Yazılar

Uyuz Hastalığı Nedir?

Uyuz Hastalığı Nedir, Coronapandemisinde neden sıklığı neden arttı?

Uyuz hastalığı, bilimsel adı sarcoptesscabiei olan mikroskopik sekiz bacaklı akarların sebep olduğu bir enfestasyondur. Bu hastalıkta uyuz böceklerinin dişileri derinin dış tabakalarına yumurtalarını bırakır.

Akarların deriye yumurtalarını bırakması, deride bir alerjik tepkimeye, ağır kaşıntıya ve döküntüye neden olur.

Uyuz Hastalığı Nasıl Bulaşır?

Uyuz hastalığı tipik olarak, akarların bir kişiden diğerine geçmeleri için yeterince uzun süren ciltten cilde temas yoluyla yayılır. Yatak takımları veya havlular gibi paylaşılan kişisel eşyalar üzerinden de yayılabilir.

Ailenin bireyleri ve cinsel partnerler arasında da kolayca yayılabilir.

Normal bir el sıkışması ya da sarılma, uyuz akarının bulaşması için uygun bir yöntem değildir.

Uyuz akarı çok yavaş sürünen bir varlıktır, zıplayamaz, uçamaz.

Uyuz hastalığı daha çok temizlik koşullarının ideal olmadığı ve insanların uzun süre boyunca birbirine yakın olduğu yerlerde görülebilir. Herkes uyuz hastalığına yakalanabilir ama, cinsel olarak aktif, birden çok partneri olan yetişkinler, hapishane mahkumları, kurumsal bakıma muhtaç insanlar, kalabalık koşullarda yaşayan insanlar ile çocukların ya da yaşlıların bakım tesislerindeki insanlar uyuz hastalığına yakalanma riski en yüksek gruplar arasındadır.

Uyuz salgınları bazen kreşlerden ya da anaokullarından yayılmaya başlayabilir. Küçük çocuklar birbirlerine sık sık dokunarak oynama eğilimindedir.

Öğlen uykusunda yastıklarını ve battaniyeleri de paylaşabilirler. Anaokuluna devam eden bir çocukta uyuz bulunursa, bunu personele bildirmek önemlidir. Semptomların ortaya çıkmamış olsa bile, çocuğun sınıf arkadaşları ve bakıcılarının da tedavi edilmesi gerekecektir.

Huzurevleri gibi uzun süreli bakım tesisleri uyuz salgınlarına yatkın olabilir. Bu tesislerde görevli bakıcılar, tesisin sakinlerine banyo ve giyinme konusunda yardımcı olduğu için, ten teması yaygındır. Bu nedenle yeni sakinlere ve personele uyuz taraması yapılması önemlidir.

En çok sorulan soru? Evcil Hayvanlardan Bulaşır mı?

Kediler ve köpekler de insanlar gibi uyuz hastalığına yakalanabilir. Ancak hayvanlarda görülen uyuz akarı türü insanlarda görülen uyuz akarı türü ile aynı değildir. Kedi ve köpek uyuz akarı insanlara geçse bile, insan derisinde üreyemez ve çoğalamaz.

Bu da akarların herhangi bir ciddi belirtiye neden olmadan ve uyuz hastalığını başlatmadan ölecekleri anlamına gelir.

Uyuz Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

Bireyler uyuz akarı ile enfekte olduğunda, cildin ilk tepkileri göstermesi dört ila altı hafta arasında bir süre alır. Bu tepkiler arasında en yaygın olanları özellikle geceleri yoğun kaşıntı, sivilce benzeri döküntülerle kızarıklıklar, kabuklarla kabarcıklar, ve sürek kaşımadan kaynaklanan yaralardır.

Hastalığın erken evrelerinde derideki döküntüler, sivilce, sivrisinek ısırığı ve diğer cilt komplikasyonları ile benzerlik gösterdiği için nedeni anlaşılamayabilir.

Uyuz hastalığını diğer türlerden ayıran sebep olduğu amansız uyuz kaşıntısıdır. Bu kaşıntı genellikle çocuklarda ve yaşlılarda çok şiddetli görülür.

Diğer ayırt edici özelliği ise deride uzun çizgiler halinde oyukların görülmesidir. Bu kabarık çizgiler ya grimsi beyaz, ya da ten rengindedir. Bu çizgiler dişi akarları tarafından cildin yüzeyinin hemen altında açılan tünellerdir.

Oluşturulan bu yuvaların içine her bir dişi uyuz böceği tarafından 10 ila 25 yumurta bırakılır.

Uyuz akarları vücudun herhangi bir yerinde yaşayabilir, ancak vücudun belirli yerlerini diğerlerine göre daha fazla tercih ederler. Bunlar arasında başta gelenler parmak araları, el bileği, dirsek veya diz kıvrımları, bel veya göbek çevresi, göğüsler veya cinsel organlar ve çok küçük çocuklar ile yaşlılarda baş, boyun, yüz, avuç içi ve tabanlardır.

Uyuz olan bireyler üzerlerinde genellikle sadece 10 ila 15 yetişkin akar taşır ve her akar yarım milimetreden daha küçüktür. Bu onları fark etmelerini çok zorlaştırır.

Çıplak gözle, derideki küçük siyah noktalar gibi görünebilirler. Mikroskop, cilt kazıma işleminden geçen akarları, yumurtaları veya dışkı maddesini tanımlayabilir.

Kabuklu Uyuz Belirtileri Nelerdir?

Aynı zamanda Norveç uyuzu olarak bilinen kabuklu uyuz, bir bireyde on binlerce akar bulunmasından kaynaklanan bir istila türüdür. Sayının çokluğu ten üzerinde akar ve yumurtalarla dolu kalın kabuklar gelişmesine neden olur.

Kabuklu uyuz, en yaygın olarak bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde, yaşlılarda ve engelli kişilerde görülür. Bu tür uyuz oldukça bulaşıcıdır ve salgınları önlemek için hızlı tedavi gerektirir. Tanı Yöntemleri nelerdir?

Uyuz tanısı kendini her ne kadar şiddetli kaşıntı yoluyla belli etse de, doğru teşhisin konulması için mutlaka bir doktor muayenesi gereklidir. Doktor tarafından uyuz akarlarının belirtileri kontrol edilir.

Çocuk Doktoru, vücutta gözlemlenen akarları dermatoskop yöntemiyle incelenir ve yine doktor tarafından gerek görülürse bölgesel kazıma yapılabilir. Dermatoskopik incelemelerle hem akar hem de yumurtaların belirlenmesinde önemli bir rol oynar.

Uyuz Hastalığı Tedavisi Nedir, Ne kadar Sürer?

Uyuz hastalığı kendiliğinden iyileşmez, çünkü uyuz akarları kendiliklerinden bulundukları vücudu terk etmezler. Hastalık sadece akarları öldüren reçeteli ilaçlarla tedavi edilebilir.

En yaygın tedavi

  • Bir krem veya losyonun boyundan aşağıya tüm vücuda uygulanması
  • Bu krem ya da losyon vücut üzerinde 8 – 14 saat bekletilir ve sonrasında yıkanılır.

Kullanılan krem ve losyonlar arasında

  • Permetrin içeren kremler
  • Sülfürik merhemler, lindan içeren losyonlar
  • Krotamiton içeren kremler ve benzilbenzonat losyonları bulunmaktadır.
  • Bazı durumlarda uyuz tedavisi için özellike büyük çocuklarda hap reçete edilebilir. Kullanılan ilaca bağlı olarak tedavi üç güne kadar sürer.

Uyuz tedavisinde kullanılan ilaçlar uyuz akarlarını ve yumurtaları hemen öldürerek etkisiz hale getirse bile, hissedilen kaşıntıyı hemen gideremezler. Bu, deride devam eden alerjik reaksiyonun sonucudur.

  • Özellikle geceleri yoğunlaşan kaşıntıyı gidermek için antihistaminik haplar ya da hidrokortizon kremleri kullanılabilir.
  • Hidrokortizon kremi uyuz uyuz döküntülerinin görünümünü değiştireceği için durumu teşhis etmeyi zorlaştırabilir.
  • Kremi sadece doktor onayıyla kullanmak gereklidir. Buna ek olarak çay ağacı yağı ve aloevera kremleri de kaşıntıyı hafifletmek için kullanılabilir. Ancak bunların da doktor kontrolünde kullanılması gereklidir.

Uyuz hastalığının yayılmasını engellemek için bir bireye uyuz teşhisi konulunca, kişiyle yakın fiziksel teması olan herkes de tedavi edilmelidir.

