sadece hafif semptomları olan ve daha sonra tamamen iyileşme gösteren genç insanlar, birkaç hafta sonra bazen MIS-C semptomlarını yaşarlar. Kalp yetmezliği gibi hayatı tehdit eden semptomlar ani ve beklenmedik bir başlangıca sahip olabilir ve acil yaşam desteği gerektirir.

Başlangıçta, altta yatan ciddi hastalıkları olanlar hariç, küçük çocukların büyük ölçüde etkilenmediği veya SARS-CoV-2 enfeksiyonundan sonra sadece hafif semptomlar yaşadıkları düşünülmüştür. Bu tablo, çocuklarda ve ergenlerde geç başlayan hayatı tehdit eden hastalığın gerçekleşmesiyle hızla değişmektedir. MIS-C’nin hala enfeksiyonun nadir bir sonucu olduğuna inanılmaktadır. Bu, gençlerde çocuklarda hastalığın uzun vadeli etkileri hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğumuz için durum böyle olabilir veya olmayabilir.

‘Multisystem’ terimi, vücuttaki birçok organın dahil olabileceğini kabul eder. Etkilenen organ sistemleri kişiden kişiye değişir. Tek bir kişide sadece bir veya daha fazla organ etkilenebilir. Etkilenen organlar arasında kalp, böbrek, akciğer, deri, kan, kan damarlarının yanı sıra gastrointestinal ve sinir sistemleri bulunur.

İnflamatuar adı, birçoğunun altta yatan bir neden olduğuna, organların ve spesifik dokuların iltihaplanmasına yol açtığını yansıtır. Hastalığın bir özelliği, kandaki genel inflamasyon belirteçlerinin yükselmesidir. Kırmızı ayak parmakları ve parmaklar da kan damarlarının iltihaplanmasını yansıtabilir.

Sendrom, nedeni kesin olarak bilinmeyen çeşitli belirti ve semptomları tanımlamak için kullanılan bir kelimedir. Sendrom terimi aslında tam uymamaktadır. Çünkü birincil neden Covid-19’a neden olan SARS-CoV-2 enfeksiyonudur.

MIS-C deki “C”, çocuk anlamına gelir. Semptomların toplanması çoğunlukla genç ve 15 yaş ve altındaki ergenlerde gözlenmiştir. 30 yaşına kadar genç yetişkinlerde benzer bir dizi geç başlangıçlı semptomlar gözlenmiştir.

 

Yetişkinlerin ilk iyileşmeyi geçtikten haftalarca Covid ile ilişkili semptomları yaşamaya devam etmesi nadir değildir. Ateş ve hatta sürekli virüs tespiti de dahil olmak üzere karmaşık bir dizi semptomla nüksetme kaydedilmiştir.

Okul çağındaki çocukların ve ergenlerin de ciddi ve yaşamı tehdit edici sonuçlara maruz kalabileceklerinin farkına varılması, bazılarının yeni enfeksiyonlar devam ederse bazılarının yaz kampları açma ve okulları yeniden açma bilgeliğini yeniden değerlendirmesine neden olmaktadır.

 

Salgın bir yıldan daha az bir zamandır sürmesine rağmen, hem kısa hem de uzun vadede basit bir pnömoniden çok daha karmaşık olduğunu öğrenmeye başlıyoruz. Herhangi bir yaşta enfeksiyonun bir vücut üzerindeki tam etkisini henüz anlamadık.

 

Çocukları Etkileyen Nadir, COVID-İlişkili İnflamatuar Hastalık

 

Yeni koronavirüs hala çok az sayıda çocuğu etkiliyor, ancak yeni raporlar ABD ve Avrupa’nın bazı bölümlerindeki bazı pediatrik vakalarda ciddi semptomları açıklıyor.

 

Çocuklar çoğunlukla ciddi COVID-19 komplikasyonlarından kurtulmuş gibi görünmektedir. Ancak şimdi, yeni raporlar, yeni koronavirüs ile bağlantılı nadir ve potansiyel olarak ölümcül bir inflamatuar hastalığın az sayıda çocuğu etkilediğini göstermektedir.

Pediatrik çok sistemli inflamatuarsendrom (PMIS) adı verilen vakalar, ABD ve Avrupa’nın bazı bölgelerinde bildirilmiştir ve bazı çocuklar organ yetmezliği yaşamaktadır. New York’ta en az üç ölüm bildirildi.

Uzmanlar, PMIS’li çocuklarda virüsün bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesini ve vücutta yaygın inflamasyona neden olabileceğinden şüpheleniyor.

Semptomlar

  • Dört veya daha fazla gün süren yüksek ateş
  • Döküntü, çok kırmızı gözler, karın ağrısı ve ellerde veya ayaklarda cilt soyulmasını içerir.
  • Durum, benzer belirti ve semptomlara sahip olan ve ciddi formlarda kalp hasarına neden olabilecek kan damarlarının genişlemesine yol açabilen Kawasaki hastalığı adı verilen nadir bir çocukluk hastalığına benzemektedir.

 

Hastalık, genellikle beş yaşın altındaki çocuklarda görülen çocukluk hastalığına benzerliği nedeniyle “Kawasaki benzeri” olarak tanımlanmıştır.

Ancak erken tedavi genellikle ciddi kalp problemlerini önler ve çoğu çocuk Kawasaki hastalığından uzun süreli sağlık sorunları yaşamaz. Uzmanlar bu vakalarla ilgili, “Bu durum çok nadirdir” diye ekliyor.

 

COVID-19, çok az sayıda çocuğu etkiliyor ve daha azı ciddi bir şekilde hastalanıyor veya bu inflamatuarsendromu yaşıyor. Ebeveynler bunu ciddiye almalı ve eğer çocukları bu semptomlardan herhangi birini gösteriyorsa hemen bakım almalıdır.

 

COVID-19 çocuklarda ne kadar yaygındır?

 

Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerine göre, ABD’de onaylanmış COVID-19 vakalarının sadece % 2’si 18 yaşın altındaki insanlar arasındadır.

Kontrol Merkezi uzmanları, düşük sayının çocukların virüse karşı daha dirençli olması veya hastalanmamaları nedeniyle belirsiz olduğu anlamına geliyor. Yaygın testler yapılmazsa, uzmanlar kaç çocuğun daha etkilendiğini de doğrulayamazlar.

COVID-19 çocukları nasıl etkiler?

 

Virüsün çocuklarda nasıl davrandığı konusunda yaşlı hastalara kıyasla farklılıkları açıklamaya devam ediyor. Grip gibi yaygın solunum yolu virüsleri söz konusu olduğunda, çok genç (ve çok yaşlı) daha ciddi şekilde etkilenme eğilimindedir. Ama SARS-CoV-2’de durum böyle değil.

Şimdiye kadar yapılan küçük çalışmalar, çocukların yaklaşık% 90’ının hafif ila orta şiddette semptomlar yaşadığını veya hiç semptom göstermediğini göstermektedir.

Uzmanlar, “Genel olarak, sağlıklı çocuklar bu hastalık ile yetişkinlerden çok daha iyi görünüyor” diyor.

 

COVID-19 Sırasında Tıbbi Bakım Almak

 

Gelişmekte olan bir bağışıklık sistemi: Bağışıklık sistemi aşırı tepki verdiğinde virüs ciddi hastalığa neden olur, bu da akciğerlerde ve vücutta iltihaplanmaya neden olur.

Çocukların bağışıklık sistemleri hala “öğreniyor” oldukları için, virüse karşı agresif tepki göstermeleri daha az olasıdır.

 

Koronavirüsmaruziyeti

 

COVID-19 öncesi koronavirüsler yıllardır bulunmaktadır ve sıklıkla çocuklar arasında dolaşmaktadır. Son zamanlarda başka tipte bir koronavirüs ile hasta olan çocukların çapraz koruma sağlayan antikorları olabilir. Tekrarlanan viralmaruziyet, çocuğun bağışıklık sistemini virüsle savaşmaya daha iyi hazırlayabilir.

 

Anjiyotensin dönüştürücü enzim 2 (ACE2) reseptörü

 

Uzmanlar, koronavirüsün ACE2 adı verilen bir anahtar reseptöre bağlanarak hücrelere girebileceğine inanmaktadır. Bazı çalışmalar, çocuklarda bu reseptörün potansiyel olarak daha az olduğunu göstermiştir.

 

Çocuklar COVID-19 için ne sıklıkla hastaneye yatırılır?

Yatış gerektiren pediatrik COVID-19 vakalarının% 7-21’sini ve YBÜ bakımına ihtiyaç duyan% 1-2’sini bulmuştur.

Pediatrik yoğun bakım ünitelerine kabul edilen çocukların çoğunda mevcut bilgilere göre kanser, obezite veya diyabet gibi altta yatan başka bir sağlık problemleri vardı.

Bu yeni durum “Kawasaki benzeri” olarak tanımlandı. Kawasaki hastalığı nedir?

Kawasaki hastalığı erken çocukluk döneminde daha önce herhangi bir belirti göstermeden ortaya çıkan edinilmiş bir kalp rahatsızlığıdır. Hastalık, ABD’de beş yaşın altındaki 100.000 çocuktan dokuz ila 19’unu etkileyen nadirdir. Japonya’da ve Asyalı-Amerikan popülasyonları arasında daha sık teşhis edilir.

Vücuttaki kan damarlarının duvarlarında şişmeye neden olur. En ciddi risk, kalbe kan ve besin maddeleri sağlayan ve organ yetmezliğine yol açabilen koroner arterlerin iltihaplanmasını içerir.

COVID bağlamının dışında bile Kawasaki hastalığının etrafında pek çok bilinmeyen vardır. Kawasaki için hastalık süreci tam olarak anlaşılamamıştır, ancak genetik veya çevresel faktörlerle birlikte bir virüs veya enfeksiyon tarafından tetiklenebileceği teorileri vardır.

Ebeveynler ve sağlayıcılar hangi işaretleri aramalıdır?

  • Semptomlar uzun süreli ateş (dört veya daha fazla gün)
  • Çok kırmızı gözler
  • Vücuda yayılan döküntü
  • Avuç içlerinde ve ayak tabanlarında kızarma veya soyulma, karın ağrısı, kusma veya ishal

Nasıl tedavi edilir?

Kawasaki hastalığının standart tedavisi, kan donörlerinden alınan antikorların bir karışımı olan intravenözimmünoglobulini içerir. Aspirin ve kan incelticiler, inflamatuar süreç meydana geldikten sonra koroner arter problemleri riskini de azaltabilir.

Aynı stratejiler benzer semptomlar yaşayan çocuklar için de kullanılmaktadır.

Erken ve uygun tıbbi bakım ile Kawasaki hastalığı tedavi edilebilir ve çoğu çocuk ciddi problemler olmadan iyileşir. Ama onu erken tanımlamamız şart. COVID-19 ile ilgili bu yeni inflamatuar durum için de aynı yaklaşımı düşünmeliyiz.

Kawasaki hastalığını benzer semptomlara neden olan diğer çocukluk hastalıklarından ayırt etmek zor olabilir. Kesin kan testleri yoktur, ancak belirtileri açıklamaya uyan çocuklar vücuttaki iltihap belirtileri açısından izlenmelidir.

 

Konjenital kalp hastalığı olanlar gibi bazı çocuklar daha yüksek risk altında mıdır?

 

Altta yatan bir sağlık durumu veya immün yetmezliği olan çocuklar – kemoterapi görmüş olanlar gibi – genellikle COVID-19’dan kaynaklanan ciddi hastalık riski daha yüksektir.

Ancak şu ana kadar uzmanlar, görünüşte sağlıklı görünen az sayıda çocukta virüsün PMIS’yi nasıl veya neden tetikleyebileceği hakkında çok az bilgi olduğunu söylüyor.

Bununla birlikte, en ağır risk kalp yetmezliği olduğundan, konjenital kalp hastalığı olan çocukların ailelerinin ilgili semptomlar için ekstra uyanık olması gerektiğini söylüyor.

Durumun en ciddi komplikasyonukardiyovasküler çöküş gibi görünüyor diyor.

Kronik rahatsızlığı olan herhangi bir pediyatrik hasta, edinilmiş herhangi bir enfeksiyon için daha fazla risk altındadır.

 

Ebeveynler ve sağlayıcılar çocukları sağlıklı tutmak için ne yapmalıdır?

 

  • Ebeveynlerin uygun el yıkamayı (ılık su ve sabun kullanarak en az 20 saniye) dahil olmak üzere yüzünüze, burnunuza, gözlerinize veya ağzınıza dokunmamalarını
  • Sosyal mesafeleri korumalarını, gerekmedikçe dışarıya çıkmayı engellemeleri gerekmektedir
  • CDC (CentersforDisease Control andPrevention) , market gibi bir yere gitmek zorunda kalırlarsa topluluk üyelerinin maskeleri kesinlikle takmasını tavsiye etti
  • Buna ek olarak, Rutin çocuk sağlığı bakımı COVID’den gerçekten etkilendi.

Çocuğunuzun hiçbir sağlık ihtiyacını atlamadan, her semptomu ve günü gelmiş kontrolü eksiksiz takip etmeye devam edin.  Gösterilen vakaların sıklığı düşük görünmekle birlikte devamlı araştırmaya muhtaç olduğunu da belirtmek gerekir. Bu gibi durumlarda bize düşen, paniğe kapılmadan gerekli önlemleri ve hızlı aksiyonları alabilmektir. Sevdiklerinizin sağlığını,  bilim ve araştırmalar ışığında atacağınız adımlarla kontrol etmek elinizde!

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Doktor Emre Karayel

 

Uyuz Hastalığı Nedir?

Uyuz Hastalığı Nedir, Coronapandemisinde neden sıklığı neden arttı?

Uyuz hastalığı, bilimsel adı sarcoptesscabiei olan mikroskopik sekiz bacaklı akarların sebep olduğu bir enfestasyondur. Bu hastalıkta uyuz böceklerinin dişileri derinin dış tabakalarına yumurtalarını bırakır.

Akarların deriye yumurtalarını bırakması, deride bir alerjik tepkimeye, ağır kaşıntıya ve döküntüye neden olur.

Uyuz Hastalığı Nasıl Bulaşır?

Uyuz hastalığı tipik olarak, akarların bir kişiden diğerine geçmeleri için yeterince uzun süren ciltten cilde temas yoluyla yayılır. Yatak takımları veya havlular gibi paylaşılan kişisel eşyalar üzerinden de yayılabilir.

Ailenin bireyleri ve cinsel partnerler arasında da kolayca yayılabilir.

Normal bir el sıkışması ya da sarılma, uyuz akarının bulaşması için uygun bir yöntem değildir.

Uyuz akarı çok yavaş sürünen bir varlıktır, zıplayamaz, uçamaz.

Uyuz hastalığı daha çok temizlik koşullarının ideal olmadığı ve insanların uzun süre boyunca birbirine yakın olduğu yerlerde görülebilir. Herkes uyuz hastalığına yakalanabilir ama, cinsel olarak aktif, birden çok partneri olan yetişkinler, hapishane mahkumları, kurumsal bakıma muhtaç insanlar, kalabalık koşullarda yaşayan insanlar ile çocukların ya da yaşlıların bakım tesislerindeki insanlar uyuz hastalığına yakalanma riski en yüksek gruplar arasındadır.

Uyuz salgınları bazen kreşlerden ya da anaokullarından yayılmaya başlayabilir. Küçük çocuklar birbirlerine sık sık dokunarak oynama eğilimindedir.

Öğlen uykusunda yastıklarını ve battaniyeleri de paylaşabilirler. Anaokuluna devam eden bir çocukta uyuz bulunursa, bunu personele bildirmek önemlidir. Semptomların ortaya çıkmamış olsa bile, çocuğun sınıf arkadaşları ve bakıcılarının da tedavi edilmesi gerekecektir.

Huzurevleri gibi uzun süreli bakım tesisleri uyuz salgınlarına yatkın olabilir. Bu tesislerde görevli bakıcılar, tesisin sakinlerine banyo ve giyinme konusunda yardımcı olduğu için, ten teması yaygındır. Bu nedenle yeni sakinlere ve personele uyuz taraması yapılması önemlidir.

En çok sorulan soru? Evcil Hayvanlardan Bulaşır mı?

Kediler ve köpekler de insanlar gibi uyuz hastalığına yakalanabilir. Ancak hayvanlarda görülen uyuz akarı türü insanlarda görülen uyuz akarı türü ile aynı değildir. Kedi ve köpek uyuz akarı insanlara geçse bile, insan derisinde üreyemez ve çoğalamaz.

Bu da akarların herhangi bir ciddi belirtiye neden olmadan ve uyuz hastalığını başlatmadan ölecekleri anlamına gelir.

Uyuz Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

Bireyler uyuz akarı ile enfekte olduğunda, cildin ilk tepkileri göstermesi dört ila altı hafta arasında bir süre alır. Bu tepkiler arasında en yaygın olanları özellikle geceleri yoğun kaşıntı, sivilce benzeri döküntülerle kızarıklıklar, kabuklarla kabarcıklar, ve sürek kaşımadan kaynaklanan yaralardır.

Hastalığın erken evrelerinde derideki döküntüler, sivilce, sivrisinek ısırığı ve diğer cilt komplikasyonları ile benzerlik gösterdiği için nedeni anlaşılamayabilir.

Uyuz hastalığını diğer türlerden ayıran sebep olduğu amansız uyuz kaşıntısıdır. Bu kaşıntı genellikle çocuklarda ve yaşlılarda çok şiddetli görülür.

Diğer ayırt edici özelliği ise deride uzun çizgiler halinde oyukların görülmesidir. Bu kabarık çizgiler ya grimsi beyaz, ya da ten rengindedir. Bu çizgiler dişi akarları tarafından cildin yüzeyinin hemen altında açılan tünellerdir.

Oluşturulan bu yuvaların içine her bir dişi uyuz böceği tarafından 10 ila 25 yumurta bırakılır.

Uyuz akarları vücudun herhangi bir yerinde yaşayabilir, ancak vücudun belirli yerlerini diğerlerine göre daha fazla tercih ederler. Bunlar arasında başta gelenler parmak araları, el bileği, dirsek veya diz kıvrımları, bel veya göbek çevresi, göğüsler veya cinsel organlar ve çok küçük çocuklar ile yaşlılarda baş, boyun, yüz, avuç içi ve tabanlardır.

Uyuz olan bireyler üzerlerinde genellikle sadece 10 ila 15 yetişkin akar taşır ve her akar yarım milimetreden daha küçüktür. Bu onları fark etmelerini çok zorlaştırır.

Çıplak gözle, derideki küçük siyah noktalar gibi görünebilirler. Mikroskop, cilt kazıma işleminden geçen akarları, yumurtaları veya dışkı maddesini tanımlayabilir.

Kabuklu Uyuz Belirtileri Nelerdir?

Aynı zamanda Norveç uyuzu olarak bilinen kabuklu uyuz, bir bireyde on binlerce akar bulunmasından kaynaklanan bir istila türüdür. Sayının çokluğu ten üzerinde akar ve yumurtalarla dolu kalın kabuklar gelişmesine neden olur.

Kabuklu uyuz, en yaygın olarak bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde, yaşlılarda ve engelli kişilerde görülür. Bu tür uyuz oldukça bulaşıcıdır ve salgınları önlemek için hızlı tedavi gerektirir. Tanı Yöntemleri nelerdir?

Uyuz tanısı kendini her ne kadar şiddetli kaşıntı yoluyla belli etse de, doğru teşhisin konulması için mutlaka bir doktor muayenesi gereklidir. Doktor tarafından uyuz akarlarının belirtileri kontrol edilir.

Çocuk Doktoru, vücutta gözlemlenen akarları dermatoskop yöntemiyle incelenir ve yine doktor tarafından gerek görülürse bölgesel kazıma yapılabilir. Dermatoskopik incelemelerle hem akar hem de yumurtaların belirlenmesinde önemli bir rol oynar.

Uyuz Hastalığı Tedavisi Nedir, Ne kadar Sürer?

Uyuz hastalığı kendiliğinden iyileşmez, çünkü uyuz akarları kendiliklerinden bulundukları vücudu terk etmezler. Hastalık sadece akarları öldüren reçeteli ilaçlarla tedavi edilebilir.

En yaygın tedavi

  • Bir krem veya losyonun boyundan aşağıya tüm vücuda uygulanması
  • Bu krem ya da losyon vücut üzerinde 8 – 14 saat bekletilir ve sonrasında yıkanılır.

Kullanılan krem ve losyonlar arasında

  • Permetrin içeren kremler
  • Sülfürik merhemler, lindan içeren losyonlar
  • Krotamiton içeren kremler ve benzilbenzonat losyonları bulunmaktadır.
  • Bazı durumlarda uyuz tedavisi için özellike büyük çocuklarda hap reçete edilebilir. Kullanılan ilaca bağlı olarak tedavi üç güne kadar sürer.

Uyuz tedavisinde kullanılan ilaçlar uyuz akarlarını ve yumurtaları hemen öldürerek etkisiz hale getirse bile, hissedilen kaşıntıyı hemen gideremezler. Bu, deride devam eden alerjik reaksiyonun sonucudur.

  • Özellikle geceleri yoğunlaşan kaşıntıyı gidermek için antihistaminik haplar ya da hidrokortizon kremleri kullanılabilir.
  • Hidrokortizon kremi uyuz uyuz döküntülerinin görünümünü değiştireceği için durumu teşhis etmeyi zorlaştırabilir.
  • Kremi sadece doktor onayıyla kullanmak gereklidir. Buna ek olarak çay ağacı yağı ve aloevera kremleri de kaşıntıyı hafifletmek için kullanılabilir. Ancak bunların da doktor kontrolünde kullanılması gereklidir.

Uyuz hastalığının yayılmasını engellemek için bir bireye uyuz teşhisi konulunca, kişiyle yakın fiziksel teması olan herkes de tedavi edilmelidir.

Aynı yatakta uyumak, el ele tutuşmak ve birlikte banyo yapmak gibi faaliyetler uyuz akarlarının bir bireyden diğerine geçişini mümkün kılar. Semptomların ortaya çıkmasının dört ila altı hafta arasında sürmesi nedeniyle hane halkının tüm üyelerinin tedavi edilmesi önerilir.

Uyuz akarları kıyafetlerin, yatak takımlarının, mobilyaların veya havluların yüzeyinde iki ila üç gün yaşayabilir. Geride bırakılmış akarların öldüğünden emin olmak için, kullanılan çarşafları ve kıyafetleri sıcak suda yıkamak ve ideal olarak sıcak bir kurutucuda kurutmak gereklidir. Yıkanamayan eşyalar yedi gün boyunca kapalı plastik bir torbada tutulmalıdır.

Emre Karayel

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

 

BEBEĞİN KENDİ KENDİNİ BESLEME YÖNTEMİ (BLW BESLENME)

Bebeğiniz 6 aylık olduğunda artık ek gıdaları başlayabilirsiniz. Ek gıdaların başlanması ve artırılması dönemi bazı aileler için oldukça kolay geçer. Ama bazı aileler için oldukça zorlu bir süreç olabilir.

Ayrıca ek gıdalarına her bebekte değişik başlama ve devam etme takvimi olabilir. Hangi gıdayı başlamalı ne kadar yemeli ne ile devam etmeli gibi farklı görüş açıları olabilir.

Hatta ülkeler arası da farklılıklar vardır. Özellikle ilk başlanan gıdalar ve devam gıdalarının sırası farklılık gösterebilir. İşte bu süreçte klasik ek gıda başlanma yöntemi dışında özellikle bebeklerin kendi kendine yemek yemesini teşvik eden ve yine özellikle püre belenmesinden farklı olan bir yöntem de BLW yöntemidir.

BLW Beslenme (bebek liderliğinde beslenme) yöntemi aslında bir tür ek gıda başlama yani tamamlayıcı beslenme şeklidir. Altı ay anne sütü almış bebeğin klasik yöntem dışında özellikle bebeğin gelişim basamaklarına uygun gıdalarla kendi kendini besleme yöntemi olarak tanımlanabilir.

BLW yönteminde anne babalar uygun gıdaları bebeğe sunar hangi gıdayı ne kadar ve ne kadar hızda yiyeceğine bebek karar verir. Ama gerek klasik yöntem ve gerekse BLW yönteminde anne babaların dikkat etmesi gereken en önemli nokta sabırlı olmak ve bebeğin verdiği işaretleri takip ederek duyarlı bir beslenme şekli oluşturmaktır.

BLW beslenmesi de tıpkı klasik yöntem gibi bebek 6 aylık olduğunda başlanan bir yöntemdir. Yani bebeğiniz 6 aylık olduğunda el göz koordinasyonu geliştiğinde oral motor fonksiyonları hazır olduğunda ek gıdaları BLW yöntemi ile başlayabilirsiniz.

BLW beslenme avantajları nelerdir?

  1. Bebeğiniz gıdaları öğrenir. Yiyeceklerin tatlarını, rengini, kokusunu, dokusunu öğrenmesini sağlar
  2. Açlık ve tokluk hisselerini anlamasını sağlar. Böylece bebekler kendi istediği kadar tüketir
  3. Sağlıklı bir yeme alışkanlığı geliştirmesini sağlar
  4. İyi bir yeme alışkanlığı geliştirdiği için obeziteyiönler
  5. Yiyecekler birbiri ile karıştırılmadığı için gıdaların tadını tek tek öğrenir.
  6. Bebekliğinde BLW ile beslenenler çocukluk çağında daha az yemek seçme davranışı gösterir.
  7. Bebekliğinde BLW ile beslenenler okul öncesi dönemde daha az tatlıya düşkün olur.
  8. Klasik yönteme göre anneler bebekleri yeme konusunda daha az ısrarcı davranır.
  9. Anneler daha kolay besin hazırlar. Püre hazırlamak ile uğraşmaz. Evde yapılanlardan uygun olanları bebeğe sunar.
  10. Annelerin üzerinde hazırladığı gıdanın bebek tarafından ne kadarının yendiği ile ilgili bir baskı olmaz. Bebeğini besleme konusunda daha az kaygıları olur.

BLW beslenmenin dezavantajları var mı?

  • BLW ile bebeğinizi beslemeye başladığınızda sabırlı olmanız gerekir. Çünkü ilk aylarda bebeğiniz gerçekten beklediğinizden çok az gıda tüketebilir
  • Aşırı titiz anneler biraz yorulabilir. Çünkü bebeğiniz hem etrafı çok kirletir ve dağıtır hem de kendisini çok kirletir. Bebeğinizi her öğün yıkamanız gerekebilir
  • Bebeğinize uygun olmayan gıdaları hazır olmadan verirseniz öğürme ve kusmaya neden olabilirsiniz
  • Bebeğiniz her öğünde bu öğürme ve kusma refleksini yaşarsa o zaman yemek zamanları onlar için mutlu bir deneyim olmaktan çıkabilir
  • Eğer birden fazla yiyeceği aynı anda sunarsanız o zaman alerjik reaksiyon açısından riskli durumlar oluşabilir.
  • Her bebeğin oral motor becerisi, el göz koordinasyonu aynı şekilde gelişmez. Bazı bebekler yiyecekleri kendi kendine yemeye 6. ayda hala hazır olmayabilir.

Annelerden en çok gelen soru: Boğulmayı Önlemek İçin Ne Yapabilirsiniz?

En korkulan konulardan biri yiyeceklerin soluk yoluna kaçmasına (aspirasyon) bağlı boğulmalar yaşanmasıdır. Boğulma riskini en aza indirmek için şunlara dikkat etmeniz gerekir.

  1. Bebeğiniz yemek yerken dik pozisyonda tutmaya çalışın
  2. Bebeğinizi yemek yerken asla yalnız bırakmayın
  3. Bebeğinizin kendi yemek yemesine müsaade edin, yakından gözleyin ve yemek yeme hızını kendisinin ayarlamasına müsaade edin.
  4. Yemeklerin bebeğinizin parmakları ve eliyle ezilebilecek kadar yumuşak olmasını sağlayın.
  5. Yuvarlak, yapışkan ve ağızda ufak parçalara yarılan gıdaları vermeyin.

Evet, şimdi başlıyoruz…!

Her öğünde bebeğiniz ile masaya birlikte oturun.

Önüne yiyecekleri koyun.

Yemesini bekleyin.

Yemese bile birlikte masaya oturmak yemek yeme alışkanlığı oluşmasını sağlar.

Yiyecekleri çok ufak parçalar olacak şekilde mama sandalyesinin tablasına koyun.

İlk başlarda tabak ve kase kullanmayın.

Yiyeceklerin her tarafa yayılmasına müsaade edin.

Ortalığın ve bebeğinizin kirlememsine aldırmayın.

Önemli olan yemek yerken mutlu olmasını ve yiyecekleri keşfetmesine müsaade edin.

Ayrıca çok fazla dökülse de bardaktan su içmeye alıştırın.

Şimdi…En başta ne verelim?

  • Avokado
  • Haşlanmış patates ve tatlı patates
  • Muz
  • Haşlanmış yeşil fasulye
  • Haşlanmış brokoli
  • Rendelenmiş veya haşlanmış havuç
  • Kıyma
  • Sardalya
  • Haşlanmış yumurta
  • Yulaf ezmesi
  • Yoğurt

Bu gıdaları uygun şekilde bebeğinizin önüne koyun.

Bebeğinizin kavrayıp ağzına götürmesini bekleyin.

Bu beslenme her bebek için uygun mu?

Evet, evet…Aslında BLW her aile için uygundur.

Eğer bebeğinizin kilo alma sorunu varsa ve bu şekilde beslenmeye uyum sağlayamadı ise bebeğinizle birlikte tekrar bu konuyu beraberce konuşmamız en iyisi.

İlk aylarında bebeklerin ek gıdalara alışması ve tüketebilmesi bazen biraz uzun sürebilir.

Ayrıca BLW her aile veya her bebek için uygun olmayabilir. Mutlaka bize danışarak başlamanız en iyisidir.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

ÇOCUKLUK ÇAĞI AŞI TAKVİMİNDE DEĞİŞİKLİKLER NELERDİR VE NASIL OKUNMALI?

Aşılama takvimi oluşturulurken pek çok konunun birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.

İlk olarak değerlendirilmesi gereken konu aşı ile önlenebilir hastalıkların toplumda ortaya çıkma sıklığı, hastaneye yatış, sakatlık ya da ölümle sonuçlanma riskleri gibi hastalığın halk sağlığı önceliği olup olmadığının belirlenmesi ve hastalığın önlenmesi ve kontrolü için gerekli stratejilerin varlığı ve etkililiğidir.

İkinci olarak etkinliği, etkililiği, güvenliği gibi aşıya ait özellikler, maliyeti, temini gibi ekonomik konuların değerlendirilmesi gereklidir.  Değerlendirilmesi gereken diğer bir alan ise sağlık sisteminin kapasitesidir.

Ülkemiz için çocukluk ve yetişkinlik döneminde uygulanması gerekli olan aşı takvimi, üniversite öğretim üyeleri ve Sağlık Bakanlığı Eğitim ve Araştırma Hastaneleri uzmanlarından oluşan Bağışıklama Danışma Kurulu’nun tavsiyeleri doğrultusunda oluşturulmaktadır.

Bağışıklama Danışma Kurulu, ulusal bağışıklama politikalarının, program ve stratejilerinin belirlenmesinde bilimsel öneri ve görüş oluşturmak amacı ile kurulmuş olup 1993 yılından bu yana çalışmalarını sürdürmektedir.

Halen halk sağlığı, çocuk sağlığı ve hastalıkları, sosyal pediatri, çocukenfeksiyon, çocuk immünoloji, çocuk nöroloji, erişkin enfeksiyon, tıbbi mikrobiyoloji, viroloji, viroloji ve temel immünoloji, farmakoloji, veteriner hekimlik ve aile hekimliği bilim dallarının uzmanları bulunmaktadır.

Bağışıklama Danışma Kurulu aşı uygulamaları önerilerinde bulunurken aşağıdaki başlıklarda değerlendirmeler yapmaktadır:

  • Aşı uygulaması yapılmaz ise hastalanacak kişi sayısı
  • Aşı ile önlenebilir hastalığın ciddiyeti
  • Aşının vücudun hastalığa karşı bağışıklık geliştirme gücü,
  • Aşının güvenliği
  • Aşının uygulanması gereken yaş, doz sayısı, dozların arasında bırakılması gereken süre
  • Aşının uygulanmaması gereken durumlar

Sağlık Bakanlığı tarafından 81 İl Sağlık Müdürlüğü’ne gönderilen yazıyla, aşılama takviminde değişiklikler yapıldı.

İlköğretim 1. ve 8.sınıf okul çağı aşılamalarının

  • Bağışıklama Danışma Kurulu tavsiyesi doğrultusunda 3 Haziran 2020 tarihinde değiştirilerek Aile Hekimliği Birimlerinde uygulanmasına karar verildi.

İlköğretim 1. sınıfta KKK (Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak) aşısının 2. dozu ve DaBT-İPA (Difteri, Boğmaca, Tetanoz, Çocuk Felci)  aşısının pekiştirme dozu, 8. Sınıfta da Td (Tetanoz, Difteri) aşısının pekiştirme dozu uygulanıyordu.

Yapılan değişiklikle  ilköğretim 1.sınıfta okullarda uygulanan KKK ve DaBT-İPA aşıları

  • 1 Temmuz 2016 tarihinde doğanlardan başlamak üzere 48.ayına girmiş olan tüm çocuklara Aile Hekimliği Birimlerinde uygulanacaktır.

İlköğretim 8.sınıfta okullarda uygulanan Td aşısı

  • 1 Temmuz 2007 tarihinde doğanlardan başlamak üzere 13 yaşına (156.ay) girmiş olan tüm çocuklara Aile Hekimliği Birimlerinde uygulanacaktır.

    Yeni uygulama 1 Temmuz 2020 itibarıyla başlayacaktır.

1 Temmuz 2016 tarihinden önce doğmuş ve halen ilköğretime başlamamış olan çocukların

  • KKK ikinci dozu ve DaBT-İPA aşısı 2020-2021, 2021-2022 ve 2022-2023 eğitim ve öğretim dönemlerinde yine okullarda uygulanacaktır.

Ebeveynlerin, çocuklarının aşılanma bilgilerini aile hekimlerine başvurarak kayıtlardan ve aşı kartlarından takip etmeleri, çocukların aşılanma zamanı geldiğinde gecikmeksizin aile hekimliği birimlerine başvurmaları ve gerektiğinde çocuk doktoru olarak benden, kliniğimizden de her zaman bilgi alınabilir.

Kaynak, https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/haberler/asilama-takviminde-degisiklik-yapildi.html

Doktor Emre Karayel
Çocuk Hastalıkları Uzmanı

COVİD-19’un Çocuklar için anlamı nedir?

CO-Corona, Vİ-Virüs, D-Disease (Hastalık) ve 19 ise 2019’da bulunduğunu ifade etmektedir. Kısaca COVİD-19 corona virüse bağlı hastalığı anlatmak için kullanılmaktadır.

Ülkemizde COVID-19 vakası var mıdır?

Ülkemizde 11 Mart 2020 tarihinde bir tane COVID-19 olgusu bildirilmiştir. Olgu sayısının artması beklenebilir. Bulaşmayı engelleyen yoğun tedbirlerle olgu sayısının çok artmayacağı tahmin edilmektedir.

COVID-19 salgınına hazır mıyız?

Bugüne dek 50’den fazla ülkede 130 bine yakın vaka görülmüştür. Dünya SAĞLIK Örgütü, 28 Şubat 2020 tarihinde salgın riskini tüm dünya geneli için “en yüksek” düzeye yükseltmiştir. Salgının görüldüğü ülkelerden ülkemize giriş-çıkışlar ile ilgili gerekli önlemler alınmış olmakla birlikte hastalığın belirtisiz dönemde bulaşabildiği düşünüldüğünde ülkemizde de görülme riski oldukça yüksektir. Sağlık Bakanlığı, olası vakaların teşhis, tedavi ve takibi için her ilde belirli hastaneleri belirlemiş, gerekli alt yapı hazırlıklarını tamamlamış ve güncel bilgilere göre vaka yönetim algoritmalarını oluşturmuştur.                           

COVID-19 ile grip arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir?

Grip (İnfluenza) ve COVID-19; bulaşma yolları ve klinik belirtiler açısından oldukça benzer. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya genelinde yılda 290 bin – 600 bin kişi grip nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Son iki ayda grip nedeniyle ölenlerin sayısı COVID-19 nedeniyle ölenlerden en az 100 kat daha fazladır. Sadece ABD’de bu yıl 26 milyon kişi grip geçirmiş, 250.000 kişi grip nedeniyle hastaneye yatmış ve 14.000 kişi hayatını kaybetmiştir.

Gripte ölüm oranı (%0.05) COVID-19 ile karşılaştırıldığında daha düşüktür. Bunun nedeni gribe karşı toplumda yüzyıllardır oluşan bağışıklık, grip tedavisinde etkili antiviral ilaçların kullanılması ve gripte akciğer tutulumunun daha az olmasıdır.

Bulaşma yolları nelerdir?

Şu ana kadar hastalığın bulaşma yolunun damlacık yoluyla olduğu bildirilmiştir. Hasta kişi ile bir metreden yakın temas, kirli ellerin yüze-göze sürülmesi ile bulaşmaktadır.

Virüsün kuluçka süresi ile ilgili bilgiler sınırlıdır. Virüsle karşılaşan kişilerde belirtiler genellikle ilk hafta içinde başlamakla birlikte bu süre nadiren 27 güne kadar uzayabilmektedir. Virüsün dış ortamda canlı kalma süresi net olarak bilinmemektedir.

Çin veya diğer riskli ülkelerden gelen kargolar ile hastalık bulaşabilir mi?

Genel olarak bu virüsler cansız yüzeylerde oldukça kısa süre canlı kalabildikleri için paket veya kargo ile bulaşma olması beklenmemektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün de bu konuda kısıtlaması yoktur. Ancak dış ortamdan gelen her paket açıldıktan sonra eller yıkanmalıdır.

Hangi durumlarda COVID-19 enfeksiyonundan şüphelenilmeli?

  • Ateş ve ani başlangıçlı solunum yolu hastalığı belirtileri (öksürük, solunum sıkıntısı vb.) bulunan kişilerde belirtilerin başlamasından
  • önceki 14 gün içinde Çin’e ve hastalık yayılımının devam ettiği diğer ülkelere (İran, Singapur, Tayland, Japonya, Hong Kong, Güney Kore) seyahat öyküsü var ise veya kanıtlı/şüpheli COVID-19 hastası ile teması var ise
  • Hemen diğer kişilerden ayrı bir alana alınmalı, maske kullanması sağlanmalı ve İl SAĞLIK Müdürlüğü ile iletişime geçilmelidir.

Şüpheli hastayla temas durumunda ne yapılmalı?

  • COVID-19 tanılı veya şüpheli bir kişi ile yakın temas etmiş olanlar
  • Son temaslarından sonraki 14 gün boyunca günde iki kez ateşlerini ölçmeli
  • Öksürük, solunum sıkıntısı, boğaz ağrısı, baş ağrısı, vücut ağrıları, ishal, bulantı, kusma ve burun akıntısı gibi belirtiler açısından kendilerini takip etmeli
  • Belirtiler başlar ise sağlık görevlilerine bilgi vermeli veya maske kullanarak sağlık kuruluşlarına başvurmalıdır.
  • Hasta ile temas halindeki sağlık çalışanlarının, aile üyelerinin ve ziyaretçilerin sayısı sınırlanmalı, tüm personel ve ziyaretçiler de dahil olmak üzere hastanın odasına giren tüm kişilerin kaydı tutulmalıdır. Hastada belirtiler ortadan kalkana kadar bu önlemlere uyulmalıdır.

COVID-19 teşhisi nasıl konulur?

  • Son iki hafta içinde COVID-19 hastalığının yayılmaya devam ettiği
  • Bir ülke veya bölgeye seyahat etmiş veya COVID-19 tanısı almış kişi ile bir metreden yakın teması olan kişilerde
  • Ateş, öksürük, solunum güçlüğü gibi belirtiler bulunması halinde olası COVID-19 ön tanısıyla burun ve boğazdan numune alınarak teşhisi için referans laboratuvarına gönderilir.

Kesin tanı moleküler yöntemler (PCR) ile konulmaktadır.

Klinik özellikleri nelerdir?

Enfeksiyonun yaygın belirtileri ateş, öksürük, nezle benzeri belirtiler ve solunum güçlüğü şeklindedir. Ciddi vakalarda ağır alt solunum yolu enfeksiyonu, solunum yetmezliği, böbrek yetmezliği ve ölüm gelişebilir. Hastaların %80’inde hastalık hafif seyretmektedir.

Hastalık kimlerde ağır seyretmektedir?

COVID-19, ileri yaş ve eşlik eden hastalığı (astım, diyabet, kalp hastalığı gibi) bulunanlarda daha ağır seyretmektedir. Bugünkü verilerle hastalığın %10-15 olguda ağır seyrettiği, yaklaşık %2-3 olguda da ölümle sonuçlandığı bilinmektedir.

Yaşa göre hastalığın ağırlığı nasıl değişmektedir?

An itibari ile seksen yaşının üzerindeki hastalarda ölüm oranı %14.8, 70-79 yaşları arasındaki hastalarda %8 iken 10-40 yaş arasında ölüm oranı %0.2 bulunmuş, 10 yaşın altındaki çocuk hastalarda hiç ölüm kaydedilmemiştir.

COVID-19 için etkili bir tedavi var mıdır?

Hastalığa özgü olarak geliştirilmiş bir ilaç henüz yoktur. Hastanın genel durumuna göre destek tedavisi uygulanmaktadır. Benzer virüslere karşı etkili olan bazı ilaçların yeni coronavirüs üzerinde de etkili olduğunu gösteren çalışmalar olmakla birlikte özgül tedavi için araştırmalar sürmektedir.

COVID-19 için aşı var mıdır?

Hayır, yeni coronavirus (SARS CoV-2) için koruyucu etkili bir aşı henüz bulunmamaktadır. Etkili ve güvenli bir aşının üretilebilmesi için en az bir buçuk yıla ihtiyaç vardır.

Korunma önlemleri nelerdir?

Akut solunum yolu enfeksiyonlarının bulaşma riskini azaltmak için alınması gereken önlemler COVID-19 için de geçerlidir:

  • El temizliğine dikkat edilmelidir. Eller en az 20 saniye boyunca sabun ve suyla yıkanmalı, sabun ve suyun olmadığı durumlarda alkol bazlı el antiseptiği kullanılmalıdır. Antiseptik veya antibakteriyel içeren sabun kullanmaya gerek yoktur, normal sabun yeterlidir.
  • Eller yıkanmadan ağız, burun ve gözlerle temas edilmemelidir.
  • Hasta insanlarla temastan kaçınmalıdır (mümkün ise en az 1 m uzakta bulunulmalı)
  • Hasta insanlarla veya çevreleriyle doğrudan temas ettikten sonra eller yıkanmalı, ortak kullanılan nesneler ve yüzeyler dezenfekte edilmeli, havlu gibi kişisel eşyalar ortak kullanılmamalıdır
  • Hastaların yoğun olarak bulunması nedeniyle mümkün ise sağlık merkezlerine gidilmemeli, sağlık kuruluşuna gidilmesi gereken durumlarda diğer hastalarla temas en aza indirilmelidir
  • Öksürme veya hapşırma sırasında burun ve ağız tek kullanımlık kağıt mendil ile örtülmeli, kağıt mendilin bulunmadığı durumlarda ise dirsek içi kullanılmalı, mümkünse kalabalık yerlere girilmemeli, eğer girmek zorunda kalınıyorsa ağız ve burun kapatılmalı, tıbbi maske kullanılmalıdır
  • Çiğ veya az pişmiş hayvan ürünleri yemekten kaçınılmalıdır. İyi pişmiş yiyecekler tercih edilmelidir.
  • Seyahat sonrası 14 gün içinde herhangi bir solunum yolu semptomu olursa maske takılarak en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalı, doktora seyahat öyküsü hakkında bilgi verilmelidir.

Kimler hangi maskeyi kullanmalı?

Bugün için ülkemizde sağlıklı kişilerin maske kullanmasına gerek yoktur

Herhangi bir viral solunum yolu enfeksiyonu geçirmekte olan kişinin öksürme veya hapşırma sırasında burun ve ağzını tek kullanımlık kağıt mendil ile örtmesi, kağıt mendilin bulunmadığı durumlarda ise dirsek içini kullanması, mümkünse kalabalık yerlere girmemesi, eğer girmek zorunda kalınıyorsa ağız ve burnunu kapatması, mümkünse basit tıbbi maske kullanması önerilmektedir.

Filtreli maskeler, hastalara bakım veren sağlık çalışanları için önerilmektedir.

COVID-19 hastalığı evde atlatılabilir mi? 

Evet. COVID-19 çoğu kişide nezle veya gribal enfeksiyon gibi geçirilmekte, evde takip edilebilmektedir. Salgının önlenmesi için hafif üst solunum yolu belirtileri varlığında mümkün ise sağlık kuruluşlarına gidilmemesi, gidilmesi gereken durumlarda mutlaka maske takılması ve diğer hastalarla temasın en aza indirilmesi önemlidir. 

  • Kronik hastalığı olanlar ve 60 yaşın üzerindekilerin ise salgın durumunda hastalıktan korunmak için evde kalmaları
  • Belirtiler başlaması halinde ise gecikmeden sağlık kuruluşlarına başvurmaları önerilir.

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Emre Karayel

 

Ek Beslenme ve Anne Sütü

EK BESİNLERE GEÇİŞ DÖNEMİ

Çocuğu büyüme ve gelişmesine uygunluk gösteren iç içe girmiş üç beslenme döneminden geçmektedir.

  • Sadece anne sütü dönemi
  • Anne sütü ve ek gıda dönemi
  • Erişkin diyetidir.

Anne sütünden ek gıdalara geçişte esas problem ne zaman ve hangi gıdaların başlanması gerektiğidir.

Erken ek gıdalara başlanması sindirim sisteminin tam gelişmemiş olması nedeni ile ishal ve besin allerjilerinde artmaya neden olmaktadır.

Emmede azalmaya bağlı anne sütünün azalması, ishalli hastalıklar, doğru ve yeterli besinlerin verilmemesi nedenleri ile de malnütrisyon gelişir.

Annenin erken ek gıdaya başlamasının en önemli nedenleri ise annenin sütünün yetmediğini düşünmesi, annenin yanlış bilgilendirilmesi, bebeğin büyüme izleminin yapılmamasıdır

  • Ek gıdalara geç başlanması ise anne sütünün yetersiz kalması ile büyümede yavaşlama, immün yetmezlik ve büyümede yavaşlamaya neden olacaktır.
  • Uygunsuz besin seçimi protein enerji eksikliğine ve mineral-vitamin eksikliği ile sonuçlanacaktır

Ek gıdalara başlama dönemi ile çok erken olması ilgili durumlar;

  • Artmış ishal ve allerjik hastalıklar (barsak gelişiminde yavaşlamaya bağlı)
  • Anne sütünde azalma (ek gıdalar nedeni ile çocuğun emme isteği azalmakta)

Ek gıdalara başlama dönemi ile uygun olması ilgili durumlar (5-6. Aylar arasında)

  • Besin içeriği yeterli (Kalori, protein, demir, çinko, vitamin A ve vitamin D içeriği yeterli)
  • Hijyen koşullarına uyularak toplumun kültürel yapısına uygun yiyecekler ile (o ülkede mevcut olan ve toplumca kabul edilebilen)

Ek gıdalara başlama döneminin geç olması ile ilgili durumlar;

  • Büyüme geriliği (Anne sütü tek başına kalorik olarak yetersiz hale gelmektedir)
  • İmmün sistemde yetmezlik (Yetersiz enerji ve protein alımı sonucu)
  • İshalli hastalıklarda artma (İmmün sistemde yetersizlik sonucu)
  • Malnütrisyon (Yetersiz kalori alımı ve ishalli hastalıklara bağlı)
  • Mikronütrient eksikliği

Ek gıdalara başlanmasında her çocuk için kesin bir yaş yoktur. Ek gıdalara başlanmasını belirleyen en önemli faktör çocuğun gelişim basamağı, böbrek fonksiyonlarının artması ve sindirim sisteminin olgunlaşmasıdır. Bu da 5-6 ay arasında, her çocuk için farklı bir zamanda olmaktadır

Yeterli kalori ve protein oranına sahip olması ve yüksek biyolojik yararlanırlılığı nedeni ile anne sütü ilk 5-6 ay tek başına yeterlidir. Bu dönemde böbreklerin konsantrasyon ve sekresyon kapasiteleri düşüktür. Anne sütü bu dönemde en ideal besindir.

Yenidoğan bebeklerin mide kapasiteleri küçük  ve bağırsak geçiş zamanları kısa olması nedeni ile az miktarda ve sık beslenmeleri gerekir.

Term bebekte barsak laktaz, sukraz, maltaz ve glukoamilaz enzimleri yeterli düzeydedir.

Tükrük amilazı yenidoğanda çok düşüktür ve üç aylık çocukta erişkinin 1/3’üne ulaşır. Pankreatik amilaz altı aylık bebekte erişkin düzeyine ulaşır.

Safra tuzları miçel oluşumu için yetersizdir ve birinci ayın sonunda artar.

Pepsin ve asit salınımı iki yaşında erişkin düzeyine ulaşır.

Sindirim sisteminin yabancı proteinlere karşı koruyucu mekanizması tam gelişmemiştir. Anne sütü bu mekanizmanın gelişmesini sağlarken yabancı protein ve patojenlerle çocuğun karşılaşmasını engeller.

Bu sürede yutma refleksi zayıftır ve kaşıkla verileni ağızdan çıkartma eğilimindedirler. İlk 5-6 ay bebeğin emerek beslenme evresidir. Bu sürede bebek kaşıkla verileni yeterli yutamaz ve ağzından geri çıkartmaya eğilimlidir

Altıncı aydan başlayarak hayatın ikinci yılına kadar baş kontrolü, ince ve kaba motor basamaklarında ilerleme ile fizyolojik ve nörolojik olgunlaşma görülmektedir.

Ek gıdalara geçiş ile kaşıkla beslenme, çiğneme, parmakları ile besinleri tutarak kendini besleyebilme, kaptan bağımsız beslenme ve kaşık-çatal kullanabilme çocuğun beslenme basamaklarını oluşturur.

  • Bununla birlikte dil çıkarma refleksi 5-7. aylarda kaybolur ve kaşıkla verileni alabilir.
  • Sekizinci ayda yardımsız oturabilir ve dil hareketleri daha da gelişir; böylece daha katı yiyecekleri yiyebilir.
  • Onuncu ayda çiğnemeye başlar ve elindeki yumuşak besinleri ısırabilir.
  • Bir yaşında tüm besin maddelerinden yiyebilir ve iki elini kullanarak kaptan sıvı gıda içebilir.
  • İkinci yaşın sonunda yiyecekleri diğer maddelerden ayırabilir.

Anne sütünden ek gıdalara geçişte gelişim basamakları yanında çevrenin etkisi de vardır.

Ek gıdalara başlama yaşı annenin süt üretme kapasitesi ve bebeğin besin ihtiyacını karşılayacak besinlerin olup olmamasına göre de değişir.

Genel olarak pratik bir hesapla doğum ağırlığını iki katına çıkmış çocuk ek gıdalara başlamak için hazırdır.

Ek besin verilirken özelikle dikkat edilecek noktalar;

  • Her yeni gıdaya tek tek başlanmalı ve çok az miktarda (bir yemek kaşığı) verilmelidir
  • Bebeğin alımına uygun olarak 3-4 gün içinde miktarı artırılmalıdır
  • Yeni bir gıdaya bu üç günün sonunda başlanmalıdır.
  • Böylece çocuğun bir besin maddesine olan allerjisi tespit edilebilir
  • İlk kez verilecek besinler bebek açken denenmelidir
  • Bebek istemediği bir besini alması için zorlanmamalı bir süre ara verip bir-iki hafta sonra tekrar denenmelidir
  • Ek gıdalar tek öğün olarak başlanır.

Bebek altı aylık olduğunda anne sütüne ek olarak günde 2- 4 öğün ek gıda alabilir.

Ek gıdalara geçerken önce tekli besin grubu (yoğurt, taze meyve suları) kullanılır daha sonra çoklu karışımlara (çorba…) geçilir.

Bebeğe verilecek ek besinlerin protein, demir, çinko, vitamin D ve vitamin A’dan zengin olmasına dikkat edilmelidir.

  • Bebeklere doğal ve taze hazırlanmış besinler verilmelidir. Konserve, dondurulmuş yiyecekler, katkı maddeli hazır besinler bebeğe verilmemelidir.

Bebek için hazırlanan besinler iki saat içinde tüketilmelidir. İki saatten uzun süre oda ısında bekletilen yiyecekler kullanılmamalıdır.

Uygun saklama koşulları yoksa (buzdolabı gibi) beslenme sonrası artan miktarlar atılmalıdır.

Besinler hazırlanmadan ve bebek beslenmeden önce eller mutlaka yıkanmalıdır.

Bebeğe verilecek besinler hazırlanırken gıda hijyenine uyulmalıdır.

Besinlerin hazırlanmasında kaynatılmış su kullanılmalıdır.

Tüm besinler sadece kaşık ile verilmelidir.

Ek gıdaların verilmesinde biberon kullanılmamalıdır.

  • Koyu kıvamlı besinler emzikten emilirken boğulmaya neden olabilir.
  • Biberon ile ek gıdaların verilmesi uygun olmayan beslenme alışkanlıklarının gelişmesine neden olur ve kaşıkla beslenme alışkanlığının gelişmesine olanak vermez.
  • Bebeği beslemek için kullanılacak kaplar ve kaşıklar temiz olmalıdır.
  • Kullanılan kapların gıda artıklarının kalmasının önlenmesi ve kolay temizlenmesi için köşesiz olması gerekmektedir.
  • Bu malzemeler bir tencere içinde ağzı kapatılmış olarak en az beş dakika süre ile kaynatılmalı ve ağzı kapalı olarak soğutulmaya bırakılmalıdır.
  • Meyve ve sebze pürelerini hazırlarken vitaminlerin kaybolmaması için cam rende kullanılmalıdır.
  • Beslenme saatleri hem anne hem de çocuk için mutlu geçen anlar olmalıdır. Beslenme saatlerinde anne rahat olmalı ve acele etmemelidir.
  • Çocuk çok hızlı ya da çok fazla beslenmiş ise kusabilir

5-6 aylar arasında meyve (elma, şeftali gibi özellikle mevsimdekiler) ve yoğurt az miktarda başlanabilir.

Yerli pirinç kolayca sindirilebilir ve nadiren allerjik reaksiyonlara neden olur. Önceleri sulu muhallebi şeklinde verilebilir.

Sebze püreleri; patates, havuç, bulgur, kabak ve pirinç ile hazırlanabilir. Çorbalara bir miktar sıvı yağ ilavesi bebeğin enerji ihtiyacını tamamlamada yardımcı olur.

Yaşamın altıncı ayından itibaren yumurta sarısı az miktarda(1/8) başlanabilir ve miktarı artırılarak 10-15 günde tam yumurta sarısına çıkılır.

8-9 aydan itibaren haftada iki-üç kez tam yumurta verilebilir.

Ispanak, turp ve pancar yüksek nitrat içeriği nedeni ile erken beslenme döneminde önerilmemektedir.

8-9 aydan itibaren etli dolmalar, etli sebze yemekleri ve baharatsız ızgara köfte verilebilir. Bu ayın sonunda nişastalı besinler (pilav, makarna, tam buğday ekmek gibi) verilmeye başlanabilir.

Dokuzuncu aydan başlayarak çocuk birçok yiyeceği ısırarak yiyebilir ve bir yaşında aile sofrasındaki yiyecekleri yiyebilir

Yenidoğan bebeğin kalori ihtiyacı vücut ağırlığına göre düşünüldüğünde erişkinin üç katıdır.

Yeterli kalori alımı santral sinir sisteminin gelişimi için gereklidir.

5-6 aydan sonra anne sütü çocuğun ihtiyacını karşılayamayabilir.

Anne sütü çok azalan, ek gıdalar yeterli miktarda verilemeyen ve kilo alma problemi gözlenen bebeklere döneminde devam formülaları önerilebilir.

Hayatın ikinci yılında anne sütü çocuğun ihtiyacının sadece küçük bir bölümünü karşılayabilmesine rağmen, gelişmekte olan ülkelerde uzun süreli 24-30 aya kadar emzirme önerilmektedir

Başlanan ek gıdaların yetersiz ve dengesiz olması sonucunda çocukta büyüme duraklaması olabilir. Bu erken tespit edilmezse beslenme bozuklukları-eksiklikleri ve buna bağlı kalıcı hasar gelişebilir.

Anne sütünün D vitamini yetersizdir.

  • ilk 18-24 ay içinde tüm çocuklara 400 IU D vitamini verilmesi ve çocukların güneşe çıkarılmaları gerekmektedir

Ülkemizde vitamin A eksikliği de yaygındır. Vitamin A eksikliğinde büyümede duraklama, immün sistemin baskılanması sonucu kızamık ve ishalli gibi hastalıkların sıklığında artış, körlük gelişmesinde artma tespit edilmiştir.

Hayatın ilk yılında vitamin A ihtiyacı 1500 IU/gündür.  

  • Vitamin A özellikle peynir, yumurta, karaciğer, balık, yeşil yapraklı sebzeler ve havuçta bulunur.
  • Kızartma ve güneşte kurutma vitamin A’nın kaybına neden olur.

İnek sütü barsaktan gizli kanamaya neden olması, demir içeriğinin yeterli olmaması, içerdiği yabancı proteinlerle allerjilere neden olması nedeni ile ilk bir yıl içinde önerilmemektedir

Süt çocuğunda döneminde uygun ek gıdaların verilmemesi sonucu bu dönemde anemi sık görülmektedir.

Süt çocukluğu döneminde görülen ve üç aydan uzun süren kansızlığın tedavi edilse bile okul çocuğunun performansını etkilediği gösterilmiştir.

  • Dördüncü aydan itibaren zamanında doğan bebeklere demir desteği önerilmektedir
  • Formüla mama alan bebeklere genellikle demir desteğine gerek yoktur
  • C vitaminin yeterli tüketilmesi demir emilimini artırır 

İçme sularındaki flor miktarı 0.3 ppm’in altında ise diş çürüklerinin önlenmesi için altıncı ay – üç yaş arasındaki çocuklara 0.25 mg/gün florür verilmesi gerekmektedir

Süt çocukluğundaki ve çocukluk çağındaki hatalı beslenmenin    

  • Hipertansiyon, obesite
  • Besin allerjisi ve ateroskleroz gibi erişkin döneminin bazı kronik hastalıklarla ilişkili bulunmuştur.

Ek gıdalara başlanma döneminde çocuğun tuz ihtiyacı yoktur ve tuzsuz besinleri kolayca alabilir.

  • İlk 2 yıl içinde bebeğin yiyeceklerine tuz katılmaması önerilir.
  • Bu dönemde tuzlu besin alan çocukların hayatlarının ileri dönemlerinde de aşırı miktarda tuzlu besin tükettikleri bulunmuştur.

Ailede allerji öykü olan bebeklerde emzirme döneminde annenin diyetinden allerjen besinlerin çıkartılması ve çocuğa da bu besinleri başlamanın geciktirilmesi önerilmektedir

Ek besinlere geçiş dönemi hem anne sütü ile beslenmeden hem de biberon (mama) ile beslenmeden erişkin besinlere geçiş dönemini kapsar.

Sadece emziren annelerde değil biberon ile besleyen annelerde de rastlanmaktadır. Biberon ile beslenmenin iki hatta dört yaşına kadar devam ettiği görülmüştür.

  • Bu durum çocuğun diş gelişimini de olumsuz etkilemektedir.

Anne sütünün besleyici ve enfeksiyonlardan kesinlikle koruyucu, bebek için en uygun karışım olduğu, erişkin besinlere geçişi kolaylaştırdığı ve bebeğin bu zor dönemden geçmesini de kolaylaştırdığı aşikardır.

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Emre KARAYEL

B12 Çocuklarda ki Önemi ve Tedavisi

B12 vitamini (kısaca=kobalamin), hayvansal gıdalardan özellikle kırmızı ette bulunur. Yiyecekle alınan kobalamin proteine bağlıdır, midede asit ve pepsin ile proteinden ayrılır ve tükürük ve mide sekresyonlardaki haptokorrine bağlanır.

Haptokorrin- kobalamin kompleksindeki kobalamin pankreatik proteazlarla serbest hale gelir. Barsağın ilk kısmında(Proksimal ileumda), mideden salgılanan intrinsik faktöre bağlanır. Kobalamin-intrinsik faktör kompleksi ileum mukoza hücreleri üzerinde bulunan CUBAM (cubilin+amnionless) reseptörlerine bağlanarak, hücre içine alınır.

Lenfatik dolaşıma salındığında transkobalamine bağlanır. Dokularda, çeşitli kimyasal reaksiyonlar için gereken adenozilkobalamin ve metilkobalamine dönüştürülür.

Vitamin B12 eksikliğine neden olabilecek tüm etkenler ayrıntılı olarak irdelenir;

  • Beslenme hikayesinde; kırmızı et, süt, deniz ürünleri tüketimi ve vejetaryen beslenme olup olmadığı
  • İleal rezeksiyon veya gastrektomi gibi cerrahi işlemler
  • Malabsorpsiyon veya parazitoz gibi hastalıkların bulguları
  • Korozif madde veya uzun süreli histamin 2 reseptör blokeri ve proton pompa inhibitörü tedavisi alımı sorgulanmalıdır

Solukluk, hafif sarılık, takipne, taşikardi gibi anemi bulguları bulunabilir.

Açıklanamayan parestezi, kol-bacakta hissizlik, kognitif değişiklikler, dengesiz yürüme, ataksi, açıklanamayan psikiyatrik bozukluklar, hafızada bozulma gibi nörolojik belirti ve bulgular varsa şüphelenilir.

Omuriliğin posterolateral kolon tutulumunda, alt ekstremitede vibrasyon ve pozisyon hissinin kaybı görülür. En önemli akılda tutulacak ise nörolojik ve psikiyatrik bulguların hematolojik bulgular gelişmeden önce de ortaya çıkabileceği akılda tutulur

Çocuklarda klinik daha farklı olabilir.

Bebeklik-süt çocukluğu döneminde büyüme geriliği, hatta kazanılmış motor hareketlerde gerileme, aralıklı titreme atakları, iştahsızlık ve apati görülebilir.

Dilde papillaların atrofisi(büyük çocuklarda özellikle) düz, parlak kırmızı dil saptanabilir.

Beslenmesi kötü olan ve nöropsikiyatrik bulguları olan; metabolik hastalıklar nedeniyle proteinden kısıtlı diyet alan çocuklar: örn. fenilketonüri), mide veya ince barsak cerrahisi geçiren hastalar, inflamatuvar barsak hastalıkları, uzun süredir histamin 2 reseptör blokeri ve proton pompa inhibitörü tedavisi alan hastalar bir bulgusu olmasa da B12 vitamini eksikliği açısından araştırılır.

Anemiye eşlik eden makrositoz varlığında B12 vitamini eksikliğinden şüphelenilir.

Ancak, tam kan sayımı tek başına tanısal bir tetkik olarak kabul edilmez.

Eşlik eden demir eksikliği anemisi, talasemi taşıyıcılığı veya inflamatuvar hastalıkların bulunması halinde normositer ve hatta mikrositer değerler görülebilir.

Özellikle ağır eksikliklerde, lökosit ve trombosit sayısı da azalmış olarak bulunabilir

Periferik kan yaymasında güzel bir incelemede tam kan sayımını destekler şekilde, makrositer oval eritrositler, anizositoz, poikilositoz, şistositler ve genç miyeloid öncüller, nötrofillerde hipersegmentasyon görülür.

Laktik dehidrogenaz, indirekt bilirubin düzeylerinde ve serum demir satürasyonunda artma, haptoglobinde düşme görülür.

Retikülosit sayısı çoğunlukla azalır ve kemik iliği yayması tanısal zorluk taşıyan olgularda en son tetkik olarak düşünülür.

Türkiye’de bebeklerde ve süt çocukluğu döneminde en sık görülen B12 vitamini eksikliği nedeni, annenin gebelik dönemindeki B12 vitamini eksikliğidir. Bu nedenle, B12 vitamini eksikliği tanısı konulan süt çocuklarının annesinde de B12 vitamini eksikliği aranmalıdır.

Tam idrar tetkiki ile persistan proteinüri, süt çocukluğu döneminde nadir görülen İmerslund-Grasbeck sendromunun bir bulgusu olabilir.

Üst gastrointestinal sistem endoskopisi ve biyopsisi ile mide atrofi ve/veya enterokromafin hücre hiperplazisinin saptanması pernisiyöz anemi tanısını destekler.

H.pylori enfeksiyonu da biyopsi ve/ veya üre nefes testi ile araştırılır. Anti-intrinsek faktör ve gastrik anti-parietal hücre antikorlarının saptanması pernisiyöz anemi tanısını destekler.

Kobalamin vitamini ülkemizde;

Siyanokobalamin formunda 1000 mikrogram’lık ampül,

Hidroksikobalamin içeren B kompleks ampülü, tableti

Metilkobalamin oral spey(çocuklarda en iyi tolere edilen) şeklinde piyasada bulunmaktadır.

Bu ilaç hem parenteral hem de oral tedavide kullanılır. Çok farklı tedavi rejimleri vardır. Çocuk hekiminin tedaviye yanıtını takibiyle, uygun dozda B12 vitamini verildiğinden emin olmasıdır

Tedavi süresi nedene göre belirlenir:

  • Diyetle yetersiz alıma bağlıysa, eksiklik bulguları düzeldikten sonra çocuğun ayına-yaşa uygun günlük B12 vitamini alımı (diyetle veya multivitamin desteğiyle) sağlanır.
  • Kobalamin emilim bozukluğu varsa ve altta yatan nedenin tamamen tedavisi mümkünse tedavi ile bulgular düzeldikten sonra, yaşa uygun günlük B12 vitamini alımı sağlanır.
  • Ancak, bu grupta altta yatan hastalığın tedavisi mümkün değilse veya hastada kobalamin metabolizma bozukluğu varsa ömür boyu B12 vitamini kullanımı önerilir.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Çocuk Olsam Temmuz Ayında Ne Yerim?

     Yazın hafif ve sağlıklı sebzelerle dolu aylarından en güzel ayı temmuz ayı.

     Çocuklarda semizotu ile yemek veya salata hazırlayarak, omega 3 açısından vücudu destekleyerek öğünlerinize sağlıklı bir dokunuş

yapabiliriz. Çünkü semizotu yapraklı sebzeler içinde en yüksek

omega 3 oranına sahip sebzedir.

     Omega-3 ise vücut tarafından üretilmeyen dışarıdan alınması 

gereken bir yağ asididir. Omega-3, kalp hastalıklarına,  zihinsel

karışıklığa ve hafızanın güçlenmesinde çok etkilidir. Sağlıklı nöral

yolların oluşumunda temel teşkil eden yağ asididir.

  • A ve C vitamini, folik asit
  • Potasyum, magnezyum ve demir yönünden de zengin bir sebzedir.

     Kabak, patlıcan, bezelye, taze fasulye, kuzu ıspanak, dolmalık

biber, çalı fasulyesi, taze barbunya, sivribiber ve domatesin hepsi

tazecik ve çocuklar için tam zamanı.

     Sayısız şekilde farklı alternatifte lezzetli sebze yemekleri    

yapabilirsiniz. Kış için dondurucuya da hazırlayabilirsiniz belki.

Enginar ve bezelye için sona yaklaşılıyor unutmayalım.

     Can erik bitmiş sayılır ama sarı-kırerik mevcut. Kavun, karpuz, ahududu…

     Şeftali ay sonuna doğru olgunlaşmaya başlar.

     Kiraz da bu ayın en iştah açan lezzetlerinden kesinlikle.

  • A vitamini, potasyum ve lif içeriği zengin, bağışıklığı kuvvetlendirici özelliğe sahip bir meyvedir.
  • İçeriğindeki diyet lifi sayesinde kabızlığa iyi gelir. 12- 15 adet kiraz yaklaşık 50 kaloridir.

     Üzüm, böğürtlen, incir, ay ortalarında tezgahlarda karşınıza çıkabilir ama daha erken, biraz daha beklemek gereklidir.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Çocuklarda Ateş

Normalde vücut sıcaklığımız beynimizin kontrolü altında belli bir düzeyde sabit tutulmaya çalışılır.

Vücut dış yüzeyinden gelen sıcak ve soğuk uyarılarının etkisinde beynin hipotalamustaki ısı merkezi kanın sıcaklığını 37 °C’ de sabit tutmaya göre ayarlanmıştır. Ancak bazı canlılardan farklı olarak vücut sıcaklığının belli düzeyde olması canlılığımızın sürdürülmesinde yaşamsal önem taşımaktadır.

Vücut sıcaklığı gün içinde 36 ila 37.8 °C arasında değişim gösterir. Ateşli durum ise vücut sıcaklığının normal düzeyin üstünde olmasıdır. Bilimsel olarak ateş, organizmaya giren enfeksiyon veya enfeksiyon dışı etkenlere karşı organizmanın en erken verdiği normal fizyolojik bir yanıttır.

Diğer bir yönde ateş organizmanın kontrolü altında vücut sıcaklığının artışıdır, genellikle 41.7 °C’nin üzerine çıkmaz. Bazen vücut sıcaklığı çevresel sıcaklık (sıcak çarpması, kundaklama), bazı ilaç zehirlenmeleri, doğuştan terleme bozukluğu olanlar ve hipertriodi gibi durumlarda da görülebilir ki bu durum organizmanın kontrolü dışında gelişir ve sınırı yoktur, zarar oluşturabilir.

Yeni doğan döneminden on sekiz yaşına kadar bütün çocukluk çağında vücut sıcaklığı ölçüldüğünde 37,8 santigrat derece veya üzerinde saptanmışsa bu çocuklar ateşli olarak kabul edilir.

Ateş ölçümünde, vücut öz sıcaklığına (hipotalamustaki kanın sıcaklığı) en yakın sıcaklık makattan ölçülür. Fakat özellikle yenidoğanlar olmak üzere dört yaşından büyük çocuklarda önerilmez. Makatın yaralanmasına neden olabilir, ölçümü zordur, aynı derecenin başkasına kullanılması hastalık bulaştırabilir.

Yeni doğanlarda (4 haftaya kadar) koltuk altı, 4 hafta beş yaş arası koltuk altı veya kulaktan ölçüm kolay, kabul edilebilir ve çabuk sonuç alındığı için önerilir.

Daha büyüklerde ağızdan ölçüm yapılabilir. Ağızdan ve koltuk altı ölçümü makattan ölçüme göre düşüktür (0.5-1 derece).
Kulaktan ölçüm ise makattan ölçüme yakındır. Ateş ölçümü günde 6-8 kez yapılabilir. Sık ölçüm çocuklarda huzursuzluğa neden olur.

Ateş tedavisinin temel amacı, ateşliyken huzursuzluğu olan çocuğun rahatlatılmasıdır.

  • Hafif ateşlerde (38-38,5 derece) çocuk ince giydirilmeli, bol su verilmelidir.
  • Yüksek ateşte ise önce ateş düşürücü ilaç verilmeli, bol su içirilmeli, ince giydirilmeli yarım saat 45 dakikada ateş düzeyi azalmıyorsa ılık su ile banyo veya sadece başı yıkanabilir.
  • Yıkanma sırasında titremeleri olursa giydirilmelidir.

Ateşli dönemde vücudun temel metabolizması artar, bu artış bazı özel çocuklar için sıkıntı yaratabilir; bu çocukların sınırda olan hastalık dengeleri bozulabilir.

Bu nedenle bu özel çocuklarda yüksek ateş beklenmeden ateş tedavi edilmeli nedeni araştırılmalıdır.

  • Süregen akciğer hastalığı
  • Şeker hastalığı veya metabolik hastalığı olanlar
  • Böbrek yetersizliği olan çocuklarda yüksek ateş alttaki hastalığın ağırlaşmasına neden olabilir.

Ateşin kısa sürede ateş düşürücülere yanıt vermesi antibiyotik kullanmayı gerektiren bakteriyel infeksiyonlar ile antibiyotik kullanmayı gerektirmeyen viral hastalıklar arasında ayırıcı tanıda net olarark faydalı değildir.

Aynı zamanda ateşi kontrol altına alınan çocuklarda altta yatan hastalık tedavi edilmiş olmaz, kesinlikle çocuk doktoru tarafından çocuğun muayene olması gerekmektedir.

 

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı