Yazılar

Ek Beslenme ve Anne Sütü

EK BESİNLERE GEÇİŞ DÖNEMİ

Çocuğu büyüme ve gelişmesine uygunluk gösteren iç içe girmiş üç beslenme döneminden geçmektedir.

  • Sadece anne sütü dönemi
  • Anne sütü ve ek gıda dönemi
  • Erişkin diyetidir.

Anne sütünden ek gıdalara geçişte esas problem ne zaman ve hangi gıdaların başlanması gerektiğidir.

Erken ek gıdalara başlanması sindirim sisteminin tam gelişmemiş olması nedeni ile ishal ve besin allerjilerinde artmaya neden olmaktadır.

Emmede azalmaya bağlı anne sütünün azalması, ishalli hastalıklar, doğru ve yeterli besinlerin verilmemesi nedenleri ile de malnütrisyon gelişir.

Annenin erken ek gıdaya başlamasının en önemli nedenleri ise annenin sütünün yetmediğini düşünmesi, annenin yanlış bilgilendirilmesi, bebeğin büyüme izleminin yapılmamasıdır

  • Ek gıdalara geç başlanması ise anne sütünün yetersiz kalması ile büyümede yavaşlama, immün yetmezlik ve büyümede yavaşlamaya neden olacaktır.
  • Uygunsuz besin seçimi protein enerji eksikliğine ve mineral-vitamin eksikliği ile sonuçlanacaktır

Ek gıdalara başlama dönemi ile çok erken olması ilgili durumlar;

  • Artmış ishal ve allerjik hastalıklar (barsak gelişiminde yavaşlamaya bağlı)
  • Anne sütünde azalma (ek gıdalar nedeni ile çocuğun emme isteği azalmakta)

Ek gıdalara başlama dönemi ile uygun olması ilgili durumlar (5-6. Aylar arasında)

  • Besin içeriği yeterli (Kalori, protein, demir, çinko, vitamin A ve vitamin D içeriği yeterli)
  • Hijyen koşullarına uyularak toplumun kültürel yapısına uygun yiyecekler ile (o ülkede mevcut olan ve toplumca kabul edilebilen)

Ek gıdalara başlama döneminin geç olması ile ilgili durumlar;

  • Büyüme geriliği (Anne sütü tek başına kalorik olarak yetersiz hale gelmektedir)
  • İmmün sistemde yetmezlik (Yetersiz enerji ve protein alımı sonucu)
  • İshalli hastalıklarda artma (İmmün sistemde yetersizlik sonucu)
  • Malnütrisyon (Yetersiz kalori alımı ve ishalli hastalıklara bağlı)
  • Mikronütrient eksikliği

Ek gıdalara başlanmasında her çocuk için kesin bir yaş yoktur. Ek gıdalara başlanmasını belirleyen en önemli faktör çocuğun gelişim basamağı, böbrek fonksiyonlarının artması ve sindirim sisteminin olgunlaşmasıdır. Bu da 5-6 ay arasında, her çocuk için farklı bir zamanda olmaktadır

Yeterli kalori ve protein oranına sahip olması ve yüksek biyolojik yararlanırlılığı nedeni ile anne sütü ilk 5-6 ay tek başına yeterlidir. Bu dönemde böbreklerin konsantrasyon ve sekresyon kapasiteleri düşüktür. Anne sütü bu dönemde en ideal besindir.

Yenidoğan bebeklerin mide kapasiteleri küçük  ve bağırsak geçiş zamanları kısa olması nedeni ile az miktarda ve sık beslenmeleri gerekir.

Term bebekte barsak laktaz, sukraz, maltaz ve glukoamilaz enzimleri yeterli düzeydedir.

Tükrük amilazı yenidoğanda çok düşüktür ve üç aylık çocukta erişkinin 1/3’üne ulaşır. Pankreatik amilaz altı aylık bebekte erişkin düzeyine ulaşır.

Safra tuzları miçel oluşumu için yetersizdir ve birinci ayın sonunda artar.

Pepsin ve asit salınımı iki yaşında erişkin düzeyine ulaşır.

Sindirim sisteminin yabancı proteinlere karşı koruyucu mekanizması tam gelişmemiştir. Anne sütü bu mekanizmanın gelişmesini sağlarken yabancı protein ve patojenlerle çocuğun karşılaşmasını engeller.

Bu sürede yutma refleksi zayıftır ve kaşıkla verileni ağızdan çıkartma eğilimindedirler. İlk 5-6 ay bebeğin emerek beslenme evresidir. Bu sürede bebek kaşıkla verileni yeterli yutamaz ve ağzından geri çıkartmaya eğilimlidir

Altıncı aydan başlayarak hayatın ikinci yılına kadar baş kontrolü, ince ve kaba motor basamaklarında ilerleme ile fizyolojik ve nörolojik olgunlaşma görülmektedir.

Ek gıdalara geçiş ile kaşıkla beslenme, çiğneme, parmakları ile besinleri tutarak kendini besleyebilme, kaptan bağımsız beslenme ve kaşık-çatal kullanabilme çocuğun beslenme basamaklarını oluşturur.

  • Bununla birlikte dil çıkarma refleksi 5-7. aylarda kaybolur ve kaşıkla verileni alabilir.
  • Sekizinci ayda yardımsız oturabilir ve dil hareketleri daha da gelişir; böylece daha katı yiyecekleri yiyebilir.
  • Onuncu ayda çiğnemeye başlar ve elindeki yumuşak besinleri ısırabilir.
  • Bir yaşında tüm besin maddelerinden yiyebilir ve iki elini kullanarak kaptan sıvı gıda içebilir.
  • İkinci yaşın sonunda yiyecekleri diğer maddelerden ayırabilir.

Anne sütünden ek gıdalara geçişte gelişim basamakları yanında çevrenin etkisi de vardır.

Ek gıdalara başlama yaşı annenin süt üretme kapasitesi ve bebeğin besin ihtiyacını karşılayacak besinlerin olup olmamasına göre de değişir.

Genel olarak pratik bir hesapla doğum ağırlığını iki katına çıkmış çocuk ek gıdalara başlamak için hazırdır.

Ek besin verilirken özelikle dikkat edilecek noktalar;

  • Her yeni gıdaya tek tek başlanmalı ve çok az miktarda (bir yemek kaşığı) verilmelidir
  • Bebeğin alımına uygun olarak 3-4 gün içinde miktarı artırılmalıdır
  • Yeni bir gıdaya bu üç günün sonunda başlanmalıdır.
  • Böylece çocuğun bir besin maddesine olan allerjisi tespit edilebilir
  • İlk kez verilecek besinler bebek açken denenmelidir
  • Bebek istemediği bir besini alması için zorlanmamalı bir süre ara verip bir-iki hafta sonra tekrar denenmelidir
  • Ek gıdalar tek öğün olarak başlanır.

Bebek altı aylık olduğunda anne sütüne ek olarak günde 2- 4 öğün ek gıda alabilir.

Ek gıdalara geçerken önce tekli besin grubu (yoğurt, taze meyve suları) kullanılır daha sonra çoklu karışımlara (çorba…) geçilir.

Bebeğe verilecek ek besinlerin protein, demir, çinko, vitamin D ve vitamin A’dan zengin olmasına dikkat edilmelidir.

  • Bebeklere doğal ve taze hazırlanmış besinler verilmelidir. Konserve, dondurulmuş yiyecekler, katkı maddeli hazır besinler bebeğe verilmemelidir.

Bebek için hazırlanan besinler iki saat içinde tüketilmelidir. İki saatten uzun süre oda ısında bekletilen yiyecekler kullanılmamalıdır.

Uygun saklama koşulları yoksa (buzdolabı gibi) beslenme sonrası artan miktarlar atılmalıdır.

Besinler hazırlanmadan ve bebek beslenmeden önce eller mutlaka yıkanmalıdır.

Bebeğe verilecek besinler hazırlanırken gıda hijyenine uyulmalıdır.

Besinlerin hazırlanmasında kaynatılmış su kullanılmalıdır.

Tüm besinler sadece kaşık ile verilmelidir.

Ek gıdaların verilmesinde biberon kullanılmamalıdır.

  • Koyu kıvamlı besinler emzikten emilirken boğulmaya neden olabilir.
  • Biberon ile ek gıdaların verilmesi uygun olmayan beslenme alışkanlıklarının gelişmesine neden olur ve kaşıkla beslenme alışkanlığının gelişmesine olanak vermez.
  • Bebeği beslemek için kullanılacak kaplar ve kaşıklar temiz olmalıdır.
  • Kullanılan kapların gıda artıklarının kalmasının önlenmesi ve kolay temizlenmesi için köşesiz olması gerekmektedir.
  • Bu malzemeler bir tencere içinde ağzı kapatılmış olarak en az beş dakika süre ile kaynatılmalı ve ağzı kapalı olarak soğutulmaya bırakılmalıdır.
  • Meyve ve sebze pürelerini hazırlarken vitaminlerin kaybolmaması için cam rende kullanılmalıdır.
  • Beslenme saatleri hem anne hem de çocuk için mutlu geçen anlar olmalıdır. Beslenme saatlerinde anne rahat olmalı ve acele etmemelidir.
  • Çocuk çok hızlı ya da çok fazla beslenmiş ise kusabilir

5-6 aylar arasında meyve (elma, şeftali gibi özellikle mevsimdekiler) ve yoğurt az miktarda başlanabilir.

Yerli pirinç kolayca sindirilebilir ve nadiren allerjik reaksiyonlara neden olur. Önceleri sulu muhallebi şeklinde verilebilir.

Sebze püreleri; patates, havuç, bulgur, kabak ve pirinç ile hazırlanabilir. Çorbalara bir miktar sıvı yağ ilavesi bebeğin enerji ihtiyacını tamamlamada yardımcı olur.

Yaşamın altıncı ayından itibaren yumurta sarısı az miktarda(1/8) başlanabilir ve miktarı artırılarak 10-15 günde tam yumurta sarısına çıkılır.

8-9 aydan itibaren haftada iki-üç kez tam yumurta verilebilir.

Ispanak, turp ve pancar yüksek nitrat içeriği nedeni ile erken beslenme döneminde önerilmemektedir.

8-9 aydan itibaren etli dolmalar, etli sebze yemekleri ve baharatsız ızgara köfte verilebilir. Bu ayın sonunda nişastalı besinler (pilav, makarna, tam buğday ekmek gibi) verilmeye başlanabilir.

Dokuzuncu aydan başlayarak çocuk birçok yiyeceği ısırarak yiyebilir ve bir yaşında aile sofrasındaki yiyecekleri yiyebilir

Yenidoğan bebeğin kalori ihtiyacı vücut ağırlığına göre düşünüldüğünde erişkinin üç katıdır.

Yeterli kalori alımı santral sinir sisteminin gelişimi için gereklidir.

5-6 aydan sonra anne sütü çocuğun ihtiyacını karşılayamayabilir.

Anne sütü çok azalan, ek gıdalar yeterli miktarda verilemeyen ve kilo alma problemi gözlenen bebeklere döneminde devam formülaları önerilebilir.

Hayatın ikinci yılında anne sütü çocuğun ihtiyacının sadece küçük bir bölümünü karşılayabilmesine rağmen, gelişmekte olan ülkelerde uzun süreli 24-30 aya kadar emzirme önerilmektedir

Başlanan ek gıdaların yetersiz ve dengesiz olması sonucunda çocukta büyüme duraklaması olabilir. Bu erken tespit edilmezse beslenme bozuklukları-eksiklikleri ve buna bağlı kalıcı hasar gelişebilir.

Anne sütünün D vitamini yetersizdir.

  • ilk 18-24 ay içinde tüm çocuklara 400 IU D vitamini verilmesi ve çocukların güneşe çıkarılmaları gerekmektedir

Ülkemizde vitamin A eksikliği de yaygındır. Vitamin A eksikliğinde büyümede duraklama, immün sistemin baskılanması sonucu kızamık ve ishalli gibi hastalıkların sıklığında artış, körlük gelişmesinde artma tespit edilmiştir.

Hayatın ilk yılında vitamin A ihtiyacı 1500 IU/gündür.  

  • Vitamin A özellikle peynir, yumurta, karaciğer, balık, yeşil yapraklı sebzeler ve havuçta bulunur.
  • Kızartma ve güneşte kurutma vitamin A’nın kaybına neden olur.

İnek sütü barsaktan gizli kanamaya neden olması, demir içeriğinin yeterli olmaması, içerdiği yabancı proteinlerle allerjilere neden olması nedeni ile ilk bir yıl içinde önerilmemektedir

Süt çocuğunda döneminde uygun ek gıdaların verilmemesi sonucu bu dönemde anemi sık görülmektedir.

Süt çocukluğu döneminde görülen ve üç aydan uzun süren kansızlığın tedavi edilse bile okul çocuğunun performansını etkilediği gösterilmiştir.

  • Dördüncü aydan itibaren zamanında doğan bebeklere demir desteği önerilmektedir
  • Formüla mama alan bebeklere genellikle demir desteğine gerek yoktur
  • C vitaminin yeterli tüketilmesi demir emilimini artırır 

İçme sularındaki flor miktarı 0.3 ppm’in altında ise diş çürüklerinin önlenmesi için altıncı ay – üç yaş arasındaki çocuklara 0.25 mg/gün florür verilmesi gerekmektedir

Süt çocukluğundaki ve çocukluk çağındaki hatalı beslenmenin    

  • Hipertansiyon, obesite
  • Besin allerjisi ve ateroskleroz gibi erişkin döneminin bazı kronik hastalıklarla ilişkili bulunmuştur.

Ek gıdalara başlanma döneminde çocuğun tuz ihtiyacı yoktur ve tuzsuz besinleri kolayca alabilir.

  • İlk 2 yıl içinde bebeğin yiyeceklerine tuz katılmaması önerilir.
  • Bu dönemde tuzlu besin alan çocukların hayatlarının ileri dönemlerinde de aşırı miktarda tuzlu besin tükettikleri bulunmuştur.

Ailede allerji öykü olan bebeklerde emzirme döneminde annenin diyetinden allerjen besinlerin çıkartılması ve çocuğa da bu besinleri başlamanın geciktirilmesi önerilmektedir

Ek besinlere geçiş dönemi hem anne sütü ile beslenmeden hem de biberon (mama) ile beslenmeden erişkin besinlere geçiş dönemini kapsar.

Sadece emziren annelerde değil biberon ile besleyen annelerde de rastlanmaktadır. Biberon ile beslenmenin iki hatta dört yaşına kadar devam ettiği görülmüştür.

  • Bu durum çocuğun diş gelişimini de olumsuz etkilemektedir.

Anne sütünün besleyici ve enfeksiyonlardan kesinlikle koruyucu, bebek için en uygun karışım olduğu, erişkin besinlere geçişi kolaylaştırdığı ve bebeğin bu zor dönemden geçmesini de kolaylaştırdığı aşikardır.

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Emre KARAYEL

Anne Sütü İçin Savaş !

Süt yapımını artırmanın en etkili yolu, doğru teknik ve sık aralıklarla emzirmedir.

Doğru emzirme tekniğinin anne sütünü artırdığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Dünyadaki tüm çalışmalarda annelerin; 

  • Su, süt, hoşaf, çorba, ayran
  • Zencefil, rezene gibi bitkisel çay
  • Tatlı, tahin, helva, bal, incir, pekmez, nişastalı gıda
  • Yeşil sebze, meyve, üzüm ve bira tüketimi gibi birçok uygulamanın anne sütünü arttırdığına inandıkları belirtilmektedir

Ancak, bunların anne sütünü kesin arttırdığına ilişkin kontrollü bilimsel araştırmalar bulunmamaktadır. Bilimsel olarak anne sütünü artıran uygulamalar şunlardır;

  • Doğru teknikle emzirme
  • Sık aralıklarla emzirme
  • Memenin boşaltılması
  • Annenin yaşadığı hislerden keyif alması
  • Annenin istirahat etmesi

Doğumdan sonra süt yapımını hızlandırmak için çeşitli uygulamaların yapılması önerilmektedir;

  • Doğum sonrası en geç 30 dakika veya bir saat içinde emzirmeye başlama
  • Doğum sonrası ilk dört saatte bebeği yarım saatte bir başı memeye koyma
  • Doğum sonrası ilk 12 saat içinde bebeği saatte bir emzirme
  • Hastanede iken günde en az sekiz kez, tercihen 10-12 kez emzirme
  • Bebeğin düzenli olarak her iki memeyi emmesini sağlama  
  • Bebek memede iken iki ve üç emme hareketinde bir yutkunma yapmıyorsa memeye nazikçe bastırarak masaj yapmalı
  • Anneler sütünün az olduğunu düşünse bile bebekler tüm ihtiyaçlarını anneden alabilir.

Bazen bebek yeteri kadar süt alamazsa, bunun nedeni genellikle bebeğin doğru emzirme tekniğiyle emzirilmemesidir.

Yeterli süt alamayan bebekler;

  • Günde altı kezden az (genellikle de dörtten az), konsantre ve sarımsı idrar yapar
  • Ayda 500 gramdan az kilo alır
  • Doğum sonrası ilk iki hafta sonunda doğum kilosuna ulaşamaz.

Anne sütünün yapımındaki artış, annenin beslenmesinden bağımsız olarak bebeğin doğru teknik ve sık aralıklarla emzirilmesi sonucu artar. Doğru emzirme tekniğinde bebeğin anne kucağında memeyi kavraması açısından bazı noktalara dikkat edilmelidir  

  • Bebeğin yüzü anneye dönük olmalı
  • Bebeğin vücudu ve başı aynı hat üzerinde olmalı
  • Çenesi memeye dayanmış olmalı
  • Azı iyice açık olmalı
  • Alt dudağı dışa dönük olmalı
  • Bebek, ağzı ile areolayı kavramalı
  • Omuzlar ve kalçalar desteklenmeli ve baş serbest olmalıdır.

Areolanın altında bulunan içi süt dolu laktiferöz sinüslerle birlikte meme dokusunu azına alan bebek, dili ve damağı arasına sıkıştırdığı meme dokusundan sütü sağmak amacı ile dilini öne doru uzatır, alt dudağını dışarı sarkıtır ve süt peristaltik dalgalar halinde dilin gerisine akar.

Bebeğin anne memesine doğru yerleştirildiğini gösteren belirtiler;

  • Anne gevşek ve rahat görünümde
  • Bebek ağzı ile meme başı aynı seviyede
  • Bebeğin şakak ve kulakları, çene kaslarının hareketine bağlı olarak oynar.
  • Yanakları dolgun görünür.
  • Emzirme sonunda annenin memeleri boşalır, küçülür ve hafifler.

Süt yapımının artması için bebeğin günde en az sekiz-on iki kez ve doru teknikle emzirilmesi gerekmektedir.

Bebeklerin memede kalma süreleri farklılık gösterebilir. En az 10 dakika memede kalmalarına özen gösterilmelidir.

Her emzirmede bebeğin memede daha uzun süre kalmasına da izin verilmelidir

Emzirme aralığı ve süresi bebeğin isteğine göre ayarlanmalıdır.

Bebek bir memeyi bitirmeden diğeri emzirilmemelidir. Bebeğin düzenli aralıklarla her iki memeyi emmesine dikkat edilmelidir.

Bebekler ne kadar çok emzirilirse o kadar çok süt üretilir. Bebeğin sık ve doğru teknikle emmesi, sonucu meme ucundan gelen uyarılara bağlı olarak kandaki prolaktin hormonunun düzeyi artar. Prolaktin hormonu bir sonraki emzirme için süt oluşturur.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Abucistan

Hertürlü abur cubur, şeker ve şekerleme;  hazır meyve suyu ve reçeller; kola vb boyalı gazlı içecekler, meyve tozları, her türlü boyalı içecek, boyalı hazır meyveli yoğurt ve pudingler;

Hazır çorbalar, hazır soslar, ketçap, mayonez ; hazır baharat ve köfte karışımları,

Her türlü cips, içine katkı maddesi karıştırılan her türlü yiyecek, salam, sucuk, sosis; et, tavuk ve diğer et ürünleri (hamburger..), tüketilmeye hazır donmuş-donmamış bütün yiyecekler

Bütün ambalajlı (hazır) gıda maddelerinden uzak durup doğal beslenmeye dönmemiz çocuklarımızda bir lüks değil artık acil ihtiyaç oldu.

Gıdaların üzerinde “Hiçbir koruyucu madde içermez” yazısı “Hiçbir katkı maddesi yoktur” anlamına gelmiyor.

Örneğin: “Hiçbir koruyucu madde içermez” diye etiketlenen hazır çorbalarda MSG adlı lezzet arttırıcı katkı maddesi bulunuyor.

Her yıl binin üzerinde yeni kimyasal katkı maddesi gıda sektöründe, raflarda ve dolayısıyla bedenimizde yer alıyor.

BU KATKI MADDELERİNİN ÇOĞU ETİKETLERDE BİRTAKIM KODLARLA YER ALIYOR. Bunların hepsi sağlığa zararlı ama bazıları diğerlerinden çok daha fazla zararlı. İşte mutlak olarak kaçınmamız gereken on katkı maddesi listesi

Aspartam (Nutrasweet ve Equal olarak da biliniyor) Suni tatlandırıcılar gıda değil kimyasaldır.

Aspartam başlangıçta böcek öldürücü olarak imal edilmişti. Tüm diğer gıda ve gıda katkı maddelerinin toplamından daha fazla yan etkisi vardır.

Baş ağrısı, baş dönmesi, unutkanlık, eklem ağrısı, bulantı, uyuşukluk, kas spazmları, şişmanlık, depresyon, korku atakları, huzursuzluk, uykusuzluk, görme kaybı, işitme kaybı, kulak çınlaması, yorgunluk, tat kaybı, Parkinson, çarpıntı, nefes darlığı, cilt döküntüleri,Multipıl Sıkleroz gibi hastalıkların yanı sıra beynin işleyiş sürecini yavaşlatır, kanseri tetikler.

Özellikle zayıflamak için suni tatlandırıcı kullananların bilmesi gereken önemli bir etki de metabolizmayı yavaşlatarak aslında daha fazla yağ biriktirmeye neden olmasıdır.

Yüksek Fruktoz Mısır Şurubu Kötü kolesterol seviyenizi (LDL) hızla yükseltir ve diyabet hastalığının oluşmasında rol oynar. Kansızlık, kalp büyümesi ve obeziteye de neden olur. Ketçap, krema, kola, gazoz, şekerleme, hazır çorba, çikolata, gofret, puding, hazır kek gibi özellikle çocukların sıkça tükettikleri gıda değeri olmayan besinlerde bolca kullanılır.

Monosodyum Glutamat (MSG) ya da E621 MSG lezzet arttırıcı bir eksitoksindir. Eksitoksin, hücreleri aşırı uyarır. Bu da hücrelerin zarar görmesine ve ölmesine neden olur.

  • Yol açtığı hastalıkları şöyle sıralayabiliriz: merkezi sinir sistemi tahribatı ve buna bağlı olarak Alzheimer, Parkinson, Huntington hastalıkları, sara (epilepsi), retinal dejenerasyon (göz retina tabakası hasarı)
  • Yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite, büyüme hormonu baskılanması, pankreas hasarı, insülinde artış ve buna bağlı olarak diyabet
  • Böbrek ve karaciğerde hasar yaratır. Baş ağrısı, bulantı, ishal, terleme, göğüste sıkışma gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Piyasada tüm cipslerde MSG var; hatta güvenli ve doğal olduğunu iddia edenlerde bile bulunmaktadır.
  • Uzakdoğu yemeklerinde (Çin ve Japon mutfağı..) çoğu soya sosunda, hazır çorbalarda, hazır soslarda, hazır gıdaların hemen hepsinde, gofretlerde, bazı katı yağlarda yaygın olarak kullanılıyor.
  • Etiketlerde glutamin, glutamat, MSG ve monosodyum glutamat olarak yer alan bu zehir, tatlı-tuzlu her türlü yiyeceğin lezzetini arttırdığı için gıda üreticileri tarafından bolca kullanılıyor.
  • Tehlikeleri bilinmeye başladığından beri bazı üreticiler etikette E621 yazarak gerçeği saklama yoluna gidiyor

Trans Yağ Trans yağ, kötü kolesterol (LDL) seviyesini yükseltir. Kalp krizi, kalp rahatsızlığı ve inme riskini ciddi ölçüde arttırır.

  • Trans yağlar bağışıklık sistemini zayıflatır, insülin direncini arttırır, karaciğeri ve üreme sistemini etkiler.
  • Gebelerde düşüğe, doğum ağırlığına neden olur ve anne sütünün kalitesini bozar.
  • Hücre zarına da zarar verir.

Trans yağlar sürülebilir kahvaltılık yağlarda, margarinlerde, katı ve kızartma yağlarında, hazır hayvansal gıdalarda, bunlara bağlı olarak, kızartılmış gıdalarda, fırıncılık ve pastacılık ürünlerinde, tart, pasta, bisküvi, pizza hamuru, kek, çikolata, gofret, cips, salata sosları, hamur işi, kraker, hazır köfte, tatlılar, katı yağlar ve birçok fırınlanmış yiyecekte bulunur. Gıda etiketlerinde “hidrojenize yağ” içerdiği belirtiliyorsa bunun anlamı trans yağ içerdiğidir.

Yaygınca Kullanılan Gıda Boyaları Yapay gıda renklendiricileri çocuklarda davranış bozukluklarına ve önemli ölçüde IQ seviyesinin düşmesine yol açıyor. Hazır gıdalarda bol bol kullanılıyor. Carmine (E120) adında bir gıda boyası var. Özellikle salam sucuk ve sosislerin canlı, kırmızı rengini vermekte kullanılıyor. Ev yapımı sucukların kahverengi olmasına karşın hazır sucukların o iştah açıcı görüntüsünü sağlıyor. Bu boya, bir çeşit bitten elde ediliyor. Şeker ve çikolata üretiminde tekstil boyaları kullanan firmalar bile var. Tükettiğiniz gıdalar

Sunset yellow (E110)

Tartrazin ( E102)

Karmoisine (E122)

Panceau (E124)

Quinoline (E104)

Allura red (E129)

Sodyum Benzoat (E211) gibi katkı maddeleri içeriyorsa dikkatli olmak gerektidir.

Meyve ezmelerinde, gazlı içeceklerde, hazır pudinglerde, toz kremalarda, çorbalarda, soslarda, dondurmada, tatlılarda, sakızda, jellerde, marmelatlarda, meyveli yoğurtlarda, reçellerde, ketçap, mayonez ve hardalda bu tür boyalar bulunuyor.

Sodyum Sülfit Etiketlerde E250 koduyla yer alan raf ömrü uzatıcı koruyucu madde işlenmiş et ürünlerinin (şarküteri) vazgeçilmezi.

Özellikle çocukların bolca tükettiği tost, pizza gibi ürünlerde kullanılan sosis, salam, sucuk, pastırma gibi işlenmiş etlerde bulunur.

Hazır baharat ve köfte karışımlarında da bulunur. Sülfit duyarlılığı olanlarda baş ağrısı, nefes problemleri, kaşıntı yaratır. Nadir durumlarda da olsa ölüme bile neden olabiliyor. Pankreas kanserini yüzde 67, lösemi riskini yüzde 700 oranında arttırıyor. Başta kolon kanseri olmak üzere her çeşit kanseri tetikliyor. Çocuklarda beyin tümörü oluşturuyor. Sodyum nitrit; özellikle cenin, bebek ve çocuklar için tehlikelidir. Bu zararlar E220, E222, E223, E224, E225 ile E249, E251, E252 diye belirtilen kodlar için de geçerlidir.

Sodyum Nitrat/ Sodyum Nitrit Bu raf ömrü uzatıcı koruyucu madde işlenmiş gıdaların bir başka vazgeçilmezi. Değişik kanser türleriyle bağlantısı var. Kullanım alanları ve zararları sodyum sülfit ile benzerlik taşıyor.

BHA ve BHT Bütilat Hidroksi Anizol (BHA) ve Bütilat Hidroksi Toluen (BHT) adlı koruyucu maddeler beyninizin sinir ağını etkiliyor, davranış değişikliklerini ve kanseri tetikliyor.

  • Katı ve sıvı yağların bozulmasını, küflenmesini önlemek için kullanılıyor. Tahıl ve tahıl ürünlerinde, sakızlarda, bitkisel yağlarda, patates cipslerinde, tazeliğini muhafaza etmek için bazı paketlenmiş gıda maddelerinde kullanılmaktadır.

Sülfür Dioksit Sülfür içeren katkı maddelerinin Amerika’da çiğ sebze ve meyvelerde kullanılması yasaklanmıştır. Yani bunun zehir olduğu gerçeğini daha fazla görmezden gelemeyince hiç değilse çiğ gıdadan çıkaralım demişler. Yan etkilerinin içinde bronş problemleri, düşük kan basıncı ve anaflaktik şok var. Sülfitler göğüste sıkışma, kurdeşen, karında kramp, ishal, kan basıncı düşmesi, başta yanma hissi, halsizlik, nabız hızlanması gibi bulgulara neden olur. Ayrıca sülfitler, bunlara duyarlı astımlılarda astım atağını tetikleyebiliyor. SO2, sülfitleyici maddeler (sülfür dioksit, sodyum veya potasyum sülfit, bisülfit, metabisülfit) olarak da bilinirler. Gıda koruyucusu olarak ve fermente içeceklerde kullanılır. Fırınlanmış ürünler, çaylar, çeşniler, deniz ürünleri, reçeller, jöleler, kurutulmuş meyveler, meyve suları, konserve ve suyu alınmış sebzeler, dondurulmuş patates ve çorba karışımlarında ve içeceklerde bulunur. Birçok restoranın salata barında yüksek düzeyde sülfit mevcuttur.

Potasyum Bromat Bu katkı maddesi, ekmek yapımında ve unlu mamullerde hacmi arttırmak ve ekmeğin rengini beyazlatmak için kullanılıyor. Hayvanlarda kansere neden olduğu biliniyor. Az miktarları bile insanlarda değişik problemlere yol açıyor. ABD ve Japonya dışında bütün dünyada kullanımı yasaklanmış bir maddedir. Bazı un üreticileri, irmik altı diye adlandırılan kalitesiz unlara kanserojen etkisi yüzünden katılması yasak olan benzol peroksit ve potasyum bromat gibi bazı katkı maddelerini ekleyerek, rengini beyazlatıyor ve ekmeklik unmuş gibi fırınlara pazarlıyor. Bu katkı maddeleri çakmak tutulduğunda ekmeğin benzin dökülmüş gibi alev almasına yol açıyor. Beyaz ekmekten uzak kalmamızda yarar var.

Doktor Emre KARAYEL

Çocuk Sağlığı Uzmanı