Aynı yatakta uyumak, el ele tutuşmak ve birlikte banyo yapmak gibi faaliyetler uyuz akarlarının bir bireyden diğerine geçişini mümkün kılar. Semptomların ortaya çıkmasının dört ila altı hafta arasında sürmesi nedeniyle hane halkının tüm üyelerinin tedavi edilmesi önerilir.

Uyuz akarları kıyafetlerin, yatak takımlarının, mobilyaların veya havluların yüzeyinde iki ila üç gün yaşayabilir. Geride bırakılmış akarların öldüğünden emin olmak için, kullanılan çarşafları ve kıyafetleri sıcak suda yıkamak ve ideal olarak sıcak bir kurutucuda kurutmak gereklidir. Yıkanamayan eşyalar yedi gün boyunca kapalı plastik bir torbada tutulmalıdır.

Emre Karayel

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

 

BEBEĞİN KENDİ KENDİNİ BESLEME YÖNTEMİ (BLW BESLENME)

Bebeğiniz 6 aylık olduğunda artık ek gıdaları başlayabilirsiniz. Ek gıdaların başlanması ve artırılması dönemi bazı aileler için oldukça kolay geçer. Ama bazı aileler için oldukça zorlu bir süreç olabilir.

Ayrıca ek gıdalarına her bebekte değişik başlama ve devam etme takvimi olabilir. Hangi gıdayı başlamalı ne kadar yemeli ne ile devam etmeli gibi farklı görüş açıları olabilir.

Hatta ülkeler arası da farklılıklar vardır. Özellikle ilk başlanan gıdalar ve devam gıdalarının sırası farklılık gösterebilir. İşte bu süreçte klasik ek gıda başlanma yöntemi dışında özellikle bebeklerin kendi kendine yemek yemesini teşvik eden ve yine özellikle püre belenmesinden farklı olan bir yöntem de BLW yöntemidir.

BLW Beslenme (bebek liderliğinde beslenme) yöntemi aslında bir tür ek gıda başlama yani tamamlayıcı beslenme şeklidir. Altı ay anne sütü almış bebeğin klasik yöntem dışında özellikle bebeğin gelişim basamaklarına uygun gıdalarla kendi kendini besleme yöntemi olarak tanımlanabilir.

BLW yönteminde anne babalar uygun gıdaları bebeğe sunar hangi gıdayı ne kadar ve ne kadar hızda yiyeceğine bebek karar verir. Ama gerek klasik yöntem ve gerekse BLW yönteminde anne babaların dikkat etmesi gereken en önemli nokta sabırlı olmak ve bebeğin verdiği işaretleri takip ederek duyarlı bir beslenme şekli oluşturmaktır.

BLW beslenmesi de tıpkı klasik yöntem gibi bebek 6 aylık olduğunda başlanan bir yöntemdir. Yani bebeğiniz 6 aylık olduğunda el göz koordinasyonu geliştiğinde oral motor fonksiyonları hazır olduğunda ek gıdaları BLW yöntemi ile başlayabilirsiniz.

BLW beslenme avantajları nelerdir?

  1. Bebeğiniz gıdaları öğrenir. Yiyeceklerin tatlarını, rengini, kokusunu, dokusunu öğrenmesini sağlar
  2. Açlık ve tokluk hisselerini anlamasını sağlar. Böylece bebekler kendi istediği kadar tüketir
  3. Sağlıklı bir yeme alışkanlığı geliştirmesini sağlar
  4. İyi bir yeme alışkanlığı geliştirdiği için obeziteyiönler
  5. Yiyecekler birbiri ile karıştırılmadığı için gıdaların tadını tek tek öğrenir.
  6. Bebekliğinde BLW ile beslenenler çocukluk çağında daha az yemek seçme davranışı gösterir.
  7. Bebekliğinde BLW ile beslenenler okul öncesi dönemde daha az tatlıya düşkün olur.
  8. Klasik yönteme göre anneler bebekleri yeme konusunda daha az ısrarcı davranır.
  9. Anneler daha kolay besin hazırlar. Püre hazırlamak ile uğraşmaz. Evde yapılanlardan uygun olanları bebeğe sunar.
  10. Annelerin üzerinde hazırladığı gıdanın bebek tarafından ne kadarının yendiği ile ilgili bir baskı olmaz. Bebeğini besleme konusunda daha az kaygıları olur.

BLW beslenmenin dezavantajları var mı?

  • BLW ile bebeğinizi beslemeye başladığınızda sabırlı olmanız gerekir. Çünkü ilk aylarda bebeğiniz gerçekten beklediğinizden çok az gıda tüketebilir
  • Aşırı titiz anneler biraz yorulabilir. Çünkü bebeğiniz hem etrafı çok kirletir ve dağıtır hem de kendisini çok kirletir. Bebeğinizi her öğün yıkamanız gerekebilir
  • Bebeğinize uygun olmayan gıdaları hazır olmadan verirseniz öğürme ve kusmaya neden olabilirsiniz
  • Bebeğiniz her öğünde bu öğürme ve kusma refleksini yaşarsa o zaman yemek zamanları onlar için mutlu bir deneyim olmaktan çıkabilir
  • Eğer birden fazla yiyeceği aynı anda sunarsanız o zaman alerjik reaksiyon açısından riskli durumlar oluşabilir.
  • Her bebeğin oral motor becerisi, el göz koordinasyonu aynı şekilde gelişmez. Bazı bebekler yiyecekleri kendi kendine yemeye 6. ayda hala hazır olmayabilir.

Annelerden en çok gelen soru: Boğulmayı Önlemek İçin Ne Yapabilirsiniz?

En korkulan konulardan biri yiyeceklerin soluk yoluna kaçmasına (aspirasyon) bağlı boğulmalar yaşanmasıdır. Boğulma riskini en aza indirmek için şunlara dikkat etmeniz gerekir.

  1. Bebeğiniz yemek yerken dik pozisyonda tutmaya çalışın
  2. Bebeğinizi yemek yerken asla yalnız bırakmayın
  3. Bebeğinizin kendi yemek yemesine müsaade edin, yakından gözleyin ve yemek yeme hızını kendisinin ayarlamasına müsaade edin.
  4. Yemeklerin bebeğinizin parmakları ve eliyle ezilebilecek kadar yumuşak olmasını sağlayın.
  5. Yuvarlak, yapışkan ve ağızda ufak parçalara yarılan gıdaları vermeyin.

Evet, şimdi başlıyoruz…!

Her öğünde bebeğiniz ile masaya birlikte oturun.

Önüne yiyecekleri koyun.

Yemesini bekleyin.

Yemese bile birlikte masaya oturmak yemek yeme alışkanlığı oluşmasını sağlar.

Yiyecekleri çok ufak parçalar olacak şekilde mama sandalyesinin tablasına koyun.

İlk başlarda tabak ve kase kullanmayın.

Yiyeceklerin her tarafa yayılmasına müsaade edin.

Ortalığın ve bebeğinizin kirlememsine aldırmayın.

Önemli olan yemek yerken mutlu olmasını ve yiyecekleri keşfetmesine müsaade edin.

Ayrıca çok fazla dökülse de bardaktan su içmeye alıştırın.

Şimdi…En başta ne verelim?

  • Avokado
  • Haşlanmış patates ve tatlı patates
  • Muz
  • Haşlanmış yeşil fasulye
  • Haşlanmış brokoli
  • Rendelenmiş veya haşlanmış havuç
  • Kıyma
  • Sardalya
  • Haşlanmış yumurta
  • Yulaf ezmesi
  • Yoğurt

Bu gıdaları uygun şekilde bebeğinizin önüne koyun.

Bebeğinizin kavrayıp ağzına götürmesini bekleyin.

Bu beslenme her bebek için uygun mu?

Evet, evet…Aslında BLW her aile için uygundur.

Eğer bebeğinizin kilo alma sorunu varsa ve bu şekilde beslenmeye uyum sağlayamadı ise bebeğinizle birlikte tekrar bu konuyu beraberce konuşmamız en iyisi.

İlk aylarında bebeklerin ek gıdalara alışması ve tüketebilmesi bazen biraz uzun sürebilir.

Ayrıca BLW her aile veya her bebek için uygun olmayabilir. Mutlaka bize danışarak başlamanız en iyisidir.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

CORONA VİRÜSÜ VE ÇOCUKLARDA AŞI – BURSA

Corona Pandemisi döneminde Pnömokok Hastalıklarından Aşı İle Korunmak Mümkün

Bebek ve çocuklarda kış aylarında görülen rahatsızlıklar arasında ilk sıralarda pnömokok bakterisinin neden olduğu hastalıklar yer alıyor.

Bu bakterinin yol açtığı menenjit ve zatürre gibi hastalıklar, çocuklarda ölüme ya da kalıcı hasara neden olabiliyor. Her yıl dünyada bir milyona yakın 5 yaşından küçük çocuk bu nedenle hayatını kaybediyor.Pnömokokun neden olduğu hastalıklardan korunmada en etkili yol pnömokok aşısıdır.

En sık görüleni orta kulak iltihabı, en tehlikelileri menenjit ve bakteriyemi, en çok öldüreni ise zatürredir.

Pnömokokenfeksiyonları, “StreptococcusPneumonia” adlı mikrorganizma tarafından oluşturulan ciddi seyirli enfeksiyonlardır.

Streptokokuspnömonia bakterisi ile infeksiyon ağır hastalık ve ölüme neden olabilir. Pnömokok bakterisi özellikle kış aylarında bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda;

  • Sinüzit
  • Kemik, eklem
  • Kalp zarı, karın zarı ve kan iltihapları
  • Beyin apselerine de yol açabilir.

Kimler Risk Altındadır?

Beş yaşından küçük çocuklarda pnömokokalinfeksiyonlar ağır hastalıklara neden olabilir. Bu hastalıklar arasında; menenjit, kan infeksiyonu ve orta kulak iltihabı mevcuttur. Bunlar dışında zatürre, sağırlık ve beyin hasarı da söz konusu olabilir.

İki yaşın altındaki çocuklar en yüksek risk grubunu oluştururlar. Pnömokok bakterisi insandan insana yakın temas ile bulaşır. Pnömokokinfeksiyonlarının tedavisi zor olabilir çünkü son dönemlerde bakteriler antibiyotiklere karşı daha dirençli olmaktadırlar. Bu nedenle infeksiyonun önlenmesi daha da önem kazanmaktadır.

Solunum yolu ile geçen hastalıklarda eller, en önemli bulaşma araçlarından biridir ve ailelerin çocuklarına el yıkama eğitimi vermeleri çok önemlidir.

Çocukların; yemek, tuvalet ve oyun öncesi-sonrası 15-20 saniyelik süre ile ellerini sabun ve suyla yıkamalarının yeterlidir.

Çocukların hasta olduğu bilinen insanlarla kapalı ortamlarda bir arada bulundurulmaması gerekmektedir. Ülkemizde uygulamaya giren ve aşı takviminde olan konjugepnömokok aşısı

  • İlk 5 yaş içerisindeki çocuklarda; özellikle menenjite, kısmen de zatürre ve orta kulak iltihabına karşı koruyucudur.

Konjugepnömokok aşısı menenjit ve kan infeksiyonu gibi ciddi pnömokok hastalıklarını önlemekte yardımcı olur. Bazı orta kulak iltihaplarını da önleyebilmektedir.

Konjugepnömokok aşısı süt çocukları ve oyun dönemi çocuklarında da güvenle yapılmakta ve önerilmektedir. Süt çocuğu döneminde aşılananlar bu tür infeksiyonlara karşı en yüksek risk taşıdıklarında korunmuş olurlar.

KİMLER AŞILANMALI?

İki yaş altındaki tüm çocuklar aşılanmalı. Dört dozluk konjugepnömokok aşısı, aşı takviminde; 2, 4, 6, 12 aylıkken yapılır.

Bu aylarda aşılanmamış çocuklar yine de aşılanabilirler. Gerekli doz sayısı yaşına bağlıdır dolayısıyla anne babaların uzman çocuk hekimi ile bu konuyu ile danışmaları gerekmektedir.

2-5 yaş arasındaki çocuklar:

Aşılanmamış/aşıya bir nedenle ulaşamamış ve ağır pnömokokal hastalık ile yüksek risk taşıyacak çocuklar da aşılanmalıdır.

YÜKSEK RİSK TAŞIYAN ÇOCUKLAR:

  • Orak hücreli anemi olanlar
  • Dalağı alınmış veya hasarlı dalağı olanlar
  • HIV/AIDS olanlar
  • Şeker hastalığı, kanser veya karaciğer hastalığı olup da savunma sistemi etkilenmiş hastalar
  • Savunma sistemini etkileyen ilaç kullananlar; (steroid, kemoterapi gibi)
  • Uzun süren kalp veya akciğer hastalığı olanlar

Konjugepnömokok aşısı aşağıdaki durumlarda da dikkate alınmalıdır:

  • Üç yaşın altındaki çocuklar
  • Kreşe giden çocuklar
  • Alaska ve Amerika yerlileri ile Afro-Amerikalılar

KonjugePnömokok Aşısının Riskleri

  • Araştırmalarda bu aşının hafif derecede yan etkilerinin olduğu gösterilmiştir.
  • Aşı bölgesinde kızarıklık, hassasiyet ve şişlik (yüzde 5-15)
  • Ateş
  • Huzursuzluk, uykuya eğilim veya iştahsızlık

Şu ana kadar ciddi bir reaksiyon bildirilmemiştir. Ancak herhangi bir ilaç gibi aşılar da ciddi sorunlara yol açabilirler; örneğin ağır derecede alerjik reaksiyon. Bu aşının ağır derecede zarar verme veya ölüm olasılığı son derece küçüktür.

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Doktor Emre KARAYEL

EN SEVDİĞİM AY ARALIK SONUNDA GELDİ

Sebzeler Kara Lahana, Havuç, Karnabahar, Bal Kabağı, Ispanak, Yerelması, Brüksel Lahanası, Pazı, Kereviz, Pırasa, Brokoli, Turp
Meyveler Elma, Portakal, Mandalina, Ayva, Nar, Greyfurt, Muz, Trabzon Hurması, Kivi, Kestane  

Lahana, diyet lifinin iyi bir kaynağıdır. Tüketiminin bağışıklık sistemini güçlendirerek çeşitli hastalıklara karşı koruduğunu bildirmektedir.

  • Manganez, folat, B grubu vitaminleri
  • Potasyum, kalsiyum, A vitamini de içerir
  • 100 gramında 24 kalori içermesiyle çok düşük kalorili bir sebze
  • 150 gram beyaz lahana günlük K vitamini ihtiyacının %92’sini, C vitamini ihtiyacının ise % 50’sini karşılar

İçeriğindeki indol, bioflavanid, monoterpenler ve diğer maddeler ile hücreleri serbest radikallere karşı korur.

Kivi artık hem tadının hem de antioksidan özelliğinin zirvesine ulaşıyor.

  • Yüksek oranda C vitamini, folik asit, potasyum içerir.
  • İlginç olarak çekirdekleri ise bir miktar omega 3 içerir.
  • Lif içeriği de bir hayli yüksek olan bu meyvenin 1 adeti (80 gr) 50 kaloridir

Kereviz kışın başka bir bağışıklık dostu sebzesi.

  • Salatası da yapılabilen K vitamini ve Antioksidandan bakımından çok zengindir.
  • Bebeklerde ve çocuklarda yüksek kolesterolün düşürülmesine ve kan şekerinin dengelenmesinde de yardımcı olan besinler arasındadır.
  • Bir porsiyon kereviz salatası yaklaşık 120 kaloridir.

Pırasanın da yine önemli düzeyde antioksidan aktivite gösterdiği bilinen flavonoidler bakımından zengin bir tür olduğu belirtilmektedir

  • Esas olarak içerdikleri kükürtlü bileşikler (organosülfürbileşikler) sayesinde öne çıkmakta
  • Lif bakımından son derece zengin, önemli bir antioksidandır.
  • Bağırsaklarımızda bulunan iyi bakterilerin oluşturulmasına katkı sağlar. Bu bakteriler sayesinde bağırsaklarda gerçekleştirilen emilim düzgün bir şekilde gerçekleşir. Sadece sindirimi düzenlemekle de kalmaz, aynı zamanda sindirim sistemimizin sağlıklı bir halde kalmasına yardımcı olur
  • A vitamini, C vitamini, E vitamini, K vitamini, B3 (niyasin), B5 (pantotenik asit) ve B9 (folik asit) vitaminleri ile kalsiyum, potasyum, demir, magnezyum, fosfor ve sodyum gibi mineraller sayesinde metabolizma için önemlidir

Portakal, mandalina, greyfurt gibi narenciyeler içeriğindeki vitaminler sayesinde vücut savunmasını güçlendirecek ve Çocuk doktorlarının yardımıyla sizi soğuğun olumsuz şartlarına karşı daha dirençli hale getirecektir.

  • Özellikle gribal enfeksiyonlar, üst solunum yolu rahatsızlıkları ve diş eti rahatsızlıklarına karşı benzersiz bir antivirüs görevi görüyor.
  • C vitamini, potasyum, likopen ve lifli yapısı ile kalp ve damar sağlığını korumaya katkıda bulunur.

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Doktor Emre KARAYEL

Kasım ayında her şey bir başkadır.

  Sebzeler Lahana, Havuç, Karnabahar, Pırasa, Ispanak, Balkabağı, Yerelması, Pazı, Marul, Roka, Soğan, Biberiye, Nane, Tere
  Meyveler Portakal, Ayva, Nar , Greyfurt, Armut, Elma, Trabzon Hurması, Muz, Kivi, Mandalina, Portakal, Kestane, Ayva

 

Balkabağının en güzel olduğu günler geldi.

  • İçerdiği bol beta-karoten sayesinde kansere karşı etkili bir sebze
  • Balkabağının, çorbası, tatlısı ve pastası yapılabilir
  • Balkabağını ayrıca etli sebze yemeklerine de ilave ederek de kullanılabilecek güzel bir seçenek
  • Çocuklarda kış aylarında düzenli olarak beslensin, ona hep yer açın.

Yakında kereviz ve turp çeşitleri çocuklar için bağışıklığı desteklemesi yönünden önemli ve tüm sağlık faydalarıyla yetişmiş olacaktır.

  • Özellikle fındık turpu zamanı bize bunu bildiriyor.

Trabzon hurması ise inanılmaz bebek-oyun çocuğu seçeneğidir.

  • A ve C vitamini, potasyum, folikasit açısından iyi bir kaynak
  • Bol diyet lifi, gastrointestinal sistem için özellikle kabızlıkta güzel bir fikir
  • 1 adet orta boy trabzon hurması diyetteki 1 adet meyve yerine iyi bir mevsim seçeneği olabilir.

Elma’nın tam zamanıdır.

  • 200 gr orta boyunda yaklaşık 100 kalori içerir
  • Yüksek lifli ve glisemik indeksi düşük meyveler arasında yer alır
  • İyice yıkandıktan sonra kabuklu tüketilmesi önerilir
  • Çocuklar için en önemli nedeni kabuğundaki antioksidanlardan faydalanabilmeleridir
  • B grubu vitaminleri, C vitamini ve lif açısından iyi bir kaynaktır
  • Kalorisinin düşük, lif içeriğinin yüksek olması nedeniyle kilo kontrolünün istendiği çocuk beslenmesinde, Çocuk doktoru tarafından farklı diyetlerde rahatlıkla kullanılır
  • Antioksidan içeriği kanserden koruyucu etki gösterir.

Doktor Emre Karayel

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Bahara kadar her gün bu meyveden bir tane tüketmeniz ve bunu çocuklarda alışkanlık haline getirmek yapacağınız güzel bir iyiliktir

Öksürük ile mücadelemiz başladı

 

Nezle, boğaz enfeksiyonu gibi hastalıklar pek çok şikâyet yaşarız.

Ateş, boğazda batma hissi, halsizlik gibi şikayetler bu tür hastalıkların belirgin sonucudur. 

Öksürük de bu şikayetlerin başında gelir. Özellikle aileler, çocuklarındaki  öksürüğü fark edip endişelenirler.

Öksürük, aslında bir hastalık değil, bir tepkidir. Solunum yollarına gelen yabancı cisim, balgam, iltihap ve akıntı gibi tehditlere karşı öksürük, solunum yollarını korumaya yönelik verdiğimiz bir tepkidir.

Öksürük refleksini durdurmak değil, öksürüğe neden olan durumları ortadan kaldırmak doğrudur. 


Öksürük nedenleri


Bebeklerde ve çocuklarda;  

  • Nezle
  • Burun tıkanıklığı
  • Basit etkenlerden grip, kulak enfeksiyonu
  • Krup
  • Bronşit
  • Zatürre
  • Astım gibi daha ciddi solunum yolları hastalıkları öksürüğe neden olabiliyor.

Ayrıca diğer önemli nedenlerden,

  • Yabancı cisim
  • Mevsimsel veya yıl boyu devam alerji
  • Sigara
  • Kistik fibrozis
  • Kitle, tümör gibi faktörler de öksürüğe yol açıyor.

Her öksürük bizi farklı bir sağlık sorununa götürüyor.

Çocuklarda Anne-Baba’nın akılda tutması ve şüphe edebileceği örneğin;

  • Havlama tarzında öksürük Krupta
  • İç çeker gibi öksürük Boğmacada
  • Göğüste hırıltıyla birlikte gelen öksürük ise Astımda görülüyor.

Ani başlayan ve morarmanın eşlik ettiği öksürük, yabancı cisim yutmada (aspirasyonu) ortaya çıkıyor.

Çocuğunuzun öksürükle birlikte kusması varsa, gece öksürükleri artıyorsa; öksürük nedeni gastroözofagiyal reflü olabiliyor.

Özellikle üst solunum yolu enfeksiyonuna bağlı öksürükler de gece gözleniyor.

Öksürük öğürme refleksini uyararak kusmaya neden olabiliyor. Kusmanın devam etmemesi bazen bir sorun olmadığına işaret ediyor.

Yetişkinlerin neden olduğu uzun süreli öksürüğün en önemli nedenlerinden biri de sigaradır.

Çocuklarda Öksürük balgamlı ise

Öksürüğün zamanı, şekli (balgamlı, kuru, havlama)

Nasıl başladığı (ani, beslenme ve efor sonrası, toz ve alerjenlere karşı)

Çocukta hangi şikayetlerin eşlik ettiği (ateş, hırıltılı solunum, nefes darlığı, burun tıkanıklığı, kusma, kilo kaybı, gece terlemesi) gibi durumlar mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Öksürük

  • 2-3 haftayı geçmişse
  • Hırıltı ile birlikte görülüyorsa
  • Çocuğun ateşi olmadığı halde devam ediyorsa, tekrarlıyorsa, hapşırık, burun tıkanıklığı ve kaşıntı da varsa

öksürük nedeninin alerjik olma olasılığı çok yüksektir.

Yine kreşe giden çocuklarda üst üste gelen soğuk algınlığı, öksürüğün haftalarca sürmesine neden olabiliyor.

Sonuç olarak çocuğun öksürüğü üç günü geçiyorsa, öksürük giderek artıyorsa, öksürüğe ateş, nefes darlığı ve morarma eşlik ediyorsa, ani başlamış ve havlar tarzı öksürüyorsa mutlaka bir Uzman Çocuk doktoruna götürüp muayene ettirmelidir.

Öksürük nasıl geçer?


Genel durumu iyi, ateşi, hırıltılı solunum gibi nefes alma problemi olmayan çocuklar evde izlenebilir.

Bu gibi durumlarda en iyi öksürük şurubu; ılık sudur.

Bol su ve sıvı alımı, çocuğunuzun boğazını yumuşatarak rahatlama sağlar.

Burun tıkanıklığı varsa, deniz suyu veya fizyolojik serumlar ile açabilirsiniz.

Hava kuruluğunda da öksürük olabileceğinden, alerji dışı öksürük nedenlerinde ve basit üst solunum yolu enfeksiyonlarında uygun nemi sağlamak için su buharından faydalanabilirsiniz.

Çocuğa gelişi güzel öksürük şurubu ve antibiyotik vermek yerine Çocuk doktoru kontrolünde gerekli olan ilaçlar tercih edilmelidir.

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Doktor Emre KARAYEL

Yenidoğan banyosu ve cilt bakımı

Yenidoğan bebeklerin ciltlerindeki kan gibi artık maddeler, mikrobik kolonizasyona neden olmaması için doğumdan hemen sonra temizlenmelidir.

Bunun için doğum salonunda sıcak kuru havlular ile iyice kurulanmaları genellikle yeterlidir. Ancak mekonyum boyalı veya çok kanlı olanlarda cilt sadece kurulama ile iyi temizlenemez, yıkanması gerekebilir.

Annede hepatit B, hepatit C veya HIV enfeksiyonu olduğu bilinen bebekler de doğumdan sonra anne yanına verilmeden yıkanmalıdır.

Bebeklerin doğumdan hemen sonra yıkanmaları, ısılarını düşürüp yararından fazla zarar verebilir. Bu nedenle, ilk banyo bebeğin vital bulguları birkaç saat süreyle stabil oluncaya kadar ertelenmelidir.

Ancak prematüre, doğum ağırlığı 2500 gr altında olan bebekler annede enfeksiyon bilinse dahi yıkanmamalı, kuvöz içinde ılık su ve pamukla silinerek kurulanmalıdır. Yıkama ve silme işlemleri sırasında eldiven kullanımına dikkat edilmelidir.

Evde yapılması gereken bebeğin cildini temiz ve nemli tutmaktır. Göbek kordonunun ıslanması göbeğin düşmesini geciktirip, göbek enfeksiyonu gelişmesini kolaylaştıracağı için evdeki ilk banyo göbek kordonu kuruyup düştükten bir-iki gün sonra yapılmalıdır.

Evde bebeğin ilk banyosu önemli ve heyecan verici en güzel anlardan biridir.

Bebeği her yıkayıştan sonra banyo deneyimi giderek artar, endişelerimiz de yatışmaya başlar.

Banyoya başlamadan önce;

  • Şampuan
  • Havlu, bebek bezi, giysi gibi banyo sırasında ve sonrasında gerekli olacak tüm malzemeleri hazırlanmalı

SİLME BANYO

  • Bebek çıplak olarak bir havluyla sarılır
  • Silme işlemine yüzden başlanır. Önce gözler dıştan içe doğru silinir, sonra burundan yanaklara doğru, kulak kepçelerinin içi ve çevresi silinerek temizlenir
  • Bebeğin sarıldığı havlu açılmadan baş; sıcaklığı önceden kontrol edilmiş ılık suyla yıkanır. Isı kaybını önlemek için saçlar iyice kurulanmalıdır.
  • Bebek omuzlarının altından tutularak kaldırılır, baş geriye düşürülerek boyun kıvrımları silinir. Sonra vücuda sarılan havlu açılarak vücut silinir, en son bez bölgesi önden arkaya doğru silinerek temizlenir ve tüm vücut dikkatlice, yumuşak hareketlerle kurulanır.

Bebeğinizi birçok kez tutmanız gerekeceğinden, el bezleri, sabun ve havluların kolayca erişebileceğiniz yerde olmasını çok önemlidir.

KÜVET BANYOSU

  • Oda mutlaka önceden ısıtılmış olmalıdır. Özel bebek banyo küvetinin veya bebeğe özel uygun boyutta plastik leğenin altına havlu veya köpük yastık yerleştirilir
  • Küvete ~7-8 cm ılık su konur. Banyo suyunun vücut ısısında (35-37˚C) olması gerekir. Bebek banyoya yerleştirilmeden önce, suyun ısısı derece ile ölçerek veya önkolun iç yüzüne dökülerek dikkatli bir şekilde kontrol edilmeli, bebekte yanık oluşması önlenmelidir
  • Bebek yerleştirilirken bir kol başının altından geçirilir, koltuk altından sıkıca kavranır, diğer elle iki bacağının altından tutulur
  • Bebeğin vücudunun alt kısmı, sonra tüm vücudu suya sokulur.
  • Önce yüz ve saç silme banyosundaki gibi yıkanır. Sonra bir bez veya sünger yardımıyla bebeğin vücudu yukarıdan aşağıya doğru yıkanır

Banyo için ılık su kullanılması yeterlidir. Yenidoğan döneminde banyo için şampuan veya sabun kullanılması ilk günlerde gerekmez.

Sabunlar derinin normalde hafif asidik olan pH’sını bozar ve epidermisin koruyucu lipit tabakasını azaltır.

  • Kullanılması gerekiyorsa nötral pH’lı, boya ve parfüm içermeyen bir sabun, saçların yıkanması için yine nötral pH’lı, alkol, paraben, SLS içermeyen, göz yakmayan bebek şampuanı mümkün olduğu kadar az miktarda kullanılmalıdır
  • Sabun veya şampuan kullanılması durumunda iyice durulanmasına dikkat edilmelidir
  • Sabun artıkları kalırsa bebeğin cildini tahriş edebilir
  • Banyo sonrası saçlar ve tüm vücut, koltuk altları, kasıklar, boyun ve kulak arkası gibi kıvrım yerlerine dikkat edilerek iyice kurulanmalıdır
  • Kurulama işlemi havluyu hafifçe değdirerek, cildi zedelemeden dikkatlice yapılmalıdır

Sıcak mevsimlerde günaşırı veya her gün banyo yaptırılabilir. Sık banyo bebeğin cildinin kurumasına neden olur. Soğuk hava cildin kurumasını daha da artıracağı için, kışın daha az sıklıkla (en az haftada iki kez) banyo yaptırılmalıdır.

Cildin kurumaması için banyodan çıkarmadan kullanılan son suya parfümsüz banyo yağı eklenebilir.

Banyo sonrası bebeğin cildi kuru değilse ayrıca cilt bakımı gerekmez. Cilt kuru ise ince bir tabaka şeklinde iyice yayarak bakım kremleri kullanılmasının sakıncası yoktur.

Bu amaçla bir katman oluşturup su kaybını önleyen yumuşatıcı veya su vererek cildi nemli tutan nemlendirici bir krem kullanılabilir.

  • Bu amaçla kullanılan en uygun preparatlar vazelin esaslı nemlendirici ve yumuşatıcılardır.
  • Yağlı pomatlar (merhemler) ve yağlar, özellikle kalın bir tabaka şeklinde sürülürse cilt gözeneklerini tıkayıp terlemeyi önleyeceği ve isiliğe neden olacağı için kullanılmamalıdır.

Yenidoğan cildinden kimyasal maddelerin kolaylıkla emilebildiğini de unutmamak gerekir .

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Doktor Emre KARAYEL

Ekim ayı

Ekim Ayı Şampiyonları    Sebzeler Mantar, Ispanak, Lahana, Kıvırcık, Kırmızı Turp, Havuç, Salatalık, Yeşil Biber, Patlıcan, Domates, Kırmızı Biber, Yer elması, Bamya, Pırasa, Karnabahar, Pazı
Meyveler Nar, Üzüm, İncir, Kızılcık, Mandalina, Ceviz, Fındık, Kestane, Armut, Elma, Greyfurt, Portakal, Muz

Bamya

Börülceyi takiben artık tükenmekte tıpkı domates ile karpuz, kavun gibi.

Mandalina kendini göstermeye başlamış kızılcık olgunluğun tam zirvesine ulaşmıştır.

En pratik bilgilerden, yer elmasının çıkışı elmanın dalında olgunlaştığının habercisi gibidir.

Yer elması

Çoğu çocuğun bakarak tadını hiç merak etmediği bir değer.

  • Elma gibi çiğ olarak yenilebileceği gibi zeytinyağlı yemek olarak tüketilebilir
  • Çiğ olarak 100 gramı yaklaşık 60 kaloridir
  • İnanılmaz olarak folik asit, potasyum, demir ve lif içeriği yüksek, ve geçiş mevsiminde olmamızla birlikte bağışıklık güçlendirici etkileri vardır

Karnabahar

C vitamini, folik asit, potasyum minerali ve lif içeriği yüksek bir sebzedir.

  • Özellikle obezite veya kilo fazlalığı olan hastalarım gibi, tüm yaş çocuk yaş grupları, kalorisi oldukça düşük olan bu sebzeyi kilo kontrolü sağlamak isteyen çocuklar için sağlıklı pişirme yöntemleri uygulayarak sıkça kullanabiliriz
  • 200 gramı sadece 50 kaloridir ve çocukları tok hissettirme konusunda oldukça başarılıdır

Beyaz lahana

Yüksek oranda folat, C ve K vitamini; demir, potasyum, magnezyum mineralleri içerir.

  • Antioksidan içeriği sayesinde ileriki yaşam için kolon, meme ve prostat kanserlerinin oluşumunu engellemede yardımcılardan
  • Özelikle büyüme çağında bazı hastalıklar sonucu, beyin hasarı oluşmasını önler ve bellek bozulmalarında koruyucu özelliğe sahiptir
  • Karnabahar gibi düşük kalorilidir
  • Bu mevsimde tazecikken salatalarda kullanıp, üzerine nar taneleri ekleyerek çocuklar için çekici menüler ve leziz tatlar yakalayabilirsiniz

Biliyorum tezgahlarda hep var olan ürünler;

  • Salatalık
  • Yeşil biber
  • Kabak
  • Patlıcan için mevsim sonu geldi ve artık doğal mevsim ürünü bunlar değiller

İncir, kızılcık, fındık ve ceviz için de taze dönem bitiyor. Bundan sonra kuruların tüketim dönemi başlayacaktır.

Önce mandalina ardından da portakal ve greyfurt yavaştan tezgahlarda kendini göstermeye başlıyor bu ayın sonuna doğru.

Benim en sevdiğim ürünler bunlar;

  • Bu dönemde mevsim sebze ve meyvelerinin içeriği tamda kışa bağışıklığı güçlendirerek girmek için çocuklar için doğada yetişen inanılmaz içerikli, Çocuk doktoru ve Anne-Babaların kurtarıcıları kesinlikle
  • Benim bir yardımcımda; öksürük düşmanı ayvanın tam olgunlaşmasına çok az zaman var.    

bursa çocuk doktorubursa çocuk hastalıklarıçocuk doktoru bursaÇocuk Doktoru Emre Karayelçocuklarda alerjiÇocuklarda alerji bursa

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Günümüz Alerjisi ve güncel yaklaşımlar

Alerji kavramı 1906 yılında Viyanalı çocuk hekimi ClemensvonPirquet tarafından ilk kez kullanıldı ve günümüzde tüm dünyada kullanılmaktadır.

Alerji esasen bağışıklık sisteminin bir çalışma arızası veya aşırı aktivitesidir.

Bağışıklık sisteminin görevi, yabancı proteinleri (örneğin parazitler, bakteriler veya virüsler) tespit etmek ve zararsız hale getirmektir.

Bunu vücut yabancı maddeye karşı spesifik bir madde, antikor, üreterek başarır (bu madde alerjide immünoglobulin E adlı antikorlardır).

Bu antikorlar yabancı proteinle vücudun bir takım direnç hücreleri arasında bağlantıyı oluşturarak direnç hücresini aktive eder ve yabancı maddelerin vücuttan atılmasını sağlar.

  • Alerji hastaları bu antikorlardan çok sayıda imal ediyor, bu da aşırı reaksiyona yol açıyor.
  • Antikorlar belirli bir proteinle bir veya birkaç kez temastan sonra oluşur.

Alerjik reaksiyonlar ilgili maddeyle/proteinle tekrarlanan temastan hemen sonra meydana gelirse, ani bir reaksiyondan bahsedilir. Gecikmeli bir reaksiyon söz konusuysa reaksiyon birkaç saat sonra da meydana gelebilir. Alerjik bir reaksiyon kapsamında IgE ve allerjik maddenin bağlandığı hücreden çok sayıda aracı madde kana verilir; bu maddeler çeşitli alerjik semptomlara yol acar.

Alerjiler geçen on yıllar içinde ciddi bir artış gösterdi. Bunun nedenleri ise henüz aydınlanmamıştır. Fakat yaşam standardının yüksek ve hijyen koşullarının iyi olduğu ülkelerde alerjilerin arttığı kesindir.

Bağışıklık sistemi doğal düşmanlara daha az maruz kaldığı için tehlikeli veya tehlikesiz maddeleri ayırt etmeyi unutmuş ve tehlikesiz proteinlere de aşırı tepki vermeye başlamıştır.

Dünya nüfusunun yüzde 40‘dan fazla bir kısmı alerji geliştirmeye yatkındır. Bir insanın gerçekten hasta olup olmayacağı büyük oranda ebeveynlerine bağlıdır. Ebeveynlerin birisi alerjikse, çocukta alerji gelişme riski yaklaşık yüzde 30‘dur. Anne ve baba alerjikse, bu ihtimal yüzde 60‘ın üzerine çıkar.

Alerjinin uzun vadeli sonuçları küçük yaşta ve çok nadiren de ana rahminde başlayabilir. Küçük çocuklarda gözlemlenen alerjiler farklıdır;

  • Başlangıçta yani 1 ve 2 yaşında genelde yumurta proteinlerine, süte veya soyaya karşı bir gıda alerjisi söz konusu olmaktadır. Bu alerji genelde ciltte dermatit/egzama ve kaşıntı şeklinde görülür.
  • Aynı çocuklar daha ileriki yaşlarda bronşit enfeksiyonları gösterir, bu da hırıltılı bir solunuma yol açabilir. Bu çocuklar çevresel alerjen maddelere karşı aşırı duyarlıdırlar (ev tozu böcekleri, akarlar, köpekler vs.).
  • Okul çağına geldiklerinde ise bahar nezlesi geliştirirler. Şikâyetler geçici olabilir, birçok şikâyet kendiliğinden yok olur. Bazılarında ise kaşıntılı dermatit ve astım kalıcıdır. Buna alerjik seviye değişimi denir.

Uygun bir tedavi uygulanarak (immünoterapi veya alerji aşısı veya spesifikimmünoterapi (SIT) de denir) semptomlar ciddi oranda iyileştirilebilir ve hatta tamamen ortadan kaldırılabilir ve hastalığın kötüleşme riski azaltılabilir.

Bahar nezlesi önceleri bir soğuk algınlığıyla karıştırılabilir, gıda alerjisine bağlı şikâyetler bir mide bozulması şeklinde yorumlanabilir. Bu nedenle hastalar ne zaman ve nerede semptomların meydana geldiğine dikkat etmelidir. Şikâyetler haftalar boyu devam ederse, bir alerjik hastalık ihtimali göz önünde bulundurulmalı ve bunun nedeni tespit edilmelidir.

Tüm hastalıklarda olduğu gibi ne kadar erken teşhis konulursa ve tedaviye başlanırsa iyileşme şansı o kadar yüksektir.

Alerjinin teşhisi birçok kısımdan oluşur ve şu yöntemleri kapsar:

  • Hastalığın ön hikâyesindeçocuk sağlığı uzmanı hastanın şikâyetlerini tespit eder.
  • Doktor şikâyetlerin türünü ve yoğunluğunu, hangi organların etkilendiğini ve bu şikâyetlerin meydana geldiği zamanı ve yeri sorar.
  • Çocuk doktoru ayrıca ailede alerjiler olup olmadığını ve bununla ilgili bu zamana kadar neler yapıldığını sorar.

Bir alerji şüphesi varsa, o zaman teşhis amacıyla bir cilt testi (sürtme veya iğne testi) yapılır.

  • Pozitif reaksiyon hastanın belirtmiş olduğu şikâyete uyuyorsa o zaman bir alerji söz konusudur. Hastanın şikâyet göstermediği pozitif bir reaksiyon ise alerji değildir, sadece bir duyarlılık belirtisidir.

Moleküler alerji teşhisi Alerjide en yeni teşhis seçenekleri arasında ISAC testi yer almaktadır. Bu test alerji tarama testi de denmektedir.

  • Bu yöntemle 100 den fazla ana alerjen maddeyi aynı anda tespit etmek mümkündür. Bu testte çok az miktarda kana ihtiyaç olduğu için çocuklarda uygulanmak için de idealdir.
  • Özellikle alerjiye neden olan maddeyi tespit etmenin tıpkı samanlıkta iğne aramaya benzediği hastalarda moleküler alerji teşhisi mantıklıdır. Ancak bu test her durumda kanda normal IgE arama testini tam olarak takviye etmez. Her ne kadar arada sırada alerjiden kaynaklanmayan anafilaktik reaksiyonlar (şok ve benzer…) meydana gelse de normal testlerle sonuç alınamadığı durumlarda bu moleküler alerji testi yararlı olabilir.

Alerjen maddeler/proteinler nedeniyle zamanla alerjik astım gelişebilir. Alerjen maddeler biyolojik menşeli çeşitli proteinler olabilir; örneğin polen, böcek zehirleri veya ev tozu böceğinin bileşenleri.

İlgili alerjen maddeyle sıkça temastansonra vücut bu proteinlere karşı, IgE antikorları imal eder; bunlar tam olarak bu alerjen maddeyi hedef almaktadır. Temas devam ettiğinde alerjen madde, belirli bağışıklık hücrelerinde oturan IgE antikorlarına bağlanır.

  • Alerjen maddeyle antikorlar arasındaki reaksiyon neticesinde ana hücreden özellikle histamin gibi maddeler salınır; bu da alerjen maddeyle temasın olduğu yerde bir iltihaba neden olur.
  • Aynı zamanda vücudun uzak noktalarında da reaksiyonlar görülebilir.

Polen veya çiçek tozu en yaygın alerjen madde kaynaklarıdır. Hastaların yaklaşık % 20-25‘i bir polen alerjisindenmüzdaripdir. Alerjiye neden olan en önemli polenler;

  • Kayın ağacı
  • Gürgen ağacı
  • Fındık ağacı
  • Otlardan, çavdardan, misk otundan ve ambrosia gibi otlardan gelmektedir.

Bunlar kuru havada rüzgârın etkisiyle yüzlerce kilometre uzağa taşınabilir. Hapşırmanın ve göz yanmasının yanı sıra sinüslerde, kulaklarda, ağızda, boğazda veya ciltte de şikâyetler söz konusu olabilir. Bunun yanında genel bir hastalanma hissi, baş ağrısı, yoğunlaşma sorunları ve sosyal hayatta ciddi kısıtlamalar söz konusu olabilir.

  • Tedavi edilmediği takdirde bu şikâyetler kötüleşebilir veya başka polenlere ya da gıdalara karşı alerjiler gelişebilir; bunun neticesinde hayat kalitesi daha da kısıtlanır.

Ev tozu böcekleri kapalı mekânlarda alerjiye neden olan en önemli alerjenlerdir. Her evde bulunurlar, fakat bu durum evin temiz olmadığını göstermez!

  • İsminden de anlaşılacağı gibi ev tozu böcekleri ev tozunda yaşarlar ve insanların cilt döküntüleriyle ve diğer organik maddelerle beslenirler.
  • Nem oranı % 75-80 olduğunda ideal yaşama şartlarına sahipler. Bu böcekleri yataklarda, oyuncak hayvanlarda
  • Minderli mobilyalarda ve halılarda bulmak mümkündür.
  • Alerjen maddenin kendisi böceğin dışkısında ve ölmüş böceklerin kitin zırhında bulunur.
  • Özellikle sonbahar ve kış aylarında, yani ısınma döneminde ve özellikle sabah uyanırken şikâyetler yoğunlaşır.
  • Bir ev tozu böceği alerjisi tüm yıl devam eden nezleye, göz nezlesine ve alerjik astıma neden olabilir

Hayvan alerjenleri; en sık kedilere ve köpeklere ve sonrasında kemirgenlere karşı (fareler, sıçanlar, tavşanlar, hamsterler) ve at ve ineklere karşı alerjiler görülür. Nadir de olsa ev kuşları da alerjilere neden olur.

  • Alerjen maddeler genelde hayvanların cilt ve tükürükbezlerinden salgılanır ve kıllarında ve pullarında tutunur. Bunlar evdeki toza karışır veya kıyafetle taşınır.
  • Kedilerin alerjiye neden olan maddelerine kıyasla köpek kıllarının alerjen maddeleri daha az bir duyarlılık potansiyeline sahiptir; köpekteki alerjen madde ayrıca odadaki havada kendininki kadar fazla kalmaz.
  • Kemirgenlere karşı alerjisi olan insanlar genelde idrardaki veya dışkıdaki proteinlere reaksiyon verir. Bir hayvan alerjisinin şikâyetleri çok şiddetli ve hızlı olabilir. Reaksiyonlar nezle, yaşaran gözler, hapşırma, öksürme, ciltte kaşınma ve nefes darlığı şeklinde gelişebilir.

Küf mantarları her yerde karşımıza çıkar. Küf mantarları çoğalmak için gözle görülmeyen sporlar oluşturur. Bu sporlar yüksek konsantrasyonda havada olabilir, solunabilir ve alerjik reaksiyonlara neden olabilir.

  • Orta Avrupa‘da alerjiye neden olan çeşitli küf mantarı türleri vardır, örneğin alternaria, aspergillus ve kladosporium. Küf mantarları sıcak ve nemli olan her yerde büyür. Nemli odaları severler ve bozulan bitki parçacıklarıyla (örn. çiçek vazolarında veya kirli buzdolaplarında) beslenirler.
  • Dolapların, ahşap kaplamaların ve duvar kâğıtlarının ardında, iyi havalandırılamayan, nemli odalarda, banyolarda ve bodrumlarda büyürler.
  • Özellikle nemli mevsimlerde sporlarını büyük miktarlarda yayarlar. Küf mantarına alerjisi olanlarda açık havada genelde samanla, yemle, otla, kuru toprakla, dökülmüş yapraklarla temas sonrasında şikâyetler görülür.
  • Gıda alerjeni bakımından küf mantarları pek önemli bir role sahip değildir. Gıdalar bozulduğunda da küf mantarları oluşabilir
  • Alerjinin kendisi dönemsel veya tüm yıl boyunca görülebilir.
  • Alerjen maddeyi taşıyan sporlar havayla solunursa veya gözlerle temas ederse göz nezlesine, nezleye, hapşırma nöbetlerine veya nefes darlığına yol açarlar. Bunun en iyi tedavisi evi, nemli odayi yenilemek ve mantardan arındırmaktır, aksi takdirde bir küf mantarı alerjisi astıma dönüşebilir.

Gıdalara karşı gerçek alerjiler nadir rastlanır ve çocukların yaklaşık yüzde beşi ile sekizinde görülür. Doğru teşhis çocuk uzmanı doktor tarafından yapılmalıdır.

Alerjiye en sık neden olan gıdalar;

  • Süt ve tavuk proteinleri
  • Balık
  • Kabuklu yemişler
  • Çeşitli meyve türleridir.
  • Belirli otlar, baharatlar ve bazı deniz mahsulleri de alerjik reaksiyona neden olabilir.

Polenlere karşı alerjisi olanlar bazı polen ve gıda alerjenlerinin moleküler temel benzerliklerinden dolayı polen benzeri bitkisel gıda alerjenlerine oldukça duyarlıdır (çapraz reaksiyonlar).

Bir gıda alerjisi sindirim organlarıyla sınırlı olabilir;

  • En çok ağızda, boğazda, dilde ve dudakta kaşınma ve baloncuklara neden olur.
  • Dudaklar, ağız veya boyun bölgesi de şişebilir, kaşınabilir, matlık duygusu meydana gelebilir.
  • Nezle, göz yanması, cilt dökmesi veya nefes darlığı da görülebilir. Nadiren de olsa tehlikeli alerjik şok meydana gelebilir.

Böcek zehirleri; Eşek arısına kıyasla arılar ve yaban arıları daha fazla alerjiye neden olur. Böcek zehiri alerjisinde iki tip reaksiyon olabilir:

  • Zehrin kendisi ciltte ağrılı, kaşıntılı ve şişmeli yerel bir reaksiyona neden olur. Böcek zehrine alerjisi bulunanlarda ayrıca şiddetli genel reaksiyonlar gözlemek de mümkündür.
  • Solunum şikâyetlerinin veya kaşıntılı cilt dökmelerinin yanında yüzde şişmeler veya tüm vücutta kaşıntı olması mümkündür.
  • En tehlikelisi anafilaktik şoktur. İlk belirtileri avuç içlerinde ve ayak tabanlarında kaşıntı/ yanma, ani tansiyon düşüşü ve bilinç kaybıdır. Derhal bir çocuk doktoruna bilgi verilmelidir!
  • Bir böcek sokmasından sonra bir alerjik reaksiyon belirtisi görülmüşse, sonraki sokulmada şok geçirme riski artabilir. Bu kişiler yanlarında her zaman bir acil durum seti bulundurmalı ve bunu nasıl kullanacaklarını bilmelidir.

Lateks esasen kauçuk ağacından elde edilen farklı kauçuk mamullerini (örneğin eldiven, balon, emzik, araba lastiği vs. gibi) imal etmeye yarayan sütümsü bir sıvıdır. Lateks ayrıca contalarda, lastik körüklerde, bantlarda, botlarda, spor ayakkabılarda, yapıştırıcı bantlarda, havalı döşeklerde, silgilerde, kumaşlarda vs. bulunabilir.

Bir lateks alerjisi geliştirme riski, tıbbi sektörde veya kan alma, damar yolu tespit materyalleri kullanılanlarda daha yüksektir.

  • Özellikle tıbbi alanda kullanılan pudralı lateks eldivenlerde alerjen maddeler eldivenler giyilirken havaya karışır ve solunur. Gözlerin yaşarması, burun akması, öksürük ve nefes darlığı meydana gelebilir.
  • Bir çapraz reaksiyon, bağışıklık sisteminin içerik proteinleri tıpkı polenlere benzeyen ve dolayısıyla bağışıklık sistemi tarafından polen alerjenleri ile karıştırılan belirli bitkisel gıdalara verdiği tepkidir. Örneğin kayın ağacına alerjiniz varsa elmalara da aşırı reaksiyon gösterebilirsiniz. Bunun yanında armut, şeftali, nektarin, kiraz, erik, fındık, ceviz, badem, böğürtlen, çilek, havuç, pırasa ve kiviye de aşırı reaksiyon olması mümkündür.
  • Polen veya başka inhale edilen alerjen maddeler (ev tozu böcekleri, hayvan kılları, böcek tozları) ne kadar uzun süredir varsa çapraz reaksiyonlar o kadar sık görülür.
  • Çapraz alerjen maddelere olan alerjik semptomlar genelde esas ana alerjiye olan tepkilerden daha hafif seyreder. Ağız ve boyun bölgesinde geniz kaşıntısı veya dil uyuşması gibi hafif belirtiler görülebilir ve oral alerji sendromu olarak tanımlanır.

Çocuklarda bir alerji geliştirme riski özellikle genetik faktörler tarafından belirlenmektedir.

  • Ne kadar fazla sayıda aile üyesinde alerjik hastalıklar varsa çocukların da aynı alerjiyi geliştirme ihtimali o kadar yüksektir.
  • Her iki ebeveyn bir alerjiye sahipse çocukların % 50 ile 80‘i alerji olabilir, tek bir ebeveyn alerjiye sahipse bu oran %20 ila 40 arasındadır.

Alerjileri önlemede şu hususlara dikkat edilmesinde fayda vardır:

  • Çocuğu en az 4-6 ay boyunca emzirin
  • İlave gıda takviyesi yapmayı geciktirmeyin (4-6 ay sonra)
  •  Çocuğu sigara dumanına maruzbırakmayın
  • Evde dumansız bir ortam olmasına dikkat edin
  •  Gebelik ve emzirme döneminde balıktan kaçınmayın
  • Riskli çocuklarda (yani ebeveynlerin en az birisi alerji hastası ise) evde kedi barındırmayın
  • Aşırı kilolardan kaçının
  • Bebeklik ve çocukluk döneminde güncel aşı tavsiyesine göre tüm aşıları yaptırın
  • Düzenli havalandırma yaparak nemli odalar ve dolayısıyla küf mantarı oluşumu önlenmelidir
  • Sezaryenle yapılan doğumlar çocukta alerji riskini artırır, mümkünse normal doğumu tercih edin
  • Probiyotik gıdaların alerji önleyici etkisi henüz tartışmada, bazı tibbi araştırma ve yayınlarda kaşıntılı dermatit-egzama-ürtiker için faydası tespit edilebildi.
  • İç ve dış mekanlarda havadaki zararlı maddelerden çocukları koruyun

Ebeveynler şayet çocuklarında, bir alerjik reaksiyonu andıran belirtiler gözlerse, çocuklarını uzman bir çocuk hekime götürmelidir. Bir alerji şüphesi tespit edilirse çocuk için muhtemel tedavi seçenekleri doktorla görüşmelidir

Tedavi edilmeyen bir alerji artabilir ve bir astıma dönüşebilir!

Bir hasta sadece senede iki ya da üç hafta etkili olan tek bir alerjen maddeye hafif bir tepki veriyorsa, o zaman bir semptomatik ilaç kullanması tavsiye edilir.

Belirtiler hastanın genel sağlık durumunu ciddi biçimde etkiliyorsa, bu tedavi arttırılır ve semptomatik tedavi yeterince fayda etmiyorsa veya etkili olmazsa;

  • İmmunoterapi seçeneğine başvurulur.
  • Antihistamin/anti alerji ilaçları ve/veya kortizonlar bir alerjinin semptomlarını azaltan fakat nedenini tedavi etmeyen ilaçlardır. İmmünoterapi veya spesifikimmünoterapi (SIT) alerjik hastalığın nedeniyle mücadele eden en etkili tedavi şeklidir.

Çocuk Doktoru

Emre Karayel

Anne Sütü İçin Savaş !

Süt yapımını artırmanın en etkili yolu, doğru teknik ve sık aralıklarla emzirmedir.

Doğru emzirme tekniğinin anne sütünü artırdığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Dünyadaki tüm çalışmalarda annelerin; 

  • Su, süt, hoşaf, çorba, ayran
  • Zencefil, rezene gibi bitkisel çay
  • Tatlı, tahin, helva, bal, incir, pekmez, nişastalı gıda
  • Yeşil sebze, meyve, üzüm ve bira tüketimi gibi birçok uygulamanın anne sütünü arttırdığına inandıkları belirtilmektedir

Ancak, bunların anne sütünü kesin arttırdığına ilişkin kontrollü bilimsel araştırmalar bulunmamaktadır. Bilimsel olarak anne sütünü artıran uygulamalar şunlardır;

  • Doğru teknikle emzirme
  • Sık aralıklarla emzirme
  • Memenin boşaltılması
  • Annenin yaşadığı hislerden keyif alması
  • Annenin istirahat etmesi

Doğumdan sonra süt yapımını hızlandırmak için çeşitli uygulamaların yapılması önerilmektedir;

  • Doğum sonrası en geç 30 dakika veya bir saat içinde emzirmeye başlama
  • Doğum sonrası ilk dört saatte bebeği yarım saatte bir başı memeye koyma
  • Doğum sonrası ilk 12 saat içinde bebeği saatte bir emzirme
  • Hastanede iken günde en az sekiz kez, tercihen 10-12 kez emzirme
  • Bebeğin düzenli olarak her iki memeyi emmesini sağlama  
  • Bebek memede iken iki ve üç emme hareketinde bir yutkunma yapmıyorsa memeye nazikçe bastırarak masaj yapmalı
  • Anneler sütünün az olduğunu düşünse bile bebekler tüm ihtiyaçlarını anneden alabilir.

Bazen bebek yeteri kadar süt alamazsa, bunun nedeni genellikle bebeğin doğru emzirme tekniğiyle emzirilmemesidir.

Yeterli süt alamayan bebekler;

  • Günde altı kezden az (genellikle de dörtten az), konsantre ve sarımsı idrar yapar
  • Ayda 500 gramdan az kilo alır
  • Doğum sonrası ilk iki hafta sonunda doğum kilosuna ulaşamaz.

Anne sütünün yapımındaki artış, annenin beslenmesinden bağımsız olarak bebeğin doğru teknik ve sık aralıklarla emzirilmesi sonucu artar. Doğru emzirme tekniğinde bebeğin anne kucağında memeyi kavraması açısından bazı noktalara dikkat edilmelidir  

  • Bebeğin yüzü anneye dönük olmalı
  • Bebeğin vücudu ve başı aynı hat üzerinde olmalı
  • Çenesi memeye dayanmış olmalı
  • Azı iyice açık olmalı
  • Alt dudağı dışa dönük olmalı
  • Bebek, ağzı ile areolayı kavramalı
  • Omuzlar ve kalçalar desteklenmeli ve baş serbest olmalıdır.

Areolanın altında bulunan içi süt dolu laktiferöz sinüslerle birlikte meme dokusunu azına alan bebek, dili ve damağı arasına sıkıştırdığı meme dokusundan sütü sağmak amacı ile dilini öne doru uzatır, alt dudağını dışarı sarkıtır ve süt peristaltik dalgalar halinde dilin gerisine akar.

Bebeğin anne memesine doğru yerleştirildiğini gösteren belirtiler;

  • Anne gevşek ve rahat görünümde
  • Bebek ağzı ile meme başı aynı seviyede
  • Bebeğin şakak ve kulakları, çene kaslarının hareketine bağlı olarak oynar.
  • Yanakları dolgun görünür.
  • Emzirme sonunda annenin memeleri boşalır, küçülür ve hafifler.

Süt yapımının artması için bebeğin günde en az sekiz-on iki kez ve doru teknikle emzirilmesi gerekmektedir.

Bebeklerin memede kalma süreleri farklılık gösterebilir. En az 10 dakika memede kalmalarına özen gösterilmelidir.

Her emzirmede bebeğin memede daha uzun süre kalmasına da izin verilmelidir

Emzirme aralığı ve süresi bebeğin isteğine göre ayarlanmalıdır.

Bebek bir memeyi bitirmeden diğeri emzirilmemelidir. Bebeğin düzenli aralıklarla her iki memeyi emmesine dikkat edilmelidir.

Bebekler ne kadar çok emzirilirse o kadar çok süt üretilir. Bebeğin sık ve doğru teknikle emmesi, sonucu meme ucundan gelen uyarılara bağlı olarak kandaki prolaktin hormonunun düzeyi artar. Prolaktin hormonu bir sonraki emzirme için süt oluşturur.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